Avrupa Birliği’ndeki bazı politikacılarının Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’e karşı hadsiz ve saygısız davranışları, elbette tüm İslâm alemini rahatsız etmiştir. Ama en çok da Türk Milleti’ni rahatsız etmiştir. Çünkü bu tahrik edici ve kışkırtıcı hareketlerini Türk Büyükelçilikleri önünde yapışlardır. Bilindiği gibi Avrupa kıtasını ezelden beri sarıp sarmalayan İslâm düşmanlığının yanında büyük istisnalar da vardı elbette. Bu istisnaların arasından en başta sayılması gerekenlerden bir tanesi hiç şüphesiz Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Wolfgang Von Goethe’dir. Goethe’yi kendi çağdaşlarından ayıran en büyük özelliklerinden bir tanesi Şark’a ve İslam dünyasına ilgisi, sevgisi ve hayranlığıydı.

Wolfang Van Goethe, Almanya'nın Frankfurt şehrinde 1749 yılında doğdu. Alman edebiyatının en başarılı şair, yazar ve hatta çizerlerindendi. Goethe ta gençlik yıllarından itibaren İslâm’a ve Hz. Muhammed’e içten büyük bir ilgi duymaya baslar. Onun İslâm dini hakkındaki düşünceleri bugüne kadar Batı ve Doğu’da büyük araştırmaların, tartışmaların, bilim eserlerinin ve ciddî makalelerin konusu olmuştur.

Goethe’nin İslâm dini, hayranlığını Goethe bilgini Katharina Mommsen büyük bir enerji ve 70 yılı aşkın süren gayretiyle araştırıp “Goethe und der İslam“(Insel Verlag, Frankfurt, 2001) isimli çalışmasında ortaya koydu. Genç yaşta çevresindeki önyargıları kırmaya başlayan Goethe 1770 yılında hukuk tahsilini bitirip doktora yapmak üzere Strazburg Üniversitesi’ne kaydolur. O günlerde ünlü teolog Johann Gottfried Herder de Strassburg’a gelir ve Goethe, kendinden beş yaş büyük olan Herder ile dostluk kurar. Bu yakınlık Goethe’nin Kur’an-ı Kerim ile tanışmasına vesile olacaktır.

Goethe aralarında geçen bir konuşmada Herder’e: “Öyle hikmetli ve güzel sözler kullanıyorsunuz ki kaynağını merak ediyorum” diye sorunca, Herder: “İşte benim hikmetli sözler kaynağım” diyerek, ona Arapça yazılı bir kitap uzatır. Bu kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Hem şair hem de yazar olan Herder:“Eğer Alman milletinin böyle bir kaynak kitabı olsaydı, kim bilir ne büyük edipler ve şairler yetiştirir,” diyerek Kur’an’ın yaşam ve edebiyat için önemini vurgular. Herder’in Kur’an-ı Kerim’i tanıması ise, filozof Immanuel Kant’ın sohbetleri sayesinde meydana gelmiştir. Goethe çok geçmeden, Josef von Hammer'in Kur’an tercümesini sürekli okuyup döneminde yazılan sahte Kuran çevirilerini tenkit edecek ve giderek ruhunu, Hz. Muhammed’e ve İslam’a karşı bir hayranlık kaplayacaktır.

Henüz 22 yaşındaki Goethe, Herder'e yazdığı bir mektubunda İslam'a yakınlığını ve Kur’an-ı Kerim’i çok iyi tanıdığını şöyle ifade ediyor: "Musa'nın Kur’an'da dua ettiği gibi dua etmek istiyorum; Tanrım göğsüme ferahlık ver." (Taha, 25-28) O, Josef Van Hammer'in Kuran tercümesini sürekli okuyordu. Kur’an’dan yoğun bir şekilde alıntılar yapan ve notlar alan Goethe’nin ömrü boyunca en sevdiği ayetler: “Yüzünü Allah'a dönüp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar” ve “Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü vardır” (Bakara Suresi 115. Ayet) olacaktır.

Katharina Mommsen’e göre Goethe’nin İslam’a karşı beslediği hayranlığının nedeni birinci derecede Hz. Muhammed’in kendisi, onun kişiliğidir. Goethe’nin beğendiği şey, Hz. Muhammed’in İslam’ın yayılmasında Hz. İsa’dan farklı olarak mücadeleci ve dünyevi yöntemlere de başvurmasıdır. Bununla ilgili yine Kur’an’dan notlar alan Goethe: “Mucizeye kudretim yok, diyor peygamber. En büyük mucize benim varlığım” sözlerini not eder.

