İlk eşini kaybeden bir arkadaşımın 2. evliliğinden çocuğu oldu. Tebrik ettim onu. Ama o durgundu, çok sevinemiyordu.    

Sonrasında anladım ki, “Kızım oldu” derken bebeğin kız olması onu sessizleştirmişti. Bu durumu ona yakıştıramadım önce; ancak onu dinledikçe hak vermedim değil.      

“O şimdi ana, bacı, eş adayı gibi kimlikleriyle anılırken insan olduğu gerçeğine çok da vurgu yapılmayacaktı. Kadın olmasının çok da sevindirtmeyen yönü hissettirilecekti.    

Erkek olsaydı baba, koca, ağabey olduğunun altı çizilmeden doğduğu andan itibaren hep gururla “erkek” olduğundan bahsedilecek, ‘erkek’ olarak kalacaktı.      

Bebek şu an iki aylık oldu.  Ama her şeye rağmen şu an o kızını çok seviyordu. Ondan bahsederken gözü parlıyor, “iyi ki kızım oldu” diyor. Ben ise o bebeğe ancak o zaman, “hoş geldin” diyebildim.   

Bir yakınımın evindeyim  

Evin bir yaşına henüz gelmiş bebeğini izlemiştim. Belki yüz kere düşüyor ama her seferinde ilk defa denermiş gibi yürümeye kalkmaya zorluyor kendini.    

Başarının tarifini gördüm o an o bebekte; ısrar, inat ve sabır!     

Her davranış aslında onun kaslarını güçlendiriyor, meleke kazandırıyor ve otomatikleştiriyor.    

Keşke hareketlerini çekebilseydim, “ben zaten yapamam, beni aşar!” diyenlere ders verirdi, bebeğin kayda geçmiş o filmi.     

Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bebekler birbirine çok benzeyen panda resimleri arasında çok az farklı olanın rahatlıkla farkına varabilirlerken, yetişkinler ise, farkın farkına varamadıkları gözlemlenir.     

Henüz birkaç aylık bebeğe gösterilen yüz resimlerinden gülümseyen yüze daha uzun bakarken, olumsuz ifadeler sergileyen yüz gördüklerinde başlarını çevirmekteler; çünkü gülümseyen insanlar güvenilir ve sempatik olanlarımız.   Bebekler gülümsemenin sahte olanına aynı ilgiyi göstermiyor. Doğuştan yaratıcı olan bebekler 5 yaşlarında yapılan testlerde yaratıcılık yönü %95 lerde iken sonraki her yıl daha da gerileyen bu yön yetişkinlikte %5 lere kadar düşebildiği gözlemlenir. Bu tespit aile içi eğitim ve okul eğitiminin niteliği ile ilgilidir.  

Son 200 yıldır uygulanagelen ve “eğitim3.0” diye tanımlanan sistem, çocukların tek tipleştirme yaratıcılık ve yenilikçi yönlerini törpülemeyi temel alır. Eğip bükmek istendik şekle sokmak olan eğitim tanımı artık daha bireyci daha yaratıcı olmasını sağlamaya yönelik eğitim verilmeye başlanmıştır.  

Çocuklar     

Onlar anı yaşama ustasıdırlar, geçmişe takılmazlar; gelecek kaygısı hiç yoktur. Onlar anın farkındadırlar. Gördükleri, duydukları ve hissettiklerinden azami eğlenmeyi bilirler. Terapiste giden yetişkin çocuğunu gözlemlese öğrenecekleri vardır.    

Onlar kurgulanmış oyunları sevmezler: eğlenmek adına geliştirdikleri planlanmamış oyunlarının komik, saçma sonuçları onları eğlendirir.     

En yoksulların yaşadığı semt sokakları ve en varlıklı ailelerin bulunduğu sokaklarda oynayan çocukların her koşulda aynı davranışı gösterdikleri gözlerden kaçmaz.     

Çocuğumuzu dinlemek, onu var etmektir.   

Çocuğunuza “anlıyorum” demekle onaylamış olmuyorsunuz, ona katılmış olmuyorsunuz; onu dinlemiş olmakla onu var etmiş oluyorsunuz.             

Çocuğun sağlıklı aile ortamında yetişmesi (yetiştirilmesi değil) için sadece etkin dinlemesini bilmek bile son derece önemlidir.     

İletişim anında kullandığınız dil kalıplarınıza dikkat edin. Ötekileştiren yargılayan, sorgulayan aşağılayan, mukayase eden, duygu sömürüsü yapan, hafife alan, suçlayan, akıl veren, alay eden korkutan üzen ifadeler kullanmayın.     

İletişim anında beden diliniz önemlidir. Konuşurken onun seviyesinde olun. Ona dönük durun. Yüzünüzde tebessüm eksik olmasın. Sesinizin tonu sıcak, samimi ve içten olmalı Sevgi- Disiplin dozunu iyi ayarlayın.     

Sevginin fazlası; narsist yapının gelişmesine neden olabilirken, disiplin fazlası ise onu pısırık, özgüven sorunu yaşayan, başarı sorunu yaşayan bireyler haline getirebilir.     

Mükemmeliyetçilik yıpratır     

Mükemmeliyetçi anne baba olmayın. ‘Mükemmel insan’ diye bir şey yoktur. Tüm insanların hatalarının olması kaçınılmazdır.    

Hata, öğrenmek deneyim kazanmak ders çıkarmak için fırsat olarak görün.     

Mükemmeliyetçi demek sonuca önem vermek demektir.    

Sonuç belirsiz olacağı için mükemmeliyetçi yapıda her zaman kaygı, korku, ümitsizlik gibi olumsuz duygu yaşanması kaçınılmazdır.     

Mükemmeliyetçilik, insan doğasına aykırıdır     

Mükemmeliyetçilik yerine “elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak” olmalıdır. Elimizden gelenin en iyisini yaparken sonuç kadar sürecin de tadına varılır. Kaygı, sıkıntı yerine yaptığımız işten zevk almaya başlarız.