Bugün ülkemiz iç ve dış güvenliğinin emniyet altına alması için olağanüstü bir çabayla, büyük bir mücadele vermektedir. Başta ABD olmak üzere

Bugün ülkemiz iç ve dış güvenliğinin emniyet altına alması için olağanüstü bir çabayla, büyük bir mücadele vermektedir. Başta ABD olmak üzere Avrupa devletleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne; karşı olan terör örgütlerini gerek gizli gerekse aleni olarak destek vermektedirler.  Bu ikiyüzlü devletlere karşı elbette ki bizim de bireyler olarak, topyekûn olarak sadece kendimizi değil de milletimizi ve de devletimizin yanında olmamız gerekmektedir. Bakınız teröre karşı birlik ve beraberlik içinde olmamız gerektiğini tarih bize ne güzel anlatmaktadır.
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: 
“Sevginin sadece sözünü edenlerle; onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?” Diye sormuşlar:
“Bakın göstereyim demiş, ermiş.” Önce; “sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları,” çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş. 
Ermiş: “Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz,” diye bir de şart koymuş. 
Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? 
Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. 
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş; “sevgiyi gerçekten bilenleri” çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. 
“Buyurun” deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirirmiş. 
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. İşte demiş ermiş:
“Kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse aç kalacaktır ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.”
Sonuç olarak sadece kendini düşünen aç kalır. Kıssadan hisse olarak söylemek gerekirse; “kendisi dışında yanındaki düşünen insan, hem kendisi güçlü olur hem de milleti güçlü olur. İşte biz de bugün ilelebet milletimizin güzel yaşamı için bu birlik ve beraberliği yaşatmak zorundayız diyorum.
***
Yine bugünlerde Türkiye’nin gelişmesini engellemek isteyen yabancı devletler zaman zaman önümüze “engel taşları” koymak için adeta birbirleriyle yarıştılar. Bizim yapacağımız en güzel çözüm ise bu taşın etrafından dolaşmadan ya bu taşı kaldıracağız ya da ne pahasına olursa olsun patlatıp parçalayacağız ki bu belayı def edelim. İşte bu engelleri kaldırdıktan sonra da millet olarak rahat ve huzur içinde yaşayacağız ki; bu da milletimiz huzuru için en büyük mükafat olacaktır. 
Tarihçiler derler ki; “Eski zamanlarda bir Hükümdar, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak? Diye!...
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu yüksek sesle Hükümdarı eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor dediler. 
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına ıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde:
“Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir,” diyordu Hükümdar! Peki atalarımız da; “iyilik yap at denize, balık bilmez ise Halik bilir.” Demiyor muydu?
Kulak verelim mi İbrahim Hakkı’ya: 
“Hak şerleri hayr eyler,
Zannetme ki gayr eyler,
Arif anı seyr eyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Sonuç; “bana necilik” başarı getirmez. Unutmayalım ki; “emeksiz ve zahmetsiz ekmek parası kazanılmadığı gibi, ülkemizin ve milletimizin güzel yaşamı için eleştiri ve tenkit etmekten ziyade emek harcayıp bir ve beraber olarak mücadele yapmak zorundayız. 
Kısacası: “Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.” Bu nedenle gün ülkemizin “terör belası”ndan kurtulması için topyekûn ve de “yek vücut” olarak, elimizi taşın altına koyma günüdür!