"Üç tanesi on lira olur mu?" dedi genç kız.

Çorap satan yaşlı kadının yüzü düştü birden. 

Tanesini beş liradan satıyordu çünkü. 

Bıkkın bir ses tonuyla,"Olur kızım" demesinden anladım bu tip pazarlıklara sürekli maruz kaldığını.

Genç kız elinde taşıdığı bilmem ne marka pahalı ürünün poşetini diğer eline şimşek hızında atıverdi.

Boşta kalan elini,bileğinin sonuna kadar kayıp duran pahalı saatinin gösterisi eşliğinde daldırdı pahalı deri çantasının içine.

Bir alışveriş merkezinden aldığı o pahalı ürünlerin tek kuruşuna dahi pazarlık yapamamış olmanın verdiği hırsla çıkarıverdi on liraya pahalı cüzdanından.

Zafer kazanmış bir kumandan kuruntusuyla yürüyerek uzaklaştı pahalı ayakkabısının topuklarını bir zafer davulu gibi vurarak.

Kızgınlıkla şaşkınlık arasında bir ruh haline büründüm birden.

Uzun uzun düşündüm.

Türlü düşüncelerle vardım yaşlı teyzenin tezgahına.

Elinde kalan dört çorabı pazarlık etmeden ederinin karşılığında aldım.

Kimsin, nesin, nerelisin derken laf açıldı birden eşinden,çocuklarından: 

Bir trafik kazasında ölmüş eşi. 

Oğullarının biri hayırsızın tekiymiş.

Arkadaş kurbanı olup hapse girmiş öteki.

Kızı yokmuş,anne babası da çoktan ölmüş.

Benden hiç konuşmadık,sormadı da zaten beni.

Birden gözlerim ellerine takılıverdi. Soğuktan olmalı ki balon balon şişmişti parmaklarının üstü.

Geriye kalan yerleri de ayazdan çatlamıştı.

" Zor olmuyor mu bu ellerle teyze?" dedim.

"Neylersin oğul,ekmek parası" dedi.

Paranın başındaki "p" harfi birden uçuverdi hayalimde. "y" harfi geldi kondu yerine...

O genç kızın hırsı belki de bir yara daha eklemişti yaşlı teyzenin yaralarının üstüne.

Bu düşünceler  neticesinde "para"nın yerini alan "yara" kelimesi son günlerde okuduğum bir romandan güzel bir bölümü getirdi aklıma.

Romanın girişinde şöyle diyordu ünlü yazar:

"Harese nedir bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs,haris,ihtiras,muhteris sözleri buradan türemiştir.Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin.Bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden,aç susuz çölde yürür de yürür. O kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır,çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar,o yaralardan kan akmaya başlar.Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar,kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim. hırs,ihtiras,haris gibi kelimeler buradan gelir. (Huzursuzluk-Zülfü LİVANELİ)

O genç kızın halini tıpkı yazarın bahsettiği develerin haline benzetiyorum.Eğer engel olunmazsa ihtirası yüzünden başına türlü felaketler gelecektir.

Ve daha da vahimi,o genç kız toplumun bir yansımasıdır.

Evet,bunu bütün samimiyetimle iddia ediyorum.

Hatta iddia etmekle kalmayıp kalıbımı da ortaya koyuyorum.

Malumunuz,son zamanlarda  zor günler yaşıyoruz toplum olarak. 

Bu zor günlerin yolumuza çıkan hareselerden tezahür ettiğini düşünmekteyim.

Şöyle ki:

Pahalı saatlerimiz,

Sürekli değiştirilen pahalı cep telefonlarımız,

Günlük giymeye ayrı,yürüyüşe ayrı,koşuya ayrı,halı sahaya ayrı aldığımız pahalı spor  ayakkabılarımız,

İki gün üst üste giyip de rezil olma korkusuyla aldığımız her biri farklı renk ve desende olan onlarca takım elbisemiz ve her takım elbiseye ayrı ayrı uydurmaya çalıştığımız gömleklerimiz,kravatlarımız,kemerlerimiz,kunduralarımız,

Gelin-kaynana gösterisine dönüşen lüks hamam takımı alışverişlerimiz,

Karşı komşu çatlasın diye sürekli değiştirdiğimiz oturma gruplarımız,avangartlarımız,

İş arkadaşı olan Merve'yle,Hatice'yle, Fatma'yla sürekli yarış halinde olabilmek için üstüne para verip sürekli değiştirdiğimiz tektaşlarımız,beştaşlarımız.

Normal zamanlarda sadece bir kutunun içinde duran ama özel bir gün veya bir düğün günü geldiğinde eltiye,görümceye,konu komşuya gösteriş yapmak amacıyla kulaklarda, boyunda ve kollarda ışıldayan yirmi dört ayar altınlarımız,

Kredi sayesinde ederinin neredeyse iki katına aldığımız  üç artı birlerimiz,dört artı birlerimiz,dublekslerimiz,tiriblekslerimiz,

Yine kredi sayesinde kolayca aldığımızı zannetiğimiz  ve aslında sağlam kafayla düşününce  bir tane devlete,bir tane de bankaya aldığımızı anladığımız lüks otomobillerimiz,

Biraz daha fazla mesai yapıp para kazanarak bir ev daha almak uğruna ailemizi ve çocuklarımızı kendimizden mahrum bıraktığımız işimiz,

Sürekli fırsat kollayarak ucuzundan kapıp belli bir zaman sonra iki üç misline satıp kazandığımızı sandığımız ticaretimiz,

Borsa hesaplarımız,mevduatlarımız, altın tahvillerimiz,

Kapsamlı poliçelerimiz,

Sosyal medya hesaplarımız,

Takipçilerimiz

Ve daha sayamadığım nice takıntılarımız,isteklerimiz,arzularımız...

Bunların hepsi yolumuza çıkan birer haresidir vesselam.

Yolumuza çıkan bütün hareselere saldırarak sürekli kan kaybediyoruz.

Ve bunun farkında bile değiliz maalesef.

Yolumuza çıkan bütün hareseleri kökünden söküp atalım dermanımız varken.

Benden uyarması..!