Merhaba Bedriye Hanım, Kurşunlu köyünde küçük dünyalara büyük hizmetler vererek hem kendinizi hem de sizin gibi birçok kadını geliştiriyorsunuz? Öncelikle tüm bu faaliyetlerin başlamasına neden olan ve sizi hep dinamik tutan kitap okuma aşkınız nasıl başladı?

  • Annemi 5 yaşında kaybettikten 2 sene sonra babaannem ölünce annem olmadığını fark ettim… O gece hem üşüdüm hem de çok ağladım… Çocuk aklımla mutlu çocukluk geçirmeye kendi kendime söz vermiştim. Bunun için birçok yol ararken hayal kurmayla tanıştım ve bu beni çok mutlu etti... Okumayı yeni yeni öğreniyorum... Babamın ilçede zahire dükkanı vardı ve her gün motosikletle gelir giderdi. Gelirken de mutlaka gazete alırdı… Gazetenin son sayfasındaki resimli çizgi romanları takip etmeye başladım. Birde gazeteden bir parça yazı kopararak onu samanlık duvarında zar -zor okumaya çalışarak hayal kurardım..Bir baktım..kitap hayatımın odak noktası oluvermiş. Bütün hayatım kitabın ekseninde döndü.

  • Köyde arkadaş edinmekte zorlandığınız için mi kitapları en yakın arkadaşınız olarak benimsediniz?



  • Önceden çok can arkadaşlarım vardı ama okudukça onlardan uzaklaştım sanki… Bir şeyleri başardıkça daha da yalnızlaştım, herkeste kıskançlıklar diz boyu. Ben nasıl akıl edemedim de o kadın tek başına akıl etti diyen mi ararsın, bu kadar akıllı ve tahsilliyim bende bunu başarabilirdim… Hala yapabilirim deyip emeğimin üstüne kurulmak isteyen yığınla insan oluştu etrafımda, yalnızlaştım. Bedelleri ağırmış başarının.


  • Bir köy hayatı yaşamanıza rağmen kendinizi bütün dünyayı gezmiş gibi hissediyorsunuz. Kitapların size sunduğu en güzel armağan sizce bu muydu?



  • Evet bütün dünyayı görmüş gibi hissediyorum kendimi..Kitabın boyutu kadar pencereden bütün dünyayı izledim. İstanbul’u ilk gördüğümde ‘Kızımın evi Kağıthane deresinin görüldüğü yerde ve orayı görünce Lale Devrinin yağlandığı yerler… Kaplumbağaların sırtına mumlar yakılıp dereye bırakıldığı yerler’. Hemen bunlar gözümde canlandı.



  • Evlendikten sonra yine aynı sıklıkta kitap okuyabildiniz mi?



  • Evet... Evlendikten sonrada okudum..Kitapsız hiç bir dönem olmadı hayatımda.


  • Uzun yıllar boyunca küçükbaş hayvancılık yaparak hem okuma aşkınızı beslediniz hem de kendinizi geliştirdiniz. Hala devam ediyor musunuz?



  • Şu anda azda olsa küçükbaş hayvanım var. O zamanlar okuma problemimi halletmek için edinmiştim ama şimdide onları çayıra salar, zevkle okurum.


  • Pazar tezgahınızda neler yer alır?



  • Pazar tezgahımda; süt--tereyağ--ceviz --badem ve bal olurdu.


  • Kültür Bakanlığı tarafından ‘Sıra Dışı Okur’ unvanını aldınız. Nasıl fark edildiniz? Bu ödül size layık görüldüğünde neler hissettiniz?



