Kainatın efendisi ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed, Hudeybiye Barışı sonrası o günkü İran Hükümdarı Kisrâ’ya, İskenderiye Patriği, Mukavkıs’a, Habeşistan Kralı Necaşi’ye, Arap Emirleri ve Bizans İmparatoru Herakleios’a  mektuplar göndererek onları İslâm’a davet etti (Mayıs 628). Bunların içinde en dikkat çekici olay ise Herakleios’a yapılan davettir.

Onların mühürsüz mektuba itibar etmediklerini öğrenen Hz. Muhammed gümüşten bir mühür yaptırdı ve üzerine "Muhammed Resûlullah" (Allah’ın elçisi Muhammed) ibaresini yazdırdı.

Hz. Muhammed, mektubu İmparator’a götürmek üzere, ticaret amaçlı seyahatleri dolayısıyla Suriye bölgesini iyi bilen, ayrıca sahabeler arasında fizikî özellikleriyle dikkat çeken Dihye b. Halife el-Kelbî’yi görevlendirdi. Mektubun metni şöyledir:

“Bismillâhirrahmânirrahîm. Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den, Bizans İmparatoru Herakleios’a, Hidayete uyanlara selâm olsun. Seni İslâm’a çağırıyorum. İslâm’ı kabul et ki, kurtuluşa eresin ve Allah da mükâfatını iki kat versin. Eğer kabul etmezsen halkın (Erîsiyyîn) günahını sen çekersin. “Ey Ehl-i Kitap! Sizin ve bizim aramızda müşterek olan söze geliniz: Sadece Allah’a kulluk edelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse şahit olun biz Müslümanız deyiniz.”

Yıllar süren savaşlar sonunda Sâsânîler karşısında Ninova’da kesin bir zafer kazanmış olan Herakleios bir şükran ifadesi olarak Hac ziyaretinde bulunmak ve İranlılar’dan geri almayı başardığı Kutsal Haç’ı tekrar eski yerine dikmek üzere o sıralarda Kudüs’te bulunuyordu. İmparator, Busra(Filistin) Valisi aracılığıyla kendisine gelen peygamber elçisi Dihye’yi kabul etti ve mektubu okuttu. Elçiye hediyeler verilmesini söyledi.

İmparator, bu görüşme öncesinde Gazze’de ticaret için bulunan Ebu Süfyan’ı ve arkadaşlarını huzuruna getirtmişti. Bu karşılıklı konuşma rivayet denilse de birçok İslâm kaynaklarında belirtilmiştir. 

İmparator, Ebu Süfyan ile görüşmesinde; Hz. Muhammed’in soyu, ailesi, çevresi, toplumdaki konumu, kişiliği, getirdiği mesajın niteliği ve temel prensipleri vs. Hakkında bilgi almış. Yanlarında bir tercüman aracılığıyla devam etmiş. 

Tercüman: 

"Peygamberim diyen bu adama hanginiz soy olarak daha yakındır?" diye sorar: 

Ebu Süfyan : “Benim” der.

Bunun üzerine Herakleios: 

“Onu yanıma, arkadaşlarını da yakına getirin. Onun arkasında dursunlar” der. Sonra tercümanına dönüp der ki: “Bunlara de ki; ben bu zat hakkında bu adama bazı şeyler soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.”

Ebû Süfyan şöyle der: 

“Vallahi arkadaşlarım yalan söylediğimi etrafta yayarlar diye utanmasaydım onun (peygamberin) hakkında yalan söylerdim.”İmparatorun, Ebu Süfyan ile uzun konuşması özetle şöyle olmuştur.  

İmparator, Ebu Süfyan’a der ki: "Size neyi emrediyor?" 

"Bize; yalnızca Allah’a kulluk edin, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın, Atalarınızın inanıp söyledikleri şeyleri terk edin, diyor. Namazı, doğruluğu, iffeti ve akraba ile ilişkiyi sıkı tutmayı emrediyor." 

Bunun üzerine Herakleios, Ebu Süfyan’a hitaben: 

"Atalarından hiç hükümdar gelip gelmediğini sordum, gelmediğini söyledin. Babaları içinden bir hükümdar gelmiş olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışıyor, derdim." 

"Peygamberlik iddia etmeden önce onun yalan söylediğini duydunuz mu diye sordum. Duymadığını söyledin. Ben ise biliyorum ki önceden halka yalan söylememiş bir kimse sonradan Allah’a yalan söylemeye cüret etmez."   

"Hiç anlaşmalarını bozar mı diye sordum, bozmadığını söyledin. Peygamberler de böyledir, anlaşmalarını bozmazlar." 

"Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah’a kulluk edip, ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara kulluğu yasakladığını, namaz, doğruluk ve iffeti emrettiğini söyledin. Bu söylediklerin doğruysa şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında “O” zat sahip olacaktır. Ben zaten bir peygamberin yakında çıkacağını biliyordum. Ancak sizin içinizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanına varabileceğimi bilsem, onunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım.” Dediği ve en son sözünü ise şöyle bitirdiğidir: “Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım!.."