Her gün ülke gündemine onlarca can sıkıcı haber düşüyor. Kadın cinayetleri, kazalar, siyasilerin karşılıklı atışmaları vs. Kimine sinirleniyor, kimine üzülüyoruz. Ama söz konusu çocuk haberi olduğunda hele ki o çocuk öldürülmüş veya tacize uğramışsa bırakın üzülmeyi, can acısından ölecekmişiz gibi hissediyoruz.

Ve yine bugün üzerine günlerce konuşacağımız, hatırladıkça sinirden beddualar edeceğimiz bir haberin etkisi altındayız. Bursa da, yaşanan ve duyduğumuzda hepimizin kanını donduran, çöp evden çıkarılan küçük çocuktan bahsettiğimi eminim hepiniz anladınız.

Henüz 9 yaşında bir çocuk. Yaşıtları gibi kıpır kıpır yerinde duramayan, oyunlar oynaması gereken bir yaşta. Ama o, bırakın yaramazlık yapmayı, oyunlar oynamayı bulunduğu yerde adımını atacak yer bile bulamadı. Ve o çocuk tam bir yıl boyunca teyzesi tarafından bir odada kilitli tutuldu. Saçları, tırnakları uzatıldı, aç susuz bırakıldı, öldüresiye şiddete uğradı. Ve bu bir yıl içinde yaşadığı ve ömrünün sonuna kadar yaşayacağı travmaları saymıyorum bile. Bu yavrumuz bir şekilde bulundu ve devlet himayesine alındı. Umuyorum ve diliyorum bundan sonra ki hayatında başka acılar yaşamasın ve çok mutlu olsun.

Bugün bir çocuğumuzun hayatı kurtuldu evet, peki ya hala göremediğimiz benzer olmasa da farklı şekilde şiddet gören, sokaklara atılan binlerce çocuğumuz kurtula bilecekler mi?

Yanlış kişilerle yapılan yanlış evliliklerde fatura maalesef çocuklar çıkıyor.

İnsanlar amaçsız, gayesiz koştur-koştur evleniyorlar. Sonra aynı hızla koştur-koştur boşanıyorlar.

Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? bilmiyorum ama, ben son yıllarda yaşanan evlilikleri "gayri meşru" ilişkilere benzetiyorum.

Olursa olur, olmazsa boşanırım, düşüncesi pek yaygın.

Amaç ne o halde? Diye soracaksınız haklı olarak. Hemen kısaca ona da açıklık getireyim.

Etrafımdan gözlemlediğim kadarıyla, genç kızların "evde kalma korkusu". Evlenme sebeplerinin başında geliyor.

Aile baskısı ile özgürlüğü kısıtlanmış genç kızlar ise evliliği bir kaçış yolu olarak görüyor.

Bir de gelinlik giyme sevdası, düğün yapmak, balayına gitmek gibi hevesler için evlenen bir dolu genç kızımız da yok değil hani.

Erkeklere gelirsek. Onların da evlilik müessesini ciddiye aldığını düşünmüyorum.

Birçok erkek, özgürlüğüne düşkündür ve bu özgürlüğünün elinden alınmasına sıcak bakmaz.

Ancak gelin görün ki, karşı tarafın evlilik konusunu gündemde tutması, toplumun dayatması, özellikle erkek annelerinin ısrarlı çabaları. Erkeği mecburi bir evliliğe doğru sürüklüyor.

Sonra ne mi oluyor? Anlatayım.

Birbirinden hoşlanan çiftler, evliliğe hazır olduklarını düşünerek, soluğu nikah dairesinde alıyorlar.

Ve kıyılan nikahla evlilik bir yarış pistine dönüşüyor. Evet, evet tam da böyle oluyor.

Çiftler arasında hep bir çekişme, bitip tükenmeyen galip gelme savaşı.

Sen yapamazsın, ben yaparım, sen bilmezsin-ben bilirim kavgası, bir garip üstünlük mücadelesi. Sürekli ön planda olma isteği, ben, sadece ben bencilliği,

Senin paran, benim param hesaplaşması. Ve tüm bu sebeplerden kaynaklanan sonu gelmeyen kavgalar.

Sevgi yok, saygı yok, sabır yok, anlayış yok. Tahammülsüzlük diz boyu.-

En ufak bir kavga anında bile, akla ilk gelen boşanma oluyor.

Üzgünüm ama gerçek bu.

Kadınlar saygıyı, erkekler sadakati, aileler ise evlatlarını evlendirirken öğütlemeyi unuttu.

Aman ha kızım eşini hoş tut, saygıda kusur etme, ailesiyle iyi geçin, ya da aman ha oğlum, eşine iyi bak, onu sev, say gibi nasihatlerin yerini "biz bilmeyiz gençler bilir" safsataları aldı yürüdü maalesef.

Sonuç' mu? Sonuç, boş buldukları meydanda at koşturan çiftler ve ardı arkası kesilmeyen boşanmalar.

Peki boşanma oranlarını en aza indirmek için neler yapılabilir?

Benim bu konu hakkında acayip fikirlerim var.

Mesela diyorum ki, evlenmek isteyen resmî kurumlarında sınava tabi tutulmalı.

Hepatit B, aids gibi testlerden geçiyor ya, aynı zamanda ehliyet sınavlarında olduğu gibi mecburi kurslara dahil edilmeli.

Eş olma becerisine sahip midirler, müstakbel eşleri ile uyum halinde midirler, ortak hedefler belirleyebilecek midirler?

Psikolojik olarak hazır mıdırlar?

Kişiliklerini tamamlamışlar mıdır?

Gerçek anlamda birbirlerini seviyorlar mıdır?

Yoksa sırf hormonların etkisiyle mi birbirlerinin çekim alanına girmişlerdir?

Sağlıklı bir aile kurma yetisindeler midir?

İyi de bu açılardan bakılırsa kimse evlenemez diye düşüne bilirsiniz.

Evet tam da bunu demek istiyorum.

Kimsenin hiç kimsenin hayatını karartmaya hakkı yoktur!

Olamaz!

Olmamalıdır.

Sınavlardan geçemeyenler ne olacaklar sorusuna gelince.

Geçene kadar çalışacaklar. Başka yolu yok.

Tedavi mi olunacak, olunacak tabi ki.

Fikirler mi değişecek?

Değişebiliyorsa, elbette.

Ya o sınav kazanılacak ya da bir ömür evlenilmeyecek. Bu kadar net!

Peki tamam yine çok uzattım farkındayım.

Hemen yazımı noktalıyorum ve son olarak diyorum ki, fikirlerim bir çoğunuza cazip gelmese de, evliliklerde ehliyet şart!