Arkadaşlar arasındaki muhabbetlerimizde eski günlerimizi yad etmeden edemeyiz. Çoklu kananlların olmadığı, sosyal medyanın aileleri telefon veya bilgisayara gömmediği muhabbetin daha revaşta olduğu o güzelim günleri anlatmamak doğru olmaz tabi ki… Geçtiğimiz günlerde TV’nin karşısına geçtim ve kanalları ‘zamp’lamaya başladım. Sonra dalıp gittim uzaklara… 1970’li-80’li yıllara… Çocukluğumuzun en büyük eğlencesi olan siyah beyazlı Tv günlerine… İç çektim gözlerim doldu. O güzel günlerin geri gelmesi için neler yapmazdık ki!..

Madem zaman yolculuğu dedik, bu yazımda da sizleri çocukluğumuzun, gençliğimizin en güzel günlerinin geçtiği siyah beyaz TV günlerine götürmek istiyorum. Tek kanallı çok renkli bir dönemin, Susam Sokağı’nda büyüyen çocukları vardı. Zeki Müren’li yeni yıl kutlamaları, Adile Teyze’nin masalları, Vahşi Batı’nın en iyi kovboyları, küçük büyük her yaştan insanı ekrana kilitleyen yarışma programları… Televizyonun biraz cızırtılı, hafif karıncalı ama en samimi yılları…

Birçok neslin en iyi arkadaşıydı televizyonlar. Kim bilir kaç kuşak onun karşısında büyüdü. Eğiten, öğreten, haber veren en önemli mecra, evlerin en büyük eğlencesiydi. Belli saatlerde verilen yayınlar baştan sona izlenir, ekranda televizyonu kapatma zamanının geldiğini hatırlatan mesaj çıkana kadar bir anı bile kaçırılmazdı. Kısa süre içinde benimsenmiş, gelişmeleri radyodan takip etmeye alışkın, radyo tiyatrolarının verdiği keyfi başka hiçbir şeyden alamayacaklarını düşünen dedelerin, ninelerin bile vazgeçilmezi haline gelmişti. Tüplüsü, gazlısı, siyah-beyazı, renklisi, kumandasızı, kumandalısı ve hatta akıllısı…

Çocuklar erkenden televizyonun karşısına geçebilmek için okuldan gelir gelmez ödevlerini çabucak bitiriyor, akşam yemekleri yenirken bir yandan “Ajanslar”a bakılıyor; yemekten sonra çaylar demlenip ailecek televizyon izleniyordu. O günlerden bugünlere birçok ünlü isim, hafızalara kazınan bir sürü olay yadigâr kaldı. Her akşam aynı saate evlere konuk olan, yüzlerindeki ciddi ifadeyle halka günlük haberleri ulaştıran haber spikerleri gibi…

Hele hele haftada bir Türk Sineması kuşağını iple çektiğimiz o güzelim günler… Düşünsenize bir odanın içinde TV olmayan komşularınızın da bulunduğu ortamda pür nokta filme odaklanmak. Filmleri izledikçe kah ağlayıp, kah güldüğümüz o masun yıllar… Ahhhh ahhh… Şimdi yazarken bile gerçekten çok duygulandığım küçüğün büyüğünü saydığı, büyüğün küçüğünü içten sevdiği o güzelim günleri hatırlıyorum. Ve o günleri gerçekten çok arıyorum. Evet siyah-beyaz çocukluğumuzun en iyi yılları… Ekranın önüne geçmediğimiz zaman büyüklerimizin uydurarak anlattığı ancak anlattıklarında bizlere en büyük mutluluğu masalları, sanata, sanatçıya değer verilen o yıllar bir daha geri gelmeyecek… İşte o güzelim günlerde siyah beyaz Tv’ler gibi ne yazık ki anılarda, geçmişte kaldı. Tatlı bir masaldı oldu ve bitti…