Türkiye büyük bir felaket yaşıyor. İstanbul ve Marmara çevresinde deprem beklenirken Doğu Anadolu fay hattının kırılmasıyla Kahramanmaraş merkezli, 6 Şubat sabaha karşı saat 4.17’de 7.7 ardından dokuz saat sonra 7.6’lik depremle Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Osmaniye, Adana, Hatay, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Adıyaman gibi şehir ve bazı ilçeler adeta hayalet şehir oldular.

İnsanlar göçüklerin altında kurtarılmayı bekliyor, hayatta kalanlar soğuğa direnmeye çalışıyor.

Bu felaket günü siyaseti, hamaseti, dini sözleri bir yana bırakıp birlik olma günleridir.

Öncelikle belirtmek isterim ki; yer bilimciler, aylar öncesinden böyle bir felaketin geleceği konusunda uyarmışlar, anlatmışlar, bu konuda raporlar yazmışlardı. Ne yazık ki, onları dinleyen olmadı. Bazı yazarlar da bu konunun üzerine eğilmiş, uyarı yazıları yazmışlardı. Yer bilimci olmamama rağmen ben bile olası ve tarihi depremler konusunda onlarca yazı yaşmıştım. Kısacası havanda su dövülmüştü.

Nedense konuların uzmanlarını dinleyen yok Yerbilimci uzmanlardan birisi bu felaketin ardından “Türkiye’nin neresinde deprem olacağı belli ama bizleri dinleyen yok diyor. Bir başkası Şubat ayı başlarında Doğu Anadolu fay hattının Maraş-Çelikhan çevresinde kırılacağından endişe duyuyoruz demişti.

Kısacası geliyorum diyen felaket gerçekleşti. Yıkım bir değil birçok şehirde birden olunca da depreme hazırlıklı olmadığımız bir kez daha ortaya çıktı. Ulaşım, haberleşme başta olmak üzere ne yapacağımızı şaşırdık. Televizyon kanallarında yaşanan olayları görünce çaresizliğimizden utanıyorum.

Kurtarıcı bekleyen enkaz altında insanlar, onları kurtarmaya çalışan yakınları elleriyle toprakları kaldırmaya çalışıyor. Hava çok sert, soğuk dondurucu, kar altında evlerini terk edenler yaktıkları ateşlerle ısınmaya çalışıyor, çoğu gecelikleriyle kaçabilmişler. Sıcak bir çorbaya, çadıra muhtaçlar…

Üzülmemek, kızmamak elden gelmiyor.

Devlet, belediyeler, özel kuruluşlar elinden geldiğince yardıma koşmaya çalışıyor ama yeterli değil; deprem geniş bir alana yayılmış…

Türkiye’nin çeşitli yerlerinden ve yurt dışından gelen ekipler yoğun bir çalışmaya giriştiler.

Ancak hangi birine yetişecekler?

Bu felaketten ders çıkarmamız, olası depremlere karşı önlem almalıyız. Örneğin yıkılan devlet ve özel binaları, çöken yarılan yolları kimler yapmış, kimler denetlemiştir. Orta Doğu İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Mimar Sinen Güzel Sanatlar Üniversitesinde verilen eğitim diğer üniversitelerde veriliyor mu?

Sürekli çıkarılan imar aflarının depremlerde etkisi var mı?

Matematik, kimya, fizik ve yerbiliminin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Örneğin çimento ve betonun oluşmasında kimyanın ne kadar önemli olduğunu yaşadığımız bu büyük felaketle çok acı şekilde öğrenmiş olduk. Okullarımızda bu tür derslere çok daha önem verilmesi gerektiği de açıktır. Türkiye depremler ülkesidir; bu nedenle yer bilimcilerine ve onların söylediklerinin üzerinde durulmalıdır. Onlar akıl ve bilimin öne çıkardığı bilimsel kişilerdi.

Günümüzden binlerce yıl önce yapılmış Roma yolları, antik çağ yapıları ayakta duruyor, Mimar Sinan’ın yapıları köprüleri pek çok depreme direnmişlerdir.

Bugünkü teknolojiyle onları kıyaslamalı, eksiklerimizi tamamlamalıyız diye düşünüyorum.

Yine deprem ve yine yıkıldık; televizyon ekranlarında izlediğimiz dünyaca ünlü yerbilimcilerimiz var. Bundan böyle her şey bir yana onların uyarılarını dikkate almalıyız.

Yaşadığımız bu felaket basın ve sosyal medyada depremi bir kez daha gündeme getirdi ve bilinen uyarılar bir kez daha yinelendi. Ne yazık ki; yaşanan her deprem sonrası bazı önlemler alınır sonra da çoğu unutulur… Yeni bir deprem olunca önlemler, çareler aranır, toplumun hazırlıklı olması söylenir. Yer bilimciler ekranlara çıkarak bu yöndeki bilgilerini sıralarlar.

Kısa döngü sürüp gitmemeli; akıl ve bilimin ışığında ehil uzmanlarla konunun üzerine eğilmeliyiz. Öncelikle deprem ülkesi olan Japonya’dan ders almalıyız.