Bir topluma, millet olma gücünü veren unsurlar arasında gelenek ve görenekler çok büyük bir önem arz eder. Orta Asya’daki Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra eski inanışlarını tamamen terk etmemiş, eski inanışlarıyla İslami inanışların bileşimi olan uygulamalar ortaya koymuşlardır. Anadolu’ya geldiklerinde bu sentez Anadolu kültürüne ait öğelerle de birleşmiş ve ortaya bugün uyguladığımız gelenekler, adetler ve batıl inançlar çıkmıştır. Bu yüzden hayatımızda önemli bir yer kaplayan geleneksel uygulamaların kökleri Türk mitolojisine kadar uzanmaktadır.

Orta Asya’daki Türklerin en büyük sıkıntısı bildiğiniz gibi su ve yağmurdur. Çünkü hayatın devamının en başta gelen unsuru sudur. Orta Asya’da göç etmenin en büyük sebebi kuraklık değil miydi?  Anadolu’daki yağmur dualarını herkes bilir; kırsal kesimlerde insanlar toplanarak kurak mevsimlerde yağmurun yağması için dua ederler. Bu geleneğin de eski Türk inançlarına dayanan uzun bir geçmişi vardır. Şamanist geleneklerde yağmur yağdırma, fırtına çıkarma veya bunları durdurma gücüne sahip olduğuna inanılan bir taş vardır. Bu taşa “Yada taşı” denir. Yada taşı savaşlarda bu işleviyle düşmana karşı güçlü bir silah olarak kullanılırdı. 

Müslüman Türklerde evliya, eren ya da dede olarak anılan kişilerin birtakım mucizeleri anlatılmaktadır. Bu kişiler biçim değiştirebilme (dona girme), gizli şeyleri bilme ve su üstünde yürüme (Türbesi Üsküdar da olan Aziz Hüdai Efendi) gibi kerametlere sahip kişilerdir. Yakut, Tuva Altay şamanlarıyla, bu Müslüman evliya, dede ve erenlerin aynı kerametler gösterdiklerine inanılırdı.

Çaput yani bez bağlama ise ağaçlara da sık sık uygulanan, İslamiyet öncesi inanışlarda dağ, orman, ağaç ve su ruhlarına adanan adakların bir uzantısıdır. Günümüzde çaputların bu anlamından haberimiz bile olmadan dileklerimizin gerçek olması için dua ederek bunları mezarlara, türbelere ve ağaçlara bağlanmaktadır. Bugün bile halk arasında yanlış olmasına rağmen; bu inanışı İslamiyet’in bir parçası olarak düşünüp uygulayan kişiler de oldukça fazladır. 

Anadolu’da çocuklara söylenen “seni leylekler getirdi” söylemin de aslında Umay kültünün bir uzantısı olduğu düşünülmektedir. Güney ve Kuzey Sibirya Türk halklarında bebekleri koruyan dişi kuş Umay kuş şeklinde tasavvur edilmiş ve insan ruhu da kuş biçiminde algılanmıştır. Bugün ölen kişinin ardından “uçtu” ya da “göçtü” denmesi insan ruhunun kuş biçiminde algılanmasının bir uzantısıdır. 

Günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiş batıl inançların kaynaklarını öğrenmeye çalışmak bizi kültür kökenlerimizle tanıştırmaktadır. Geceleri tırnak kesmek, kapı eşiğinde durmak, akşamları saç kesmek ve köpek ulumasına yüklenen anlamlar kökleri hep Şamanist inançlarda olan uygulamalardır. Örneğin, Altaylarda geceleri tırnak kesilmez ve kesilen tırnaklar toplanıp gömülür; sebebi tırnakla birlikte insanın ruhunun da kaybolacağına inanılmasıdır. Akşamları saç da kesilmez; saç çöpe atılmaz, tarandıktan sonra toplanır ve bir yere saklanır, çünkü öldükten sonra insanın ruhu bütün dünyayı dolaşıp o saçı bulmalıdır. 

Ayrıca kapı eşiğinde fazla durulması, köpek ulumasının ölümün habercisi olması da bir başka inançtır. Bunun sebebi köpeklerin iyi, kötü ruhları ve insan ruhunu görebiliyor olmasıdır. Köpek herhangi bir ruhu görünce de ulumaya başlar. Köpeği çok uluyan evde de yakında insan öleceği düşünülür. Bu tip inançların hepsi Anadolu’daki Müslüman Türkler arasında da hala yaygındır. Bu inançların Altaylardaki Şamanist inançlar arasında da aynen devam etmektedir.

Nazar ile ilgili uygulamalar da halk arasında oldukça yaygın olan ve kökleri eski Türk inanışlarına dayanan uygulamalardır. Kurşun dökme, göz değmesine karşı nazar boncuğu takma ve “tu-tu-tu”lama bunların en yaygın olanlarıdır. Günümüzde de talihi kötü giden insanlar için kurşun dökülerek talihleri açılmaya çalışılır. Göz değmesi inancı da kişinin ruhunun Şeytan’ın buyruğu altına girdiği inancıyla ilintilidir. Kötü ruhu uzaklaştırmak için en sık mavi boncuk kullanılır. 

Nazar boncuğun mavi olmasının sebebi, Türkler arasında mavi göze çok seyrek rastlanması ve mavi gözün olağanüstü güce sahip olduğuna inanılmasıyla ilintilidir. Bu sebeple çocuklarını mavi gözlü kişilerden saklama gereği duymuşlardır. Günümüzde de hala mavi gözlü kişilerin nazarının değdiğine inanılmaktadır. Nazara karşı alınan bir diğer tedbir ise beğeniyle bakılan canlı veya cansız varlığın olduğu yöne doğru “tü-tü-tü” şeklinde tükürür gibi yapılmasıdır. 

Şamanizm de büyü de zaman zaman görülen bir ritüeldi. Bugün de halk arasında kötü niyetli kişileri zaman zaman masum halkın dini duygularını büyü ile sömürmek istemektedirler. İslam dininde büyü ve büyücülük büyük bir günahtır; Türkiye Cumhuriyeti kanunları ise büyü ve büyücülüğü yasaklamıştır. (devam edecek).