  • Ürünlerimi kapalı pazarda satarken de müşteri çoğalana kadar kitap okurdum. Pınar Yener Dengiz benim süt ve tereyağı alan müşterimdi ama Bilecik İl Halk Kütüphanesinin müdiresi olduğunu bilmiyordum. Tezgahta kitaplarımı görünce ‘Bunlar kimin?’ diye sordu. ".benim " dedim. Beni kütüphaneye davet etti. Ben Gölpazarı Kütüphanesinden çocuklarımın üyelik kartıyla alırdım. Hala öyle sanırdım. Ve ben 3 sene boyunca sergimi birisine bırakıp, kitap değiştirmeye giderdim. Bazen de eşime bırakırdım..Yanımdaki pazar komşum , Hikmet abla "iyi sana izin veriyor ..Vedat abin katiyen buna izin vermez "" derdi. O sene Kütüphaneler Haftasında, Bilecik Valisinden" En Çok Kitap Okuyan yetişkin’’ ödülünü aldım. Beni proje kapsamında bakanlığa sunmuşlar ve seçici kurul beni Sıra Dışı Okur seçmiş..Ve zamanın kültü bakanı beni Hatay'a davet etti. Uluslararası kütüphaneler haftasında bizi terminale almaya gelen şoför, tabelaya kocaman ‘Sıra Dışı okur. BEDRİYE ENGİN’ yazmıştı. Eşimin adının olmayışı tabelada çok hoşuma gitmişti. Ve bana özel bir kimlikti  " iyi ki okumuşum’’  dedim iyi ki…


  • Eko Turizm yapmaya karar verdiğinizde başaramamaktan korktunuz mu?


- Evet Eko Turizm yapmaya karar verdiğimde korkmuştum ama inanın başaramamaktan değildi. Sadece ‘köylüme zara verir miyim?’ Diye korkmuştum hatta birisinden yardım istemiştim…


Bana yardım değil de engel olmaya çalıştığını fark ettiğimde şok olmuştum ..Bir sürü tezgahlar hazırladı ama hepsinde sıyrılmayı başardım..Çünkü ben doğru yoldaydım Bu kıskançlıklar beni daha çok yormuştu ..Bir çok kişiyi hayatımdan çıkarmak zorunda kaldım..Önümdeki çalıyı --dikeni--taşı temizlemeden yol alamayacağımı anladım ..Başarmak için tek başına kararlar alınması gerektiğini de bu yolla öğrenmiş oldum..



Köyün kadınlarını da yanınıza aldığınızda, köyün erkekleri size karıştılar mı?


- Köyümüze 1930’larda göç ettim. Bulgaristan’dan gelirken de Avrupa kültürünü de taşınmış. Burası yerli köylere nazaran daha moderndi. O yıllarda bile kızlı erkekli düğün   yapardık. Ben kendi evim ve 12 çadırla başladım turizme ama bir kaç kadın daha ikna ettim. Gönüllülük esasında erkeklerden destek almadık ama köstek olanda yoktu. İnanmadılar, biraz seyrettiler sonra köstek olmaya çalışanlar da özür dileme nezaketi gösterebildiler. Bunların başında muhtarımızda vardı .


‘Özür dilerim’ dedi. Hatta yerel bir gazetecimizin yanında. "Bedriye’yi bana farklı anlattılar. Hiç öyle değilmiş" dedi… Ama bu durumun hala köyün erkeklerinin çok hoşuna gittiğini zannetmiyorum. Ne kadar modern olursa olsun erkek egemen toplumda kadın liderin hiç bir erkeğin hoşuna gideceğini zannetmiyorum..


Eko Turizm gibi bir yeniliğe başlarken küçük bir köyün içinde kendi tanıtımınızı nasıl yaptınız?


- Kadınlara dedim ki, Hem eğleneceğiz hem de para kazanacağız. Türkiye’de biz bir ilkiz ama bunu kimse bilmiyor ama öğrenecek. Ve öğrendi.


Şimdi yurtdışından bile turistler gelip, sizinle kalıyorlar. Nasıl bir çalışma düzeni yapıyorsunuz? Onlarla birlikte neler yapıyorsunuz?


- Yurt dışında gelen turistler grup içindeyse sıkıntı yok. Rehber var ama gönüllü olarak geldiklerinde bayağı sıkıntı yaşıyoruz. Yine de genelde anlaşabiliyoruz. Telefonlarında bir sistem var hemen kendi dillerine çevirebiliyorlar. Teknoloji imdada yetişiyor (Gülerek). Onlar öğrenmek için geldiklerinden gözleriyle takip ediyorlar zaten.


Birçok insana, yabancılara kendinizden bir şeyler katmak, bilmedikleri bir dünyayı tanıtmak mutlu ediyordur sizi…


- Evet hayatım çok renkli. Sabah kahvaltımı kiminle yapacağım, akşam yemeğini kiminle yiyeceğim belli değil, çayımı kiminle içeceğim de… Onlara bir şeyler öğretirken, onlardan da o kadar çok şeyler öğreniyorum ki. Bir nevi takas. Hatta evini turizme açan Hanife Hanım diyor ki "Bunlar bizi eğitiyor Bedriye"



Kitaplara olan düşkünlüğünüz olmasaydı, şuan ne yapıyor olurdunuz?