Kur’an’ın Almanca tercümelerini beğenmeyen Goethe, bunları Kur’an tefsiri olmaya layık görmez; eksik bulur. Rahip David'in tercümesini bu gerekçeyle kıyasıya eleştirip adeta yerden yere vurur. Ve Kuran'ı tercüme edecek birinde,” Keskin zekalı, şair ruhlu” vasıfları olması gerektiğini söyler. Ancak Kur’an-ı Kerîm’in, hatalarla ve noksanlarla dolu tercümesini okumasına rağmen; kendini “ifadenin büyüklüğü, haşmeti karşısında hayran kaldım” demekten alamaz:“Kitapların kitabı Kur’an hakkında kim ne derse desin, ben şüphelere kulaklarımı tıkarım. Müslüman olarak bana farz olduğu gibi kitapların kitabı olduğuna inanırım…” Diyerek inancın da asla taviz vermez.

23 yaşındaki genç Goethe bir Hz. Muhammed dramı yazmayı planlar. ‘‘Genç Muhammed’in ilk senaryolarında, Hz. Muhammed yıldızlar dolu gökyüzü karşısında tevhit inancına kavuşuyor. Bir sonraki sahnede Hz. Muhammed’in süt annesiHalime’yi tevhit ile ikna etme çabaları ve ardından dramın sonunda Hz. Fatma ve Hz. Ali tarafından değişmeli olarak Peygamber’in onuruna harika bir methiye söyleniyor. Bir taslak halinde kalan bu eserin bölümleri arasında bir parçayı bağımsız bir şiir haline getirerek “Mahomets Gesang” adıyla “Götting Musealmanak” dergisinde yayımladı. Hatta kendi el yazısı ile Nas Süresi’ni yazmıştır.

Goethe Hz. Peygamber (s.a.v.)'in tevhidi temsil ettiğini ve Hristiyanlıktaki baba-oğul düşüncesini reddettiğini şu cümlelerle ifade eder: “İsa'nın kendisini tanrı sayan O'nun kutsal arzusunu yaraladı. Ve hakikat olan görülecekti. Muhammed bunu başardı. Sırf O, tek kavramı sayesinde bütün dünyayı dize getirdi.” (Goethe, Divan, Hece yayınları s:204). Goethe'nin hakikati arayışı ölünceye kadar devam etti. 1832 tarihinde ölüm döşeğindeyken söylediği şu söz onun tükenmez tevhit arayışını bize fısıldıyor: “Pencereyi açın. Işık daha çok girsin.” Bunu der ve vefat eder.

O, Josef Van Hammer'in Kuran tercümesini ile Rahip David'in tercümesini bu nedenle kıyasıya eleştirir. Ve Kur’a-ı Kerim’i tercüme edecek birinde “Keskin zekalı, şair ruhlu” vasıfları olması gerektiğini söyler: “Hepimiz Müslüman ölüyoruz. Kuran-ı Kerim'in genel temasını çok iyi anladığı içindir ki şöyle der: "Eğer İslamiyet Allah'a teslim olmak ise, biz hepimiz Müslüman olarak yaşıyor ve ölüyoruz." O, ölmeden “Mohamet” adlı bir tiyatro ile Hz. Peygamber'in dönemine atıfta bulundu. İslam'a duyduğu derin saygı ile bir Kadir Gecesi'ndeki duygusunu şöyle seslendirir: “Kuran'ın tümüyle peygambere indiği Kadir Gecesi'ni huşu ile kutlamak ile meşgulüm.” (Diyanet Aylık Dergi, 342, 64; Katharina Mommsen, Goethe, Ötüken, Naklen)

Rias Radyosu’nun Goethe’nin ölümünü anlatan Leo Kettle demişti ki: “Goethe ölüm saatinde şehadet parmağıyla göğsüne devamlı “W” harfini yazıyordu. Bu işaret belki imzasını atmaktaydı.” Ama Doktor Fritzs Steppat da “bunun manasız bir “W” harfi değil, “Allah” kelamı olacağını söylüyordu.

Ben o’nun Müslüman olarak öldüğüne söylediği şu sözüne göre kanaat ediyorum: “Eğer İslamiyet Allah'a teslim olmak ise, biz hepimiz Müslüman olarak yaşıyor ve ölüyoruz." Goethe:nin Müslüman olarak öldüğü inancim hala kuvvetlidir ve de Allah rahmet eylesin dileklerimi en kalbi duygularimla iletiyorum.

Son söz: Kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’e karşı olanları uyarıyorum ve Bir daha söylüyorum biliniz ki; Kur’an-ı Kerim Allah’ın kelamıdır. Yani kitaplar Ağaçlara, kağıtlara, plastiklere yazılabilir ama yanarlar. Bakıra, demire, çelike, CD veya disketlere vb…yazılabilir ama erirler. Oysa Allah’ın kelamını insanlar (Hafızlar) ezberinden taşırlar; Güzel kelam (söz) insanın kalbinde, beynin de ve dilinde ise nesilden nesil akıp gider ve kimse de bunu unutturamaz!...