Haftasonu  adalara gitme gafletinde bulundum.  Amacım biraz kafa dağıtmaktı.

Evet dağıldı.

Öyle bir dağıldı ki eve dönene kadar zor topladım.

Denizin rengi mavi değil kremsi garip bir beyaz üzeri ahmak bir tortuyla bulanmış ve bu garip canlı yüzey, kayıkları tekneleri içindeki bizleri hepimizi yutmuştu.

Öyle ağdalıydı ki vapurdan atlasam üzerinde yürüyebilirdim sanki…

Karabataklar, hafızalarımıza yeni kazınan uçsuz bucaksız müsilaj belasının sudaki ufak açılmalarından suya dalmaya çalışıyor çıkınca da etrafına çaresiz gözlerle bakıyordu.

Hepsi şaşkındı bizim gibi…

Martılar denizlerinin bu halini tanımakta zorlanıyor, bu dehşet görüntü karşısında, eski çığlık çığlığa hallerini abartılı buluyordu.

Dipte milyonlarca canlının telef hallerini düşünmek yüreğimi derinden yaraladı. 

Biz ne yapmıştık böyle

Suya, havaya, taşa, toprağa, birbirimize bile yaptığımız işkence işte artık kocaman kocaman gözümüze vuruluyordu.

Tabii görmek isteyen gözlere

Evet 

Doğa can çekişmekteydi. Korkunçtu. Utançla herkesi toplayıp topluca  hara-kiri yapmak istedim. Biz bize verilen o canım evreni maalesef haketmedik!

Mavi deniz tanımını TDK bile askıya almalı!

Yumurta dayanmış çareler aranmış… Şaka gibi, ortaoyunu gibi, dram tipi bir tiyatro;

Replikler hemen yazıldı;

‘Temizliğimiz başladı. 3 yıl bilemediniz 5 yıl bu beladan kurtulacağız.’

Belanın biri bitiyor biri başlıyor. Kimsenin yürekten inandığı yok. 

Dünya ve biz nasıl kurtulacak ki bu halden?

İklimler yer değiştirmiş. Olmayan bölgeleri hortumlar seller yangınlar vuruyor. Denizlerden  mülteci cesetleri çıkıyor üzüntüsüne, heyhat artık müsiyaj belası yüzme eylemini bile yok etti.

Evsel atıklar, endüstriyel deşarjlar, ulaşım, bilinçsiz avlanma, ulaşım tüm bu kirlilik işte  sularımızın sonunu da getirdi. 

Denizden babam çıksa yerim mantığı bu olsa gerek.

Uçanı kaçanı martıyı atı eşeği kediyi köpeyi herşeyi yiyen bir canlı türü oldu insanoğlu. Kendi dalımızı kestik.

Taş Devri geri geldi. Kafalar nato mermer içgüdüler coştu!

Yıllar önce son anda farkedip yavaşladığım, yine de hoplamaya engel olamayıp arabayla üzerinden geçtiğim kasisten sonra belimde oluşan ağrı için ortopedi doktoruna şikayetimi anlatırken, 

Takviye kelimelerle ‘O kasis o kadar yüksek dökülür mü’ demiş, ağzımın payını da almıştım.

‘Onlar alçak olursa biz aç kalırız’

Ne kadar gayri insani bulmuştum. Alçak olan kasis değil insanlardı aslında. 

Şimdi çok daha iyi anlaşılıyor.  Önce derdi verip sonra para kazanmak gibi rezilliğin içinde yüzüyoruz. 

Artık planlı programlı çıkar dünyası, yaşadığımız evreni 

gözden çıkaracak kadar bile insanları hırs bürüdü. 

Efendim sonuç aynı

Müsiyajdan bizi kurtaracak Hi-Men ler 

Müteahhitler ve Katar’a kapılar açılıyor ve temizliğe başlıyorlar. Biz, hangi aşıyı olalım acaba yan etkisi az, doğalgaz zamlandı, nasıl et alacağız diye  diye ufak adam telaşlarındayken, kocaaamaan kara kıyafetli adamlar götürüyor. Götürüyor seni- beni-dünyayı sırtlayıp sırtlayıp.

Sen, 

Görme- Duyma- Konuşma

Elini yıka ve  maskeni… gerektiği gibi tak!!!