2011 yılı itibariyle kavramsal olarak çerçeveye oturmamış sığınmacı, mülteci, göçmen gibi terimlerini sıkça tartışmaya başlamıştık.

Seneler geçti ve Afganistan’dan Taliban’ın kontrolü ele geçirmesi ile başlayan göç dalgası bu tartışmaların yeniden alevlenmesine sebep oldu.

Sadece Suriyeliler değil Afganlar, Pakistanlılar, İranlılar ve ülkenin demografik ve sosyolojik yapısını bozma niyeti gösteren her hareket ülke gündeminin en önemli maddelerinden biri hâline geldi. 

Sosyal medyada,  televizyonda, gazetelerde ve internet sitelerinde göçmenlere ilişkin bir içerik patlaması yaşanıyor. 

Bazı siyasetçiler, gazeteciler ve ünlü isimler söylemlerini sertleştirerek göçmenler konusunda düşüncelerini belirtiyorlar.

Kimi ırkçılıkla suçlanıyor, kimisi de ırkçı olmaktan memnun.

Ülke çıkarını düşünen de var , göçmenler konusunu siyasi rant haline getirmiş olan da ..

Galeyana gelip tehdit savuran da var, aklı selim sakinliğinde bu gidişin en sağlıklı şekilde çözüme ulaştırılmasını isteyen de ..

Avrupa’yı saran yeni tip siyaset dalgasının bir benzerinin Türkiye’de de taraftar bulduğunu görmek için uzman olmaya gerek yok.

Kısacası her kafadan bir sesin çıktığı ve sonuç olarak göçmenlerin varlığından sonuç olarak rahatsız olduğumuz bir ortam var. 

Bu ortamın ve söylemlerdeki bu sertliğin geçici bir olgu olduğunu söylemek zor. 

Çünkü artık Türkiye’deki birçok kamuoyu yoklamasında ekonomiden sonra göçmen meselesinin de belirleyici unsurlardan biri hâline geldiği görülüyor. 

Peki çözüm ne ? Bu sertlilik kavgasız gürültüsüz nerede son bulacak ? 

Her şeyden önce Suriye ile ilişkileri normalleştirmekten geçiyor.

Birçok Arap ülkesi Suriye ile ilişkilerini normalleştirmeye başladı bile.

Suriye ile bu adımları atan Arap ülkelerine baktığımızda, Ürdün ve Lübnan dışında Türkiye kadar mülteci akının üstlenen ülke yok!

Türkiye neden artık bu konuda bir adım atmasın? 

Türkiye, Suriye gibi sınır komşusu olan ülkenin muhalif unsurlarını destekleyen ve iç işlerine müdahil olarak Esad rejimini devirme politikasında ilerlediği görüntüsü çiziyordu. Çizgisi farklı ise de bu doğrultuda kalmada ısrarcı olması sebebiyle Suriye konusunda bir türlü yol alınamadı. 

Zaten Türkiye’nin başka bir ülkenin iç işlerine karışma hali ulusal çıkarı ile bağdaşmayan bir tutumdur. 

Suriye meselesinde krizi devam ettiren ülke konumunda ısrar etmesiyle iç huzurunu ve istikrarını bozacak etkilerle karşılaşması muhtemel olacaktır. 

Çünkü artık Suriye konusu dış politika dinamiklerinden uzaklaşıp ağırladığı 9 milyona yakın sığınmacıyla birlikte değişen demografik yapısı, ekonomi ve sosyokültürel karışıklık sebebiyle artık göründüğü gibi iç politika konusu haline gelmiştir. 

Bu açıdan 11 senedir Türkiye’nin üzerine kambur gibi yerleşen yükün bir an önce temizlenmesi için Suriye ile şu an istihbarat seviyesinde ilerleyen ilişkileri müzakere evresine taşımak göçmenler konusunda yapılabilecek en sağlıklı çözümlerden biridir.

Diğer taraftan Şam Yönetimi, Suriyeli halkının ülkelerine tekrar dönmesi için teşvik çalışmaları yapıyor. Özellikle yurttan çıkmış daha önce terör örgütleri ile bağlantılı olan kişileri, belirli sorgulamadan sonra serbest bırakıyor ve silahsız yaşam şartıyla normal yaşama dönmeleri için af ilanlarında bulunduklarını belirtiyor.

Tabiki , geri dönecek göçmenlerin garantisi açısından Şam Yönetimine de büyük iş düşüyor.

Bu evrede Şam Yönetiminin Türkiye’ye ve uluslararası mecralara güvence vermesi çok önemlidir. Sivil halka sundukları yaşam ile ilgili verecekleri güvence istenilen ilişki seviyesinin oluşmasına daha hızlı imkân sağlayacaktır.

Sükunet ve sakinlikle ,sağlıklı günler dilerim .