Türkiye, ancak hürriyet ve meşveret yani danışma, konuşup anlaşma, istişare, 

     Kısaca görüşme meclisinin varlığı ile tekâmül eder ve gelişebilir.

     Türkiye, ancak temel hak ve hürriyetlere dayanan bir rejimle yükselebilir.

     Nitekim Türkiye, 20. yüzyıl başında, 1900’lü yıllarda karşı karşıya kaldığı istibdat zincirlerini;

     Hürriyet ve meşveretle, yani meşrutiyet ve kurduğu meclisle kırarak; 

     Maddî ve manevî kalkınma yolunu açabilmiştir.

     Çünkü ihtilâfları kaldırıp, ittihat ve birliği temin edip sağlamanın şartları, bu şekilde gerçekleşir.

     Tabii bütün bu hususları gerçekleştirecek olanın; 

     Eğitim ve öğretime verilecek değerlerden geçtiği;

     İzah etmeye lüzum bırakmayacak kadar açık ve ortadadır. 

     Ki, bunların başında; milleti birbirine bağlayan maddî ve manevî bağlar gelir.

     İşte ancak bu şekilde cehalet hastalığı; marifet, ilim ve bilgi silâhı ile, 

     Zaruret ve ihtiyaç hastalığı; sanat silâhıyla, 

     İhtilâf yani anlaşmazlık ve uyuşmazlık hastalığı ise, ittifak ve söz birliği silâhıyla,

     Yani Meşrutiyet ve onun sağladığı imkânlarla ortadan kaldırılmıştır.

     Çünkü dün Meşrutiyet, bugün Hürriyet ve Demokrasi’nin;

     Birinci kapısını; kalplerin ittihat ve birliği,

     İkinci kapısını millî muhabbet ve sevgi,

     Üçüncü kapısını maarif, eğitim ve öğretim,

     Dördüncü kapısını insanın çalışması,

     Beşinci kapısını sefahati terk etmek azim ve kararı açar.

     x 

     Aksi takdirde kendimize, ister istemez istibdat yolunu açmış oluruz! 

     Oysa:

     İstibdat tahakküm yani zorbalıktır.

     Keyfî muamele ve davranıştır.

     Kuvvete dayandığı için cebir, zorlama ve baskıdır.

     Tek reydir. Tek bir kişinin görüş ve arzusunun yerine getirilmesidir.

     Suiistimalâta / kötü kullanmaya son derece uygun bir zemindir.

     Zulmün, haksızlık ve eziyet etmenin temelidir.

     İnsanlığın mahv ve yok edicisidir.

     İnsanı, sefalet derelerinin en aşağı tabakasına düşürür.

     İslâm âlemini, müslüman milletleri zillet ve sefalete sürükler.

     Garaz ve kötü maksatlara ortam hazırlar.

     Husumet ve düşmanlıkları uyandırır.

     Evet, İslâmiyeti zehirleyici olup; her şeye bulaşır, her yere yayılır.

     İşte bütün bu menfîlik ve olumsuzluklara yol açan, tamamen istibdattır.

      x

     Çünkü istibdat; taklidin yani delil ve kanıtsız olarak  hareket etmenin teşvikcisidir.

     Çünkü istibdat; siyasî istibdat ve baskının yol açtığı; ilmî istibdatın da baş sorumlusudur.

     Öyle ki, ilim adamlarının ilmî yönden baskı kurmalarına imkân sağlar.

     Böylece İslâmiyetin; müşevveş, düzensiz ve karmakarışık olmasına sebep olan 

     Çeşitli fırka, grup ve partilerin zuhur ve doğmalarına, istenmeyen zeminleri hazırlar.

    x 

     İşte istibdat bu derece öldürücü bir zehir hükmündedir.

     İstibdadı esastan tedavi edip iyileştirecek olan ise, ancak dün Meşrutiyet, bugün ise

     Hürriyet ve Demokrasi denen tiryak ve ilacı tam olarak kullanmaktır.

     Zaten hükümetlerin hedef ve maksatları, ulaşmak istedikleri asıl amaçları da bu değil mi?