Yine böyle bir vuruşma sırasında, bir el bombasının çok yakınında patlaması sonucu gözünden yaralanır. İlerleyen zamanlarda gözündeki rahatsızlık artıp, kör olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Teşkilat-ı Mahsusa’nın bu gözü pek subayı, arkadaşlarının ısrarı ve hatta Enver Paşa’nın zorlaması ile Bulgaristan’a giderek, Sofya’da yeni açılmış olan bir hastanede tedavi olur. 

Ateşemiliterlik görevinin içyüzü budur. Ama tarih kitaplarımız nedense bunu yazmaz. Emrindeki az sayıda Mehmetçik ile Basra’ya kadar inmeyi kurgulayan (plan) Rus kolordusunu Bitlis’te durdurup; geri püskürttüğünü yazmadığı gibi!

Gün gelir yedi düvel Çanakkale önlerindedir. Osmanlı Devleti’nin boğazını sıkmaya; Türkleri, Türkistan’a (Orta Asya) kovmaya gelmişlerdir. Mustafa Kemal, 57. Alay ile bir destan yazarak, savaşın seyrini değiştirir. 

Çanakkale Savaşları ile tarihin seyri de değişir. Ne Çarlık Rusya’sı kalır ortada, ne 'güneş batmayan' İngiliz Krallığı… Geride, 'hasta adam' dedikleri yaralı aslan Osmanlı’nın Plevne’den, Akka’dan sonra son öldürücü pençesinin hatırası yani Çanakkale destanı kalır.

Başta İngiltere'nin Bahriye Nazırı Churchill olmak üzere, Çanakkale’de batılıların yüreğine öyle bir korku salmıştır ki. Birkaç yıl sonra, takati tükenip de tarihin tozlu sayfalarına devrilen Osmanlı aslanının naaşını kaldırmak için toplandıklarında; çoktan doğmuş olan ve Ankara’dan kendilerine kafa tutan yetim yavrunun kükremelerini duyunca şaşırıp kalırlar. 

Üstelik Churchill bu kez de Harbiye Nazırlığı koltuğunda oturmaktadır. Atina’dan çıkıp gelen sırtlan sürüsü, Mehmetçiğin pençeleri ile perişan olurken; Türk’ü köleleştirmeye niyetlenen sömürgeciler de kuyruklarını kısarak “Geldikleri gibi Giderler.”

Milletlerin tarihi, insanların hafızası gibidir. Bu nedenle yeni nesillere tarihimizi, değerlerimizi öğretmeliyiz. Geçmişte bizi bir arada tutan değerlerimizi geleceğe taşımalıyız ki gelecekte de bir arada yaşamamız mümkün olsun. Bunun yolu da hâliyle tarihimizi doğru okumamızdan geçer. Aksi takdirde birileri çıkar kendi yazdığı tarihi bize dayatırlar.

Kaynak: Aziz Dolu Atabey