Kredi kartının borcunu her ay düzenli olarak ve tamamen ödeyebilen, evine, arabasına, eğitime dair borcu-harcı olmayan o şanslı azınlığın bir üyesiysek ne mutlu!

Maalesef çoğumuz diğer kulübün üyesiyiz: Borç yiğidin kamçısıdır kulübü.

Bu kulüpte mutlu olanlar da vardır elbet. Ama mutsuz üyeler azımsanmayacak kadar çok.

Peki ne oluyor da elimizde ki para, pul olup uçuyor?

Öncelikle suçu kendimizde aramalıyız.

Ekonominin kötüye gidişini inkâr edecek değilim. Ama kendi kötü finansal tercihlerimizi de göz ardı edemeyiz.

Yeni kuşak pek bilmez. Ama ben ve benden önceki nesil iyi hatırlar.

Eskiden insanlar şekeri çuvalla, yağı teneke ile, peyniri de tulum tulum alıyordu.

Şimdi ise peyniri kilo ile, yağı birkaç litre, şekeri de bir kilo zor zor alınıyor.

Doğru eskiden böyleydi.

Çünkü eskiden insanlar, gereksiz harcamalar yapmaktan kaçınır, ellerindeki parayla yağ, peynir, un, şeker gibi temel gıda maddelerine öncelik verirlerdi.

Adı üstünde temel gıda maddeler.

En çok önem verilmesi gereken şeyler bunlardı.

Devam ediyorum.

Eskiden insanlar, 3 kilo şeker parasına, gidip 1 bardak kahve içmezlerdi.

1 kg et parasına, oturup bir hamburger menü yemezlerdi.

Öğrenciler, evde üç günlük makarna yiyip, dışarıda kafelerde, nargile, wayt çaklıt mokkaya tonla para saymazlardı.

Sırf birkaç fotoğraf çekip sosyal medyada ben sınıf atladım hissi verem, ucube fotoğraflar paylaşmazlardı.

Evlerde Led ekran internet bağlantılı televizyonlar yoktu. Tabii İnternet de yoktu.

Eskide insanlar, ihtiyacı kadar elbise, ayakkabı alırdı. Sırf marka diye, sırf birilerine hava atacağım diye, ellerindeki parayla paçavralara harcamazlardı.

Eskiden insanlar, binlerce liralık telefonu ilk alanlardan olmak için, gece yarısından mağaza kuyruğuna girmez, mağaza açılı açılmaz da, yem zamanı gelmiş sığır gibi içeri dalmazlardı.

Eskiden insanlar. Arabalarının taksitine, yakıtına, bakımına, kaskosuna, sigortasına para harcamazlardı. Çünkü arabaları yoktu.

Eskiden insanlar, çocuklarına en fazla birkaç adet oyuncak alırlardı. Oyuncaklarla dolu odalar olmazdı.

Eskiden insanlar, yemeklerini dışarıda yemezdi. Dışarda kahvaltı hiç yoktu.

Kimse 1 aylık kahvaltılık parasına, gidip dışarda kahvaltı yapmazdı. Dışardan eve yemek söylemek ayıptı, akşama kadar odalarına kapanıp bilgisayar oyunu oynamazdı. Yetişkinlik çağına gelmiş her kız ve erkek, kendi evini çevirecek şekilde davranırdı. Erkekler dışarıda çalışır para kazanırdı. Kızlar ev işi yapardı.

Sırf aileden uzak, rahat takılmak, uyduruk üniversitelerde okumak için şehir dışına çıkılmazdı. Okuyorum diyerek, annenin babanın iliği kemiği kurutmazdı.

Şimdilerde tasarruf etmenin pek sevimli tarafı yok. Yarını düşünüp biriktirmektense bugün harcamak daha zevkli, mevcut durumu kontrol etmektense anın keyfini çıkartmak daha cazip.

"Bugünü" yaşayıp geleceğe "Allah Kerim" diye bakmayı tercih ettiğimiz için, tasarruf etmeyi çok sevmiyoruz. Toplum olarak tasarruf alışkanlığımız düşük. Gelirimiz arttıkça daha fazla tasarruf edeceğimiz kesin ama çoğumuz yapabileceğinden daha az tasarruf yapıyor.

Tasarruflu olmak, önce israf etmemek demektir. Boşa geçen zaman da, gereksiz yere yanan ışıklar da israftır. Lüzumsuz çalışan elektrikli aletler, hor kullanılan her eşya israftır. Bir işin verimsiz yapılması, ham maddenin ziyan edilmesi israftır. Yapabileceğinin iyisini yapmamak, fırsatları harcamak da israftır.

Özellikle günümüzde, tasarruf yapmak hem kişisel hem de toplumsal açıdan, iyi bir geleceğin ön koşuludur.

...