Bana her şeyi felsefi olarak anlatıyor, yazıyor ve açıklıyorsun diyorlar. Bazen de günümüz sığ deyim değil söylemsel

Bana her şeyi felsefi olarak anlatıyor, yazıyor ve açıklıyorsun diyorlar. Bazen de günümüz sığ deyim değil söylemsel yaklaşımı ile "Felsefe yapıyorsun" diyorlar.


Hayat tamamı ile bir felsefe üzerine kuruludur. Kelebeğin bir günlük yaşamında olması gerekenlerin bir felsefesi olduğu gibi, gün kazanıp gün yiyen bir insanın yaşamında doğru ve yanlış olanları belirleyen bir hayat felsefesi vardır.


Bütün büyük düşünür ve ulu ozanlar da iman inanç ile insan için olması gereken buyrulan yaşam felsefesini birleştirerek doğruları, yanlışları, umudu, olması gerekenleri felsefi bir şekilde anlatmışlardır.


Bu anlatımı kimi zaman yazı, kimi zaman şiir, kimi zaman görsel ile gerçekleştirmişlerdir. Bura da önemli olan ulu ozanların dikkat ettikleri hususlarda olduğu gibi halkın anlayabileceği arı Türkçe kullanmak aynı zamanda yerine uygun öğe ve gerçek örnekler ile anlatımı tam etmektir. Allah'ın insanı yaratır iken kendisinde sınırsızca ve yüce olarak olan Zati ve Sübuti  sıfatlarını sınırlı olarak insana verdiğini bildirdiği halde Cüneyd-i Bağdadi'nin "Cübbemin altında Allah'tan başkası yoktur" sözünü ilahi aşk sarhoşluğu ile söylenen söz kabul eden, bu sıfatlar ile insanın oluşumu ve “Biz size şah damarınızdan daha yakınız” buyruğunu "Hak insanlığın özündedir" diye ifade eden Seyyid Nesimi'nin derisini yüzenler ile Hak doğrusunu özünde bulup anlamayı ifade etmek için "Ben hak oldum" dedi diye uzuvları kesilip yakılan Hallacı Mansur'u katledenler aynı yapı da dini şekilcilik olarak anlatıp halka benimsetmek ile kendilerine babadan oğula geçen bir ulema ve üst tabaka oluşturmak isteyenlerdir.



Bugün de dinimizin gereğince anlaşılması toplumun sosyal ve kültürel, ekonomik yaşam olarak doğru olarak yaşamasını kendilerine üst tabaka sağlamak açısından ve dinin sömürü aracı olarak kullanmalarına engel olarak görenler varlıklarını sürdürmektedirler. Aynı şekilci anlatıma sahiptirler ve ibadeti dahi gösteriş haline getirmektedirler. Ulu ozanların öz kavramını anlayamayanlarda onlara kuyrukçuluk yapmakta ve dahi yılanlara kuyruk toplamaktadırlar.
Ulu Ozan Kaygusuz Abdal'ın "Alim okur kelam ile Sen okursun hece Tanrı" deyişini yaradana hakaret olarak yorumlayanlar şu gerçeği unutmuşlardır ki burada Allah'u Teala'nın kün yani bir hece ile yaratması ve yine bir hece ile yok gücünün yüceliği anlatılmaktadır. Evet insan doğruyu ifade edebilmek için ve bir şeyleri meydana getirmeyi anlatabilmek için cümleler kurmak zorundadır.


Buyurulmuştur ki "Biz sizi tanışasınız diye ayrı boylara ayırdık" ve her millete ayrı bir dilin yanı sıra bu dile uygun alfabe kullanmak nasip olmuştur.


Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'in dinimiz İslâmiyet’in Arabistan'dan dünyaya yayılması uygun görüldüğü için Arapça yazılması sebebi ile Arapça`yı alfabe yukarı da izha ettiğim şekilciliğin ve yapılanmaların kurbanı olmaktadırlar. Dilimize uygun alfabe olmayan Arapça'nın Osmanlı'da kullanılması ile halk öğrenilip yazılması dilimize göre zor ve uyum sağlamayan bu alfabe sebebi ile eğitim-öğretimde  cahil bırakıldığı gibi dinin şekil olarak benimsetildiği bir toplum haline gelmiştir. Arapça kelimelerin konuşma diline de yansıtılması ile birlikte de halkın anlayamadığı bir dil ile konuşan devlet kademesi ve babadan oğula geçen bir ulema sınıfı oluşmuştur.( Aynı zamanda Arapça’dan alınan kimi kelimelerin Arapların kullandığı anlamların dışında kullanıldığı da halen  görülmektedir.)  Bu durum halk ile bu kademe ve sınıf arasında sosyal ve kültürel bir kopukluk oluşmasına neden olduğu gibi  dinin istenildiği gibi yorumlanan, kullanılan bir hale getirilmesine neden olmuştur. Bu arada yalnızca Arapça okuma-yazma sebebi ile hiçbir konu da bilgisi olmayan kimseler dahi alimlik sıfatları kullanarak toplumun kanını emen sülükler oldular.


Konuşma dilinde arı Türkçe kullanmanın gerçek manada anlama ve anlatmayı getirmesinin yanı sıra dile uygun alfabe oluşturulmasının  toplumda okur-yazar seviyesini aynı eğitim düzeyini arttıracağını Cumhuriyet rejimi doğru ön görmüştür. (Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe’yi resmi dil yapması ve toplumsal dil yapması gibi) . Özellikle bu alfabenin Latin harflerinden oluşmasını sanki resmi dil Latince yapılmış ve hatta hristiyan (ve dahi haçlı) alfabesi alınmış gibi bunu topluma aşılama gayretlerinin sebebi yeni alfabeyi günümüzde dahi karalayanların Ortaçağ papazlarının telaşına düşmelerinden ötürüdür. İstanbul'un fethinden sonra Avrupa'ya giden Bizanslı ilim adamlarının o dönemde çok az bir kesimin bildiği Latince ile yazılan İncil'i diğer dillere çevirmeleri ile papazların dini nasıl kendi veya onlarla işbirliği yapanların çıkarlarına kullandıkları anlaşılmıştır. Cennetten toprak satmaya varıncaya kadar halkı kandıran bu papazlar gibi dinimiz İslam'ı da kendi çıkarlarına  ve hatta asıl mensubu oldukları hristiyanların çıkarlarına alet etmek isteyenler günümüzde de alfabenin değiştiği tarihlerdeki kimi devlet hatalarını da kullanarak aydınlanmış bir toplumun önüne geçmek için alfabe değişimine saldırmaktadır. Maalesef bu yılanların etkisinde kalanlar onları desteklemektedir.



Unutulmamalıdır ki Türkler yani biz Arap alfabe ve konuşma kültüründen çok evvel de dinimize her anlamda Araplardan çok daha fazla hizmet ettik ve bunları bıraktığımızdan beri de Araplardan çok daha fazla hizmet etmeye devam ediyoruz.  Bunda İslamiyet'i bizden önce veya aynı dönemlerde kabul eden uluslar gibi Araplaşmamızın katkısı büyüktür. Tarih boyunca ve bugün Arapların ve  Araplaşan ulusların hali dinen,  sosyal kültürel ve yaşamsal diğer konularda ortadadır. Mahşer günü herkesin Arapça konuşacak ve anlayacak olması Allahu Teala'nın Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Arap toplumunda göndermesi ve Kuran-ı Kerim'i Arapça indirmesi nedeni ile mahşer günü ortak dil kullanılması hususu orası için emri ve  lütfudur. Dünya için dil ve yazı Arapça olsa idi Allahu Teala hepimizi aynı dili konuşan olarak yaratırdı.


Günün Sözü : Toplumlar kendi dillerinde anlatılanları, manayı, halleri ve gerçekleri  kavralayabildikleri ölçüde gelişmişler ve gelişmektedirler. 


Cebrail KÜÇÜKKOÇKAYA