Elbette geçmiş kıssalardan bahsedeceğim. Zira günümüz burjuva idarecilerinde bu örneklere rastlamak neredeyse imkânsız.

Elbette geçmiş kıssalardan bahsedeceğim. Zira günümüz burjuva idarecilerinde bu örneklere rastlamak neredeyse imkânsız...



Kıssa bu ya...



Bir kadın Halife Ömer Bin Abdulaziz'in evini sordu. Halifenin hanımına derdini anlatacaktı. Tarif edilen evin avlusuna girdiğinde çatısı yıkılmış, eski, sıvası dökülmüş bir ev gördü ve oldukça şaşkındı.



O esnada halifenin hanımı Fatıma binti Abdülmelik geldi.



Avlunun kenarında bir adam da çamur karmış sıva yapıyordu. Kadın halifenin hanımına;



-Birşey diyeceğim ama şu adam bize bakıyor, bizi dinliyor gibi, dedi.



Halifenin hanımı ise "o emirülmüminin Ömer bin Abdulaziz'dir" dedi.



Hayretten ağzı açık kalan kadın;



-Burası halifenin evi mi? Burası bir harebe, dedi.



Halifenin hanımı şu ibretlik cevabı verdi;



-Halifenin evi harabe gibi olduğu için halkın evi mamurdur. Eğer halifenin evi mamur olsaydı halkın evi harabe olurdu, dedi...



Günümüz, sözüm ona "müslüman" idarecileriyle kıyası varın siz yapın...



Şu kıssayı da dikkatle okumanızı diliyorum.



Ömer bin Abdülaziz'in halife olduğu ilk günde hanımı ile aralarında geçen şu konuşma, onun bütün idarecilere örnek olacak sorumluluk, dürüstlük ve adalet anlayışını çok açık şekilde ortaya koymaktadır;



-"Ey iyi huylu kadın" dedi Halife Ömer, "Babanın sana düğün hediyesi olarak verdiği mücevherleri beytülmale (hazineye) vermeni istiyorum."



Bunun konuyla bir bağlantısını göremeyen Fatıma, "Ama onlar bana babamın hediyesi ve hatırasıdırlar" dedi.



"Baban onları kendi malından alıp hediye etmedi. Onları devletin parasından alıp sana verdi. Onun için onlar babanın değil, halkın parasıdır."



Fatıma ne diyeceğini bilemedi. Yıllarca beraber yaşamıştı ve ondan bugüne kadar mücevherler konusunda böyle bir şey duymamıştı. Bugün ona ne olmuştu da ısrarla mücevherleri beytülmale vermesini istiyordu? Bir anda değişmişti. Bunun cevabını alması uzun sürmedi.



"Omuzuma gerçekten büyük bir sorumluluk yüklendi. İnsanların hakları benden sorulur oldu. Kimsenin kimseye haksızlık etmesine müsaade edemem. Buna kendimden ve en yakınımdan başlamak zorundayım."



Kocasını dikkatle dinleyen Fatıma'nın yüzünde az önceki sevinçten eser kalmamıştı. Kocasının sıradan bir halk olduğu günlerdeki rahatı arayacakları izlenimine kapılmaya başlamıştı.



Halife Ömer, odanın diğer ucuna doğru ağır adımlarla ilerledi. Sonra yavaşça döndü ve Fatıma'ya bakarak konuşmasına devam etti:



"Şimdi... Bütün ziynet eşyalarını beytülmale teslim et. Yoksa... Yoksa eğer onlar seninle birlikte olacaksa, ben seninle beraber kalamam."



Fatıma'ya bunları söyleyen Halife, başkasına verilemeyecek kadar eski olanlar hariç bütün eşyalarını, süslü kıyafetlerini beytülmale teslim etti.



Daha da yazmam...



Anlayana sivrisinek saz...



Anlamayana davul zurna az!