- Kitapsız bir hayatı düşünemiyorum bile. Kitap okumayan insana o kadar çok acıyorum ki, ne çok şey kaybediyor farkında bile değil. Farkında olmayışı da üzücü. Kitap okumasaydım ‘şu kadın gibi olurdum ya da şunun gibi’ bunun gibi birçok yakıştırmalar yapıyorum ama ben kitap okumayan insanı ayırt edebiliyorum. Test yaptım defalarca yanılmıyorum.


Sakarya boyunda fasulyeleri --biberleri kurumuş bir kadınla konuşuyorum.


---"Neden kurudular’’ dedim.


---‘Barajdan kapatmışlar’ dedi ..


O kadar emek verdikten sonra fasulyemizin neden kuruduğunu, Gecemizi gündüzümüze katarak yetiştirdiğimiz evlatlarımızın neden şehit olduğunu bilmemiz hakkımız diyorum ve bunu bilebilmek için de OKUMAMIZ lazım!


Ben diyorum ki kadınlara: FARKIMIZ OKUMAK OLSUN!


Belki de hiçbir eğitimin size öğretemeyeceği kadar çok şey öğrendiniz kitaplardan, çeşitli yazarların dilinden farklı hayat hikayeleri okudunuz, onlarla o anı yaşadınız. Yine de içinizde yarım kalmış bir duygu olan, eğitiminizi tamamlamayı düşünüyor musunuz?


- Kitaplardan hayatı öğrendim, Öğrenmeyi öğrendim. Daha doğrusu ben her şeyi kitaplardan öğrendim. Eko turizm, köy turizmi, eko tarımı… Kitap dili farklı, konuşmayı öğrendim, yazabilmeyi öğrendim.


Ülkemizde kadınların şiddet ve baskı yüzünden eve kapatılarak sosyal çevreden ve çalışma hayatından yozlaştığı dönemlerden birindeyiz. Sizin köyünüzdeki kadınlarla dayanışma içerisinde, güzel hizmetler veriyor olmanız, ülkemizdeki kadın sorununa bir tepki diyebilir miyiz?


- Evet aslında benim yaptığım bir devrimdi. Kitap özgürleştirdi beni. Pencere kenarına bile oturamazken, yarın İzmir’de bir programa katılacağım, otelde kalacağım. Devrimin ta kendisi bence. Ekibimdeki kadınlar da değişti. Evin içinde söz sahibi olduğundan istediği her şeyi yaptırabiliyorlar. Para güven veriyor aynı zamanda neşe de. Mutlu oluyorlar farkındayım. Sevgilileri, kocaları ve evlatları tarafından sokak ortasında vurulan kadınların acısını çıkarıyorum belki de. Kadınlara her seslenişimde ‘Farkımız okumak olsun!’ diyorum. Bizi kitap özgürleştirir.


Siz 57 yaşında, ülkemize birçok yenilik katarak ileri nesillere çok güzel yaşanmış bir başarı hikayesi bırakıyorsunuz. Okutulmayan, elinden kitabı alınan çocukların ailelerine ne söylemek istersiniz?


- Kız çocuklarını mutlak okutmalarını söylüyorum. Tahsil benim için çok önemli. Disiplinle beraber eğitim farklı bir şey... Bilecik kapalı pazardayım bir müşterim çocuğunu elinden tutmuş benim karşıma getirdi.


- Utan! Balcı teyzeden, bak ne şartlarda kitap okuyor. Sen eline bile almıyorsun" dedi.


Çocuk bana öyle bir nefretle baktı ki, ‘Kitap senin neyine’ der gibi. 


Ömür boyu kitaptan da, benden de nefret edeceğine eminim. Birden sinirlendim, hiç yapmadığım bir şeyi yaptım:


- Affedersin! Sen okuyor musun?


- Ben çalışıyorum ..zamanım yok ki


Kitap, zamanla okunmaz sadece alışkanlık gerekir. Ben bulabiliyorsam herkes bulur.