Uzun bir kışın ardından baharın gülümseyişiyle tekrar ayağa kalktık. Ramazan başladı. Geçen yıl pandemiden dolayı herkesin kendi çekirdeğine çekildiği, uzun sofraların, kahkahaların paylaşıldığı iftar sofraları kuramadık. Bu yıl biraz daha özgürüz, daha az korkuyor, pandemiden sıyrılmaya çalışıyoruz. Eski neşeye sahip olamasak da, bir araya gelmek için gayret gösteriyoruz. 

Hani eskilerin dedikleri “Nerede o eski ramazanlar…” Gerçekten, nerede o eski ramazanlar? Ben çocukken ramazanı dört gözle beklerdim. Aylarca görüşmediğimiz aile dostlarımız bile o iftar sofralarında birleşirdi. Güzel anılar paylaşırdık. Bir ekmeği aynı sofrada bölüşmeyi, acıları mutlulukları paylaşmayı, aynı açlığa yatıp, aynı tokluğa kalkmayı işte o çocuklukta geçirdiğim ramazan sofralarında öğrendim. Şimdiki ramazanlar o eski tadı vermiyor. Değer verdiğim tüm ilkelerimi, sahura kalktığım gecelerde, dedemin her bir lokmada anlattığı gerçeklerde öğrendim. 

Ben çocukken ramazanın hep kışın gerçekleştiğini düşünürdüm. Her yıl 11 gün daha erken başladığını bilmiyordum. Şimdi güneşin parlaklığıyla birlikte günümüzü aydınlatan Ramazan ayına girdik. Ben bu yılın Ramazanını baharın bize müjdesi olarak yorumladım. Kışın bütün yorgunluğunu, üzerimizdeki kirini pasını, korkularımızı, mutsuzluklarımızı soğuk gecelerde bırakıp, yeni bir yaza merhaba diyoruz. Bir arkadaşım bana “Hoşça kallar bitti, şimdi dolu dolu bir merhaba mevsimi geliyor” demişti. Bir tek umutsuzluğa, kırık kalplere, çaresizliklere değil, sırtında yük edip de söyleyemediğin ne varsa her şeye… 

İnsan sadece kendi değerini kendi verebilir. Eğer o değerini sen koyamıyorsan, başkası sana paha biçmeye çalışır. İşte o zaman kimin gözünde, ne kadar saygın varsa o kadarlıksındır. Sevmek, paylaşmak, bir arada olmak, birbirini bulmak, birbirine tutunmak bunların hepsi insanın kendi çizgilerini oluştururken içine koyduklarıdır. Bazen bu çizginin içinde ne olduğunu ben de unutuyorum, ama birileri mutlaka hatırlatıyor. 

Herkese tek önerim; Güneşin hepimizin hayatını ısıtacağına inanın. Yarını paylaşalım, mutluluğu, yemeyi, gülmeyi bölüşelim, umutlarımızı hep taze tutalım, ölümlerin eksilttiği yerlerin doğumların varlığıyla dolacağına inanalım, acıların önce bizi bizden ettiğine, sonra da bizi biz ettiğinden şüphe duymayalım. Teslim olalım, sadece kollarımızı açıp sırt üstü uçmak istediğimiz yere…