Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Bayram Şenlik, evde bakılan kedilerin bile yüzde 47’sinin paraziter hastalıklara maruz kaldığını belirterek, evden hiç dışarı çıkmasa dahi hayvanların mutlaka düzenli olarak veteriner hekim kontrollerine götürülmesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Şenlik, “Köpek ve kedilerdeki parazitler hiç farkında olmadan çeşitli yollarla insanlara bulaşabiliyor. Bu nedenle bu hayvanların iç ve dış parazitlere karşı tedavilerinin aksatılmadan yapılması büyük önem taşıyor. Yeni nesil antiparaziter ilaçlar sayesinde de artık çok daha etkili ve uzun süre koruma sağlanabiliyor" dedi. 

İklim değişikliği ve şehirleşmenin artmasıyla birlikte ekolojik dengenin bozulması, insanların en yakın dostu olan hayvanların da sağlığını olumsuz etkiliyor. Önceleri sadece belirli dönemlerde daha yoğun olarak görülen iç ve dış parazitler, neredeyse tüm yıl hayvan dostları etkilemeye başladı. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türkiye Parazitoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Bayram Şenlik, köpek ve kedilerde görülen ve insanlara da pek çok yoldan kolayca bulaşabilen paraziter hastalıklar hakkında önemli bilgiler verdi. Prof. Dr. Şenlik, “Son yıllarda iklim oldukça değişti. Ülkemiz de bu durumdan etkilendi. Dolayısıyla daha önce bizim pek görmediğimiz paraziter hastalıklar, kedi ve köpeklerde görülmeye başlandı, insanlara bulaşma riski de giderek artıyor. Örneğin halk arasında akciğer kıl kurdu olarak bilinen bir parazite önceden Türkiye'deki kedi ve köpeklerde tekli olgular şeklinde nadiren rastlanırken, son zamanlarda (kedilerin) yaklaşık yüzde 4’ünde bu parazite rastlanıldığına dair çalışmalar var. Kedi ve köpeklerin farklı organlarında yaşayabilen birçok iç parazit mevcut. Türkiye'nin hemen her yerinde rastlanabilen bu iç parazitlerin sokak kedilerindeki yaygınlığı yüzde 92, evde beslenen kedilerdeki yaygınlığı ise yüzde 47 civarı. Köpeklerde de durum pek farklı değil. Hatta gezindiğimiz herhangi bir alanda bile bu parazitlerin gelişme dönemleri bulunabiliyor. Buralara gelen her hayvan, bu enfeksiyonu alabiliyor" dedi.

“HAYVANDAN İNSANA PEK ÇOK BULAŞ YOLU VAR"

Bazı paraziter hastalıkların patili dostlardan insanlara da bulaşabileceğini belirten Prof. Dr. Şenlik, şu bilgileri verdi. “Örneğin köpeklerin bağırsaklarında yuvarlak kurt olarak da bilinen ‘Toxocara canis’ diye bir parazit var. Bu parazitin yumurtaları köpek dışkısı çevreye bulaşabilir, ayrıca köpeğin tüylerine de yapışabilir. Dolayısıyla köpek dışkısının temas ettiği alanlardan, (sebzeler, çocuk parkları, kum havuzları ve hatta köpek tüylerinden) bu yumurtalar insanlara bulaşabilir. Bu yumurtanın içindeki larvalar göz, beyin, karaciğer gibi çeşitli organlara giderek ciddi hastalık tablolarına neden olabilir. Mesela yapılan bir araştırmada bir okulun bahçesinden alınan kum örnekleri parazitolojik açıdan incelenmiş ve bu parazitin yumurtaları tespit edilmiş. Yani toprakta, kum havuzunda oynayan çocuğun, tüylerine bulaşan yumurtalar varsa o hayvanı seven çocuğun ellerini düzgün yıkamaması, risk oluşturabiliyor. Bir başka çarpıcı örnek de kedi ve köpeklerin ince bağırsaklarında yaşayan ‘’Dipylidium caninum’’ isimli şerit. Pireler bu parazitin gelişmesinde önemli bir ara canlı. Eğer kedi ve köpekle oynayan çocuklar ellerini düzgün bir şekilde yıkamazlarsa, bu pireler tırnakları arasına yerleşip oradan da ağza bulaşabilir ve çocuğun bağırsaklarında bu şeritler gelişebilir. Kedi ve köpeklerdeki parazitlerin insanlara bulaşma yolları çok fazla, iklim değişikliği bir taraftan hayvanlarımızdaki parazitlerin yayılışını etkilerken, diğer taraftan da insan sağlığını olumsuz olarak etkiliyor."

