ANKARA




Bakanlıktan yapılan açıklamada, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s tarafından verilen not indirim kararının, Türkiye ekonomisinin temel göstergeleri ile bağdaşmadığı belirtilerek, "Bu nedenle kuruluşun analizlerinin nesnelliği ve tarafsızlığı açısından soru işaretleri yaratmaktadır. Kuruluş, yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin borçlarının rezervlerinden 2,6 kat fazla olduğuna vurgu yapmıştır. Bu oran, Moody’s’in bizden daha yukarıda notlandırdığı bazı gelişmekte olan ülkelerde dahi bizim çok üzerimizdedir" ifadelerine yer verildi.

'BORÇ ÇEVİRME ORANI BANKACILIK SEKTÖRÜ İÇİN YÜZDE 128, REEL SEKTÖR İÇİN YÜZDE 165 DÜZEYİNDE'

Kısa vadeli dış borcun yaklaşık yarısının bankacılık sektörüne ait olduğunun belirtildiği açıklamada, "Türk bankaları ve Türk reel sektörü, Türkiye’ye ilişkin algının oldukça kötü olduğu, CDS spreadlerinin çok yükseldiği Ağustos-Eylül 2018’de dahi borçlarını yenileyebilmişlerdi. Bu yılın ilk çeyreğinde de borç çevirme oranı bankacılık sektörü için %128, reel sektör için %165 düzeyinde gerçekleşmiştir. Ayrıca döviz rezervlerine ilişkin olarak uluslararası düzeyde üzerinde mutabakata varılmış bir ölçüt bulunmamasına rağmen Dünya Bankası verilerine göre, son beş yıllık ortalamalara bakıldığında Türkiye’nin ithalat üzerinden ölçülen rezerv yeterliliği, Türkiye ile benzer olarak tanımlanabilecek gelişmekte olan Avrupa ülkelerine yakın seyretmektedir" denildi.

'GELİŞMEKTE OLAN EKONOMİLERİN BORCUNUN GSYH’YE ORANI YÜZDE 212,6 OLARAK GERÇEKLEŞİRKEN, BU ORAN TÜRKİYE’DE YÜZDE 156,8’DİR'

Açıklamada ekonomik kırılganlıklar değerlendirilirken, ekonomik aktörlerin borçluluk düzeyinin de dikkate alınması gereken bir diğer unsur olduğu belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:

"Türkiye, hem toplam ekonomi hem de her bir ekonomik aktör düzeyinde bakıldığında oldukça güçlü bir performans göstermektedir. 2018 yılı sonu itibarıyla, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin ortalama toplam borcunun GSYH’ye oranı %212,6 olarak gerçekleşirken, bu oran Türkiye’de %156,8’dir. Benzer şekilde Türk kamu kesiminin borçlarının GSYH’ye oranı %33,6 düzeyinde seyrederken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %49,7’dir. Türk hane halklarının borç yükü GSYH’nin %14,7’siyken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %37,6’dır. Finansal sektörümüzün borç yükü GSYH’nin %33’ü seviyesindedir. Buna mukabil yükselen piyasa ortalaması %33,6 olarak gerçekleşmiştir. Reel sektörümüzün toplam borcu GSYH’mizin %75,5’i iken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %91,7 düzeyindedir."

Açıklamada, kamu bankalarının yeniden sermayelendirilmesinin tamamlanması, ödemeler dengesinde ithalat düşüşü ve ihracatta yaşanan artış ile sağlanan düzelmenin reel olarak döviz ihtiyacını ortadan kaldırması, ivme paketi ile birlikte ihracata yönelik firmaların finansmana erişiminin kolaylaştırılması ve diğer reform ajandasının kararlılıkla uygulanması, enflasyonda sağlanan düşüş trendi, artan turizm gelirleri, Adalet Bakanlığı’nın ‘Yargı Reformu Strateji Belgesi’ ve bunun gibi pek çok olumlu gelişmenin, Moody’s’in kararında göz ardı edildiği belirtildi.

'TÜRKİYE, 2003’TEN BERİ SERBEST PİYASA EKONOMİSİNİN GEREKLERİNE UYGUN HAREKET ETMEKTEDİR'

Türkiye’deki kurumların bağımsızlığı ve serbest piyasa uygulamalarının da haksız bir şekilde ele alındığının aktarıldığı açıklamada, "Merkez Bankası bağımsızlığına ve Merkez Bankamızın izlediği politikalara ilişkin olarak, Türkiye sabit kur rejiminin ve bağımsız olmayan para politikasının olumsuz sonuçlarını 2001 krizi ile çok ağır bir şekilde deneyimlemiştir. Türkiye’nin 2003 yılından beri uyguladığı ekonomik politikalardaki temel unsur, her koşulda serbest piyasa ekonomisinin gerekleri ile uyumlu hareket etmek olmuştur. Bugün de dalgalı döviz kuru, sermaye akımlarının serbestliği ve girişimciliğin teşvik edilmesi ekonomi politikalarımızın merkezinde yer aldığı gibi bunun aksi Türkiye Cumhuriyeti için ne bugün ne de yarın asla söz konusu olmayacaktır" ifadeleri kaydedildi.