Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’da toplu açılış törenlerinde şöyle konuştu: “Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na “diktatör” diyeceks

Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’da toplu açılış törenlerinde şöyle konuştu: “Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na “diktatör” diyeceksin, bunlara “faşist” dediğimiz zaman beyler rahatsız oluyor, “Nazi” dediğimiz zaman rahatsız oluyor. Bak belgeyle konuşuyorum. Camilerimizin duvarına gamalı haç işaretlerini koyan siz değil misiniz? Onlara karşı verilmiş bir mücadeleniz var mı? Camilerimizi yakıp yıkmadınız mı? Solingen faciasını biz bir kenara koyabilir miyiz? NSU davasını bir kenara koyabilir miyiz? Hala çözmediniz, hala sürüncemede bekletiyorsunuz. Faşistsiniz, faşist.” (Türk ve Dünya Basını 26.03.2017)

Haklısınız Cumhurbaşkanım vAllahi de doğru söylüyorsunuz billahi de doğru söylüyorsunuz. Birileri bu şımarık Avrupa’ya haddini bildirmeli. Sanki dünyanın sahibi onlar, sadece onlar doğru, sadece onlar adil, sadece onlar bu dünya da yaşıyor. Yahu Türkiye olmazsa onlar hem aç hem çıplak kalacak hem de keşmekeş bir durumda olacaklar da farkında değiller. Çünkü tarım ürünlerimiz olmazsa, karınları doymaz, endüstri bitkilerimiz olmazsa sırtları pek olmaz, işçilerimiz olmazsa işleri asla yürümez. Bazen düşünüyorum acaba bu küstahlar Türk Milleti’nin geçmişteki üstünlüğünü hatırlayıp intikam mı almak istiyorlar. Herkesçe malumdur ki; bireylerin kinini kusması birkaç yıl da olur da devletlerin intikamı alma duygusu birkaç yüzyıl sonra olur!

Sayın Cumhurbaşkanım; hiç üzülmeyin ve dik durun, dik duruşunuz bizim için onur ve gururdur elbette! Bakınız bu Almanya 1530’lu yıllarda ceddim Kanuni Sultan Süleyman’dan nasıl bir azar yemişti. Acaba bu kuyruk acısı ondan olmasın. Dahası Avrupa Türkiye için kesinlikle şöyle düşünüyordur diyorum; ya Türkiye Osmanlı gibi “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Vatan ve Tek Bayrak” ilkesi ile güçlü olursa biz ne yaparız? Bence de böyle düşünyorlar!...  Varsın öyle düşünsünler! Bizde güçlüyüz ki; bu kadar devletler üstümüze geldiği halde; dimdik ayaktayız.

İşte yüzyıllar önce Osmanlı’nın onları nasıl hizaya soktuğunun ispatı!  Tarihe şöyle bir bakalım:

“I.Viyana Seferi ile Hıristiyanlar, yirmi bin kadar ölü ve esir verdi. Osmanlı ordusunun kaybı da bu sayıya yakın olmuştu. Ancak Viyana Kuşatması ve Orta Avrupa içlerine yapılan Türk akınları, Avrupa'da büyük bir korku ve telaş yaratmıştı.

Kanuni Sultan'ın İstanbul'a dönmesi sonrasında, Avusturya, tekrar Macaristan üzerinde hak iddia etmeye başladı. Macaristan da yeniden bazı olaylar meydana geldi. Bazı kentler Zapolya'ya karşı baş kaldırdı. Macaristan meselesi halledilememişti. Arşidük Ferdinand, kuvvetleri ile Budin'e saldırıp, kuşatmış, ayrıca Osmanlı himayesindeki topraklara tecavüzde bulunuyordu. Bütün bu olayların arkasında Alman İmparatoru Şarlken'in olması nedeniyle, Kanuni Sultan Süleyman, Almanlara karşı sefere karar verdi. Padişah bu üçüncü seferini Ferdinand'a değil, esas kendisine hasım gördüğü Şarlken'le vuruşmak istiyordu. Kanuni'nin bu seferine Alman seferi denilmiştir.

25 Nisan 1532 yılında, yüz bin kişiyi aşan bir orduyla sefere çıkan Sultan Süleyman, bütün Avusturya'yı ordusu ve akıncıları ile işgal etti. Niş'e yaklaştığı sırada, Avusturya elçilik heyeti geldi. Macaristan'ın Ferdinand'a verilmesi karşılığında, her yıl vergi vermeyi teklif ettiler. Bu teklifi kabul etmeyen Kanuni Sultan, Avusturya topraklarında ilerlemeye devam etti. Bölgedeki pek çok şehir, kasaba ve kale zapt edildi. Birçok şehir ve kaleler çok kolayca tek tek ele geçirildi. Güney Almanya içlerine kadar, akıncıların dolaşmadıkları yer kalmadı. Ortalıkta ne Ferdinand ne de Şarlken görünüyordu. Kanuni Sultan'ın bu güçlü saldırıları ve fetihleri karşısında, cesaret edip karşısına çıkamıyorlardı. Osmanlı ordusu, aylarca Avusturya ve Almanya topraklarında dolaştığı halde, her iki hükümdar savaşmaktan kaçınıyordu. Bunun üzerine Kanuni Sultan, Şarlken'i savaş alanına çekebilmek için, onu ve Ferdinand'ı tahrik edip karşısına çıkarmak maksadıyla, bir mektup gönderdi. Kanuni mektubunda Şarlken'e şöyle sesleniyordu:

