Günaydın kelimesi Fransızca kökenli bir kelime. İyi bir gün, aydın bir gün anlamına geliyor. Uzun zamandır, uyandığımız hiçbir gün bizim için aydın bir gün olmuyor. Gözümü açtığımda önce elimi yüzümü yıkıyorum, kahvaltı hazırlarken bir yandan da haberleri dinliyorum. Sonrasında ne kimseyi arayıp nasılsın demeye ne de herhangi birine günaydın demeye takatim kalmıyor. 

8 gün önce Manavgat’ta başlayıp, bir anda Marmaris’e, Muğla’ya, Adana’ya, Ankara’ya, Bodrum’a sıçrayıp, her geçen gün daha da şiddetlenen orman yangınları... Memleketimin güzel insanları, emek emek biriktirdikleri, dişinden tırnağından ayırt ettikleri, iki göz odalı evlerinin gözlerinin önünde nasıl yandıklarını izledi. İzledik... Yıllara meydan okuyan ağaçların alevlerin arasında nasıl çatırdayarak küle dönüştüğünü gördük, Ankara Nallıhan’daki kuş cennetindeki kuşların çığlıklarıyla sağır olduk. Kaplumbağalar, tavşanlar, kediler köpekler, büyükbaş, küçükbaş, bütün hayvanlar acılar içinde yok oldular. 

Kanser hastası bir teyzenin, ineğini satıp, tedavi parası için ayırdığı 15 binin eviyle birlikte kül olduğunu, ‘ben şimdi ne yapacağım?” diye haykırışlarına tanık olduk. Böyle bir günün sabahları nasıl aydın olur bilemiyorum. Ya kadın cinayetleriyle ya sel, deprem, yangın felaketleriyle uyanıyoruz. Belki de tüm bu felaketlerdeki en büyük pay hala uyanamayanlarımızındır. 

İnsanoğlu çiğ süt emmiştir diyorlar. Yıllarca süregelen yangınlar, cinayetler,  felaketlerin unutulduğu gibi, bu yangında yanan ciğerler, sönen umutları da çabucak unutacağızdır. Sosyal medyada herkes yangın haberlerini paylaştıktan bir hafta sonra hayat karmaşası içine dalıp renkli dünyalarına akmaya başlayacaklardır. Bunun için de kim suçlanır, bilmiyorum. Acı da, o yangından kalan is kokusu da, cevaplanması zor olan sorular da yine en masumlara kalacaktır

Bu sabah kalktığımda da Aleyna Çakır’ın cinayetiyle ilgili soruşturma yürütülen ve serbest bırakılan Ümitcan Uygun’un evinde Esra Hankulu’nun ölü bulunduğu haberiyle yıkıldım. Artık soruların sebeplere değil de çözümlere odaklı sorulması gerekli. Yoksa her giden can da, her katledilen hayat da, başımıza gelen her felakette bizden geriye kalan tek şey sosyal medyada “Yeter Artık” başlıklı yazılar paylaşmak olacak.