Bugün eline kalemi alıp, bir şeyleri değiştirebileceğine inanan, iyi şeylerin gelmesini beklemeyip, onları var etmeye çalışan, her şeyden önemlisi de sözcüklerin gücüne güvenerek vazgeçmeyen biz Gazeteci ve Basın dünyasında çalışan herkesin bayramıdır. 

Ben dört yıldır gazeteciyim. Türkiye’de gazeteci olmak zordur. Yazdıklarınla dünyaları değiştirebileceğini bilirsin, ama bir harf olmadık bir cümlenin içine kaçsa senin dünyan değişiverir. Gazeteci olmak çok özeldir; çünkü yazdıklarınla, araştırmalarınla, doğrularınla tanınırsın. Kimileri seni çok sever, kimileri senden nefret eder. Ve çoğu senin kim olduğunu, gerçekte nasıl bir hayatın olduğunu, hatta neye benzediğini bile bilmez. Ve yine çoğu yazdıklarını da bilmezler; çünkü görmezler… 

Gazeteci olmayı neden seviyorum? Çünkü mesleğim beni seçti. Bunu kime söylesem şöyle bir duruyor “Yani?” diye devamını bekliyor. Kendimi bildim bileli hep yazdım. Öfkemi yazdım, sevgimi yazdım, benim doğrularımı ve gerçekleri yazdım. Kalem ve kağıt onu kullanabilen için en yakın iki dosttur. O kalemden akan mürekkebin, bembeyaz bir sayfada dans etmesini görmek bir yazar için ise en güzel armağandır. İşte ben her o boş sayfayı doldurduğumda hayatın bana verdiği armağanlara şükrediyorum. Ben sadece yazmayı seven ve yazdıklarıyla keşfedilmeyi bekleyen genç bir kızken Yeni Çağrı Gazetesi’yle tanıştım. Şuan yazdığım Yeni Çağrı ve Önce Vatan Gazetesinin kurucusu Sevgili Abdullah Akosman’ın o genç kıza el vermesiyle, ona güvenmesiyle benimde gazetecilik serüvenim başladı. 

Hani bazen ipi kopmuş bir uçurtma gibi havada sallanırsınız, sonra da bir dala takılıp kalırsınız ya… İşte beni savrulduğum dallardan kurtarıp, uçmak istediğim gökyüzüne kavuşturan adres Yeni Çağrı Gazetesi oldu. Neden mi gazeteci olmayı seviyorum? Bugüne kadar 400’ü aşkın röportaj yaptım. Bu 400 röportajın her bir saniyesi, her bir kelimesi benim hayatımda yeni bir kapı açtı. Bilmediğim bir cümle, hiç gitmediğim bir yol, görmediğim bir gerçek, fark etmediğim bir dünya, daha önce hiç duymadığım bir kelime, keşfetmediğim bir hayali öğretti bana. O insanların anlattıklarıyla, aynı yola bende çıktım. O yollardan geçerken onlarla tanıştım. Sonra ikimizin yolculuğunu kelimelere dökünce o hikayeler, o yolculuklar milyonlara ulaştı. 

Zaman böyle akıp gittikçe, her bir yeni insan benim için keşfedilmeyi bekleyen bir şehir oldu. Şimdi sosyal medya aracılığıyla çok güzel mesajlar alıyorum. Yazdıklarımı heyecanla beklediklerini söylüyorlar, röportajlarımı okurken aldıkları keyiften bahsediyorlar, hatta röportaj yapmam için yeni isimler öneriyorlar. Demek ki, yazılarımla birilerini mutlu edebildim, birilerine yeni bir şeyler katabildim. Bu yolculuk, çok uzak diyardakilere bile ses olabildi. İşte bunu görmek, yazdıklarınla değiştirdiğin hayatlara tanık olmak tarif edilemez bir duygu. 

Oyuncularla röportaj yaparken “Sahnedeyken aldığım alkışların hiçbir dilde karşılığı yok” diyorlar. Aynı şekilde gazetecilerin de yazdıklarıyla, aldığı yorumların hiçbir dilde tarifi yok. Bütün Gazetecilerin Basın Bayramı kutlu olsun…