Hepimiz hikmetli davranış derken çok derinlikli şeyler anladığımız muhakkak. Hatta bazen o kadar derin oluyor ki, anlamakta çok

Hepimiz hikmetli davranış derken çok derinlikli şeyler anladığımız muhakkak. Hatta bazen o kadar derin oluyor ki, anlamakta çok ama çok güçlük çektiğimiz de oluyor. Ancak eskiler zaten tam da bu yüzden Hikmetli Davranışlar sergilemişlerdir. Ünlü Alman filozofu Nietzsche’nin dediği gibi; “En derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı…” İşte geçmişte de insanlar hep derin denizlerde yaşamaya alışmışlar, yaşam deneyimlerini kendileri bizatihi yaparak, yaşayarak elde etmişler.
Oysa bugün hayat deneyimlerimizi genelde ikinci hatta bazen üçüncü elden deneyimler olarak kazanmaya çalışıyoruz. İşte tam da bu nedenle elde ettiğimiz deneyimlerin çoğunu kendimize, benliğimize yediremiyoruz. Biz farkında olmasak bile iç idrakimiz bu deneyimlemenin birincil elden kazanılmadığını bilmektedir. Bu nedenle de günümüzün çatışkılı insan tipolojisi ortaya çıkmaktadır. Çünkü bizim adımıza her şeyi çözen bilim ve bilim adamları var. Bizim düşünmemize, öğrenmemize gerek yok.
Aslında Hikmetli Davranış kavramı ilk bakışta çok derin hatta ulaşılamaz gibi algılanabilir. Ancak bunun için yine eskiler çok basit bir ölçü koymuşlardır. O ölçüde şudur; bir şeyi, nesneyi amacı dışında kullanıp da ona kendi doğasının dışında yani kendi nefsinizin isteklerini dayatıyorsanız, işte o zaman hikmetli davranmamış olursunuz. Tersinden söylersek; bir şeyi doğasına yani tabiatına uygun kullanırsak orada hikmetli bir davranıştan bahsedebiliriz. En basitinden bir çiftçi olduğumuzu düşünelim ve ekip biçtiğimiz bir toprak parçamız var. Eğer biz o toprak parçasına onun kendi doğasına uygun bir ekip biçme ile muamelede bulunuyorsak işte o zaman hikmetli bir davranış sergilenmiş olur. Eğer tam aksi bir uygulama yaparsak işte o zaman tahakküm etmiş oluruz. Aynı şeyi yöneticiler içinde düşünebiliriz. Eğer bir yönetici altındakilere onların doğası gereği muamele de bulunuyorsa hikmetli değilse kendi isteklerini dayatıp tahakküm etmiş olur. Aynı ölçütü kölelik için bile kullanabiliriz. Eskiden kölelik meşru bir kurum idi. Eğer birisi sahibi olduğu köleye doğasına uygun bir şekilde davranıyorsa hikmetli, değilse tahakküm edip kendi nefsi isteklerini dayatmış olur. Sanırım kölelik kurumuna sırf bu ölçüt ile yaklaşmak bile batı tipi köleliğin ne kadar acımasız olduğunu ortaya koymaya yeter.
Şimdi bu ölçütü alıp hayatımıza tatbik ettiğimiz zaman yaptığımız davranışların hikmetli mi yoksa tahakküm mü olduğunu net bir biçimde anlayabiliriz sanıyorsam. Ancak burada tabii ki davranışlarımıza yol açan sebeplerde önemlidir. Yani yaptığımız davranışlara yol açan sebepler ne kadar bizim faili olduğumuz sebepler olabilir. Yani bunun kontrolü kimin elinde. Yoksa birileri bizi bu konuda ciddi manada yönlendiriyor mu? Günümüz medya ve iletişim ve de reklamcılık sektörünü düşünecek olursak aslında birçok şeyin bizim sebep olduğumuz davranışlar olmadığı da açık. Burada da yine bir kıstas koymak gerekirse; bir şey bizim hayatımız için çok önemli ise o şey, elzemdir yani olmazsa olmazdır. Mesela yemek yemek, hava, su gibi. Bir şey ihtiyaç ama elzem değilse ki örnek olarak cinselliği verebiliriz, o da gerekli ama olmazsa ölüm yoktur sonunda. Fakat öyle ihtiyaçlar var ki bu iki kategorinin de içine girmez. İşte bu lükse, konfor dediğimiz guruba girer. Ki bunlar insanı çürümeye götürür bir süre sonra. Şimdi dönüp kendimize bakalım ihtiyaçlarımızın çoğu hangi gurupta yer alıyor. Ne kadar bir oranlama var aralarında. Lüks ve konfor peşinde mi koşuyoruz yoksa gerçekten ihtiyaçları gidermek için mi? Ve diğer bir noktada bu ihtiyaçları hangi yolda gideriyorsun? Mesela yeme ihtiyacını hırsızlık yaparak mı yoksa meşru yollardan mı gideriyorsun? Bu da önemli bir ölçüt olsa gerek.
Sonuç olarak bütün bunları göz önüne aldığımız zaman davranışlarımız ne kadar hikmetli davranış ölçütlerine uygun, peşinde çoğu zaman büyük bir ihtirasla koştuğumuz ihtiyaçlarımızın çoğu hangi alanda? Ve bunları nasıl gideriyoruz? Kanaatimce günümüzde eğitim açısından öyle koca koca hedefler koymak yerine sadece şu saydığım ölçütler içinde kendimizi ve nesillerimizi terbiye etsek bugün sorun olarak gördüğümüz birçok şey sorun olmaktan çıkacak bizler de daha mutlu insanlar haline döneceğiz. Ve belki de hepsinden önemlisi şu soruyu sormak lazım, peki ama Ben Kimim?