“Bu kadar zamandır erlik davasın eder, merdi meydanım dersin. Şimdiye değin kaç keredir ki üzerine geliyorum ve mülküne dilediğim gibi tasarruf ediyorum. Ne sende ne karındaşında nam ve nişan yok. Size saltanat ve erlik davası haramdır. Askerlerinden, belki avradından(hanımından) da utanmaz mısın ki, belki avratta gayret var sende yoktur. 

Er isen meydana gelesin. Hak Teala Hazretleri’nin takdiri ne ise o olur. Senin ile saltanatı Beç (Viyana) kapılarında görüşelim. Reaya fukarası dahi asude olsun. Yoksa meydanı aslanlardan boş buldukça tilki gibi fırsatla avlanmayı erlik sayma. Bu kere meydana gelmezsen kadınlar gibi yün ve çıkrık alıp padişahlık tacını almaya kalkmayasın. Erlik adını diline getirmeyesin.”

Kanuni’nin bu mektubuna rağmen ne Ferdinand ne de Şarlken büyük kuvvetler topladıkları halde karşısına çıkamadı. Viyana'ya askerler yığıp, kendileri Viyana'nın batısındaki Linz kentinde beklediler. Osmanlı ordusu, yine ileri hareketine devam etti. Geçtikleri yerlerde birçok şehir ve kaleler işgal edildi, ganimetler, esirler ele geçirildi. Mevsimin geçmiş olmasından dolayı ordu geri döndü. Şarlken ve Ferdinand'ın Kanuni ile anlaşmaktan başka çaresi kalmadı. Avusturya Arşidük'ü, Macaristan üzerinde hak iddia etmeyerek, Osmanlı'ya bağlı kalacak ve yıllık vergi verecekti.”

Yukarıda da anlaşılacağı üzere Avrupa’nın genel iç güdüsü yüzyıllar öncesi Türkün geçmişteki gücünü hala hazmedemeyip; bugünkü Türkiye’nin de güçlü olmasını istememeleridir.

Sayın Cumhurbaşkanım, ne kadar doğru ve yerinde söylediniz: “Hayırdır niye Vatikan'da bir araya geldiniz? Papa ne zamandan beri AB üyesi oldu? Haçlı ittifakı kendini eninde sonunda gösterdi. Bu budur. Bize ikide bir “böyle bir şey yok” dediler. Evet siz Türkiye'yi Müslüman olduğu için içeri almıyorsunuz. Enteresan. Bu toplantıya sosyal demokratlar da katılıyor, Hristiyan demokratlar da katılıyor. Nasıl bir iştir.”

Sayın Cumhurbaşkanım: Evet bunlar yüzyıllar boyu yenemedikleri Türkleri bugün hor görmek istiyorlar. Buna da siz “Cumhurbaşkanı” olarak bizde “Cumhur” olarak asla müsaade etmeyeceğiz.

Allah aşkına! Acaba bu Haçlı Birliği(AB), Hıristiyan ABD’ye karşı mı kuruldu, yoksa Hıristiyan Rusya’ya karşı mı var? Onlara her yönden uzak Japonya’ya karşı mı birlik oldular? Yoksa fakir Asya ve Afrika kabilelerine karşı mı? Hayır!.. Bana göre hiçbirisine karşı değil! Peki bunların dışında kalakala kim kalıyor Türkler! Aklıma başka güçlerde bir türlü gelmiyor. Demek ki; AB sadece ve sadece Türk dünyasına karşı kurulmuş “kuruluş” haline geldi; dersek de kesinlikle yanılmış olmayız diyorum!

Sayın Cumhurbaşkanım; yine sizin dediğiniz gibi “... her kim 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?' Diyorsa ülkemizin kötülüğünü istiyordur. Her kim “Avrupa'daki gelişmelere neden müdahil oluyorsunuz?” Diyorsa kesinlikle ülkemize kötülüğü vardır. Bizim kimseye husumetimiz yok, tam tersine mümkün olan en ileri sosyal ilişkileri kurmak istiyoruz. Fakat 54 yıl bizi kapısında bekleten AB'ye ne diyeceğiz? ...İngiltere bile dayanamadı. Bunlar şu anda benim Bakanıma sınırlarını kapatırsa, başka Bakanıma uçuş yasağı getirirse sessiz mi kalacağız. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na diktatör diyeceksin, bunlara Nazi deyince rahatsız oluyorlar. Siz bizim cami duvarlarımıza gamalı haç işareti çiziyorsanız siz faşitsiniz, faşist!

Haklısınız Cumhurbaşkanım, onlar hem faşist ve hem de Nazizsitler! VAllahi Hitler ölse de ne yazık ki; Almanya yine, aynı Almanya kalmış!