“HİÇ DIŞARI ÇIKMAYAN HAYVAN DA DÜZENLİ TEDAVİ ALMALI"

Evcil hayvanların hiç dışarı çıkmasa dahi, dışarıdan eve gelenlerin patojen taşıyabildiğini de vurgulayan Prof. Dr. Şenlik, şu uyarılarda bulundu: “Benim kedim ya da köpeğim hiç dışarıya çıkmıyor, tedavi ettirmeme gerek var mı? En çok bu soruluyor. Unutmayalım ki dışarıya giden her birey ya da her hayvan, etkeni dışarıdan içeriye getirebilir. İkincisi mesela bizim ‘Toxocara canis’ dediğimiz parazitin yumurtaları, sinekler ve hamam böceklerinde de bulunabilir. Herkesin evinde zaman zaman sinek ve hamam böceği olur. Bazen de parazitleri giysilerimiz üzerinde de eve getirilebiliriz. Yani hayvan hiç dışarıya çıkmasa bile, belirli aralıklarla dışkı muayenesi yapılıp bunlarda herhangi bir etken var mı belirlenmesi, varsa buna göre tedavi yapılması lazım. Hayvanın dışarıya çıkıp çıkmamasına göre de yıl içinde belirli periyotlarla tedavi edilmesi kesinlikle gerekli. Hayvan ev dışına çıkıyorsa bunların yılda minimum 4 kez veteriner hekim kontrolü ve gerekirse tedavi edilmesi lazım. Ben hiç dışarı çıkarmıyorum deseniz dahi hayvanınızın yılda en az iki defa paraziter tedavi alması lazım."

“İÇ PARAZİT UYGULAMASI AŞI DEĞİL İLAÇ TEDAVİSİDİR"

Prof. Dr. Bayram Şenlik, paraziter hastalıklar açısından hayvanlarda “aşı ve tedavi" kavramlarının çok yanlış kullanıldığına dikkat çekerek bunun, hayvanseverlerde tedbiri elden bırakmaya neden olabildiğini ve bunun da çeşitli tehlikelere yol açabildiğini söyledi. Prof. Dr. Şenlik, şunları söyledi: “Hayvanlar veteriner hekime götürüldüğünde antiparaziter ilaç uygulamaları ‘aşı’ olarak zikredilebiliyor. Bu çok yanlış, bu kesinlikle aşı değil. Böyle bir yanlış algı oluştuğu zaman hayvan sahibi ilaç yapıldıktan sonra hayvanını eve getirip sevip, okşayıp, koklayabiliyor. Böyle olunca da bulaşma riski katlanıyor. Oysa iç parazitlerin tedavisi amacıyla bizim verdiğimiz ilaç nedeniyle, 2-3 gün boyunca hayvanların dışkısıyla parazitler ve bunların yumurtaları yoğun bir şekilde atılmaya devam edecektir. Dolayısıyla bu sürede hayvan sahibi için bulaşma riski artmış olacaktır. Aslında iç parazit tedavisi alan hayvanların dışkılarının 2-3 gün toplanıp uygun şekilde ortadan kaldırması gerekir. Örneğin imkan varsa, dışkılar bir bidonun içerisinde yakılabilir. Eğer bu imkan yoksa da dışkılar toplandıktan sonra iki üç kat çöp torbasına konulmalı ve çöp kutusuna öyle atılmalıdır. Günümüzde geliştirilen yeni nesil ilaçlarla artık daha etkili bir koruma ve mücadele mümkün. Bu ilaçlar sayesinde tedavi sıklıkları azalmış olup daha az sayıda ilaç uygulamasıyla da bu hastalıkların da önüne geçilebiliyor. Hayvanlarda uzun bir süre yeni enfeksiyon şekillenmediği için de insanlara bulaşma riski önemli düzeyde azaltılmış oluyor."