Haftasonu yurtdışından bir misafirimle Atatürk Havaalanı’ndan dönüyorum. Keşke Taksim’e giden servise değilde taksiye binseymişim dedim. Sebebi

Haftasonu yurtdışından bir misafirimle Atatürk Havaalanı’ndan dönüyorum.
Keşke Taksim’e giden servise değilde taksiye binseymişim dedim.
Sebebi de, otobüslerin yüksekliğinden dolayı sahil yolunun her bakımdan içler acısı halini çok rahat görmemiz.
Ben bu yolun geçen yıldan beri çilesini çok iyi bilenlerdenim.
Bir yol düşünün ki iki tarafı yüksek yüksek metalik perdelerle kapatılmış, bir gün saga bir gün sola, başka bir gün öbür şeritte dans ede ede kilometrelerce yol çizmeye çalışan ve de işe gidenlerin trafik çilesini içinden çıkılmaz hallere sokan Fredi’nin kabusları şeklinde…
Aslında geçen yıl dediğime aldanmayın, tam üç senedir İstanbul şantiyesinde işe gitmeye çalışan, ne haliniz varsa görün diyen bir sistemin içinde kuyruğumuzu dik tutmaya çalışanlardanım Ne Taksim’i ne Mecidiyeköy’ü ne sahil yolu bitmiyor kardeşim bitmiyor.
Madem başka şehir yapacaktınız bir sürü düz arazisi var memleketin dıgıdık dıgıdık…gidin oraya , eski İstanbul’un son kalmış hallerini taklit edin. İstanbul’a Venedik’i, Küçükçekmece’ye Boğazı, Antalya’ya Kremlin’I getireceğinize.
O canım medeniyetlerin beşiği şehri talan ettiniz ya. Çocuklarımıza, torunlarımıza İstanbul Mirası kalmadı. Bari bir prototip yapın da öyle değiştirin.
Tarihi Yarımada’nın ne üstü ne altı artık aynı değil. Lanet olsun.
Dünya Kültür Mirası lafı da diğer kavramlar kargaşasında yerini alıyor.. Kimse İstanbul’a sahip çıkmıyor. Delireceğim.
İşte tüm kış boyunca sarı dolmuşlarda sağ ı solu göremeden sadece içinden çıkan beton santrallerinin tepesine selam verirken gittiğimiz korku tüneline üstten bakınca içim bir kez daha cayır cayır yandı. Çocukluğumda ailemle, ergenliğimle tek başına karış karış gezdiğim yollar artık toz duman içinde, hafriyet tozu dumanında boğulmuş kalmış.
Başka İstanbul var da ben bilmiyormuyum da bu şehir bu kadar hoyratlığa teslim oldu.
Nerede benim mühendislerim, okur- yazar çizer takımım, hocalarım?
Evde temizlik yapılırken bile oda oda gidilir. Bir şehir hele de Bizans’a, Roma’ya, Osmanlı’ya tanık etmiş bir dünya nimeti böyle her tarafından dürtülür mü ya !!!
Beton yığınlarından yeşillik kalmadı dedikçe maketten residans satan inşaat manyağı bir kafalar sinsilesi. Boğazın’dan domuzlar , evlerinden fareler, akrepler çıkan bir kente dönüştürdünüz İstanbul’u. Herkes yerinden oldu beton beyinleriniz yüzünden.
Hergün Taksim Meydanı’ndan geçerken ağaç sayıyorum. Ağaçlandırdık lafınıza… !0 taş çatlasın 15 ağaç … İkisi kurumaya yüz tutmuş. Kuşlar münasip yeriyle gülüyor. Hepsi aşağıda bizimle beraber. Ve geçitlerden karşıya geçmeye çalışan akıllı sokak köpeklerinin bizden daha iyi görünen akılları…
Şaşkınlardayım uzun bir süredir.
Misafirim yurtdışından gelince bildiği İstanbul’u bulamadığı için üzüldü.
Derken inşaatın tozu dumanına Bakırköy’den itibaren mangal dumanı da karıştı. Kilometrelerce uzanan sahile öbek öbek dolmuş yüzlerce, garip hareketler yapan insanlar… Salıncak top, yatan, yellenen …
Ramadan? Dedi misafirim.
He canım ramazan da mangal yaparız biz dedim içimden!
Et kokusu inşat tozu iyi gelir alan almayan herkes nasiplensin. Müslümanlık paylaşmaktır bilmiyor musun canım?
Ne demiş bir büyüğümüz;
İtaat et!
Rahat et!
Dominoların düşüşü çok hızlı olur yıkılmayı izleyenlerden bazısı keyif, bazısı acı duyar.
Çok gariptir insanoğlu. Böyle ayrı yazılımlardadır.