Gençken hayatın değerini anlayamayan bizler; kendimizi sevmeyi, mutlu olmayı hep yarına erteleriz. İleride her şeyin değişeceğine inanırız. Oysa ya

Gençken hayatın değerini anlayamayan bizler; kendimizi sevmeyi, mutlu olmayı hep yarına erteleriz. İleride her şeyin değişeceğine inanırız. Oysa yaş kemale erdiğinde geri dönmeyi arzu ederiz. Bir ihtiyarın hislerini dinlediğimizde hemen hemen aynı sözcükleri işitiriz:
‘Dökülüyor suretimden mısra mısra gençliğimin hüzünlü anlarından kalma oyma çizgileri. Gemi rıhtıma yaklaştı artık. Bir yanım geçmişimden kalma günahların azabını hissederken, öteki yanım açılacak olan yeni dünyanın gizeminin korkularıyla dolu.
Tenimi saran et parçaları çekiliyor yavaş yavaş. Güçlü nadide bedenimi ölgün, maloz kılıntıları gibi görüyorum. Kapkara saçlarım pamuğa sarılmış, dipdiri bakan gözlerim aynalara darılmış, dünyayı bulanık bir pencereden görüyor artık. Rutubet kokuyor sanki bedenim. Yorgun, bakımsız, yitik kendisini taşıyamayacak kadar aciz.
Zamanın sillesinin acısını can boğaza dayanınca anlarmış insan. Gençliğimin müsrif olmuş yıllarını, zayi ettiğim gecelerini arıyorum şimdi.’
Mutlu olmayı yarına ertelemeyin, hayatı anlamdırmaktan, mutlu olmaktan, kendinizi sevmekten korkmayın. Her anın tadını doyasıya çıkarın. Her yaşın güzelliğini derinlemesine hissedin. Karayı çıkarın benliğinizden, yüzünüz pespembe baksın dünyaya. Unutmayın akıp giden hayat size yaşamanız için bir daha şans vermeyecek. Bu yüzden gönlünüzden tebessümü asla eksik etmeyin. Haydi, durmayın gülümseyin.