Bugün ne kadar güçsüz olduğumu fark ettim. Ne kadar güçsüz ve zayıf. Bir o kadar da düşmeye müsait ufacık bir dalga savurdu götürdü yıllar ötesine. Acımasız olan sırtı dönük fotoğrafın mıydı, elini tuttuğun esmer mi? 

Bunca yıl sonra seni karşıma çıkarana tesadüf mü demeliyim? Yoksa kader mi? Asıl bilmek istediğim ya da boş ver! Bilmem umurunda değildir.

Mürekkebime yazık, senin için tükenecek; sayfalarıma yazık, yine senin için; senin gibi yitip gidecek. Tüm yazıklar olsunlar artık sana birikecek.

Bilmiyorsun tabii sen, yüzsüzüm senden beri! Ben yine seni yazar, sana birikir. Utanmaz; yine sana tükenirim. Ama olsun be adam ben seni sensiz de severim. Öyle öğrenmiştim zaten sevmeyi! Hoş ihtiyacım olmadı ki sana; seni severken bile…

Ömrüm böyle tükenecek biliyorum. Yavaş yavaş, azar azar sevileceğim. Hep birilerinin bir yerlerden vedasını, birileriyle tebessümünü seyredeceğim. Belki de ömrümde sadece veryansın biriktireceğim. 

İçimden bir şeyler dökülüyor. Bu şehrin dağılmış, dar sokaklarına toplamak istiyorum: Başım dönüyor. Boş verip gitmek istiyorum: Adım atamıyorum. Sonra soruyorum kendime. ”Ben ne yapıyorum?” Bak gördün mü? Kendime verecek cevabım da gücüm de yok. Bulamıyorum. 

Bundan sonra sana olan öfkem dinmez! Biliyorum. Sende şunu unutma: Kim gelirse gelsin, senin gittiğin gerçeğini değiştirmeyecek.

Birini sevmek, güvenmek, özlemek nasip olur mu bilmiyorum. Tek bildiğim; ben yaralı bıraktığın bu ruhum ve enkaz bedenimle parça parça yıkılıp; şehrin sularıyla, kaybolup gideceğim. Hoşça kal. Dilerim benim gibi tüm vedaları, elvedaları, hoşça kalları biriktirirsin.