“İÇİMDE OYUNCULUK AŞKI HEP VARDI”



Türkiye’nin değerli oyuncularından biri olarak öncelikle oyuncu olmak size nasıl hissettiriyor?



- Oyuncu olmak çok güzel bir duygu. Çocukluğumdan beri ailenin içinde eğlendirici bir havam vardı. İlkokuldan sonra konservatuvarının bale bölümüne yazılmıştım. Bir dönem İstanbul Devlet Konservatuarı’nda okudum. Sonra babamın tahini ile Ankara’ya gittik. Orada 3 sene okudum. Yine babamın tayini ile yurtdışına çıktık. Pakistan’da klasik bale eğitimi yoktu. Dolayısıyla misyoner okullarda okudum.



Belki balet olacaktınız.



- Aslında o zamanlarda bile tiyatroya geçmeyi planlıyordum. Ailemde profesyonel olarak oyuncu yoktu, ama amatör olarak kendi aralarında piyesler düzenliyorlardı. İçimde tiyatro, oyunculuk aşkı hep vardı.



“İyi ki oyuncu olmuşum” dediğiniz anlar elbette çoktur. O anların etkileyici olanını bizimle paylaşır mısınız?



- Yaptığım başarılı işlerde, seyirciden aldığım geri dönüşler bana kendimi çok iyi hissettiriyor. Tiyatro sahnelerindeyken bu hissi daha çok yaşıyorum.



Siz de tiyatronun yeri ayrı diyenlerdensiniz.



- Evet, zaten ben tiyatro mezunuyum. Allah gani gani rahmet eylesin Yıldız Kenter ve duayen oyuncu Haldun Dormen benim hocamdı. Yurt dışında aldığım eğitimlerden sonra Türkiye’ye geri döndüğümde normalde lise son sınıftan başlamam gerekirken orta son sınıftan başlamak zorunda kaldım, çünkü ortaokulda bale okuduğum için denklik vermiyorlardı. İngilizcem iyi olduğu için Beşiktaş Anadolu Lisesi’ne başladım. Okul orkestrasında bateristlik yapıyordum. Hep kültür ve sanat adına aktif bir insandım. Lisede derslerim çok iyi değildi, ama mezun olur olmaz üniversitede hiç sekteye uğramadan bitirdim.





“BENCE OYUNCULUK TAKLİTTİR”



Müge Ulusoy Media’nın değerli sanatçıları arasındasınız. Proje değerlendirme sürecinde sizi en çok heyecanlandıran ne oluyor? Nasıl bir karakterin içinde olmak istersiniz?



- Bizim işteki en önemli şey; karakterin derinliği. Çok sabit ya da çok fazla rengi olmayan karakterlerden ziyade, rol aldığın karakterin ne anlattığı önemlidir. O derinlik içerisinde ben ne katabiliyorum, neler ekleyebilirim buna bakıyorum. Benden istenen, beklenen şeylerin dışında ilginç sürprizler yapmaktan hoşlanırım. Tabii ki karakterin dışına çıkmadan, o karaktere uyacak, yakışacak bir şekilde kendi farkımı yaratmayı severim.



Nelerden beslenirsiniz?



- Her şeyden diyebilirim. Bence oyunculuk taklittir. Okulda “Taklit kötü bir şeydir, insanın içinden gelmelidir” derler, ama sonuç itibarıyla insanın içinden gelen de aslında daha önce yaşamış olduğu duyguları, yaşamış olduğu olayları zihnine kaydettiği için var olur. Oyunculuğun farkındalığı çok yüksek olmalı. Her an, her şeyi algılayıp, ona göre reaksiyonlarda bulunmalı. Dolayısıyla bir oyuncu rolünü oynarken kendini kaybetmemeli, bir disiplin içinde olmalı ki, ağına göre tepkiler verebilsin.



Hangi tür dramaları daha çok seviyorsunuz?



- Çocukluğumdan beri aksiyona yatkınlığım vardır, çünkü becerebildiğimi düşünürüm. Daha önce çalıştığım klasik bale ve başka danslar dolayısıyla sporla da ilgileniyorum. Aksiyonel hareketleri de yapabiliyorum.



Bu izlerken de mi böyle?



- Evet, aksiyon filmlerini ve dizilerini daha çok seviyorum.



Daha oyunculuğa yeni başladığınız yıllara dönersek, o zamanki Emre Törün’e neler söylemek istersiniz?



- Şekilsel ve zihindeki bazı şeyleri vücuda uygulatmaktansa daha derinlere inmiş duyguların taklidini yapabilmeyi isterdim. Oyunculuk, her geçen sürede daha da gelişebilen bir şeydir. Donanımla, hayat tecrübesiyle daha zenginleşir. Öğrencilerime de söylerim; “ Ben 10 sene önce iyi bir oyuncuydum. Şimdi çok iyi bir oyuncuyum, bundan 10 sene sonra çok çok iyi bir oyuncu olacağım.”



Nerelerde eğitim veriyorsunuz?



- Şu anda faal olarak eğitim vermiyorum, ama bir kurumla birlikte çalışıyorum. O kurum büyük çaplı şirketlere sanatsal faaliyetler üzerinden dersler veriyor. Birçok şirketin tiyatro gruplarını kurdum, oralarda oyunlar yönettim ve çalıştığım insanların başka bir aşkla işlerine sarıldıklarını görmekten büyük mutluluk duydum.



Eşiniz de bir oyuncu… Onunla bir projede çalışmayı ister misiniz?



- Tiyatroda birkaç defa birlikte çalıştık. Bir filmin içinde de konuk oyuncu olarak karı-koca rolünü oynadık. Benim “Eşimle çalışamam” gibi kurallarım yok. Zaten biz eşimle oyunculuk, sanat üzerine çok fazla şey paylaşan, araştıran bir çiftiz. Birlikte rol almaktan mutluluk duyarım.





“TARİHİ BİR KARAKTER CANLANDIRMAK EN BÜYÜK HAYALİM”



Eşinizin oyuncu olması özel hayatınızı nasıl etkiliyor?



- Bizi çok fazla etkilemiyor. Paylaşımlarımız çok daha fazla oluyor. Birbirimize karşı daha anlayışlı olabiliyoruz. Özellikle Türkiye piyasasında mesai saatleri çok farklı olduğu için (gülerek) eşimin de oyuncu olması birbirimize olan anlayışımızı artırıyor. Benim bir setten 37 saat eve dönmediğim olmuştur. Bir kızımız var. Sanıyorum o da sanata meraklı. Şimdilik el işleriyle uğraşıyor, ama sanatın içinde olması bizi mutlu ediyor.



Kariyerinizde gerçekleşmemiş bir hayaliniz var mı?



- Tarihi bir karakteri canlandırmayı çok isterim. Yıllardır içimde bir arzudur. Oyuncu olarak iyi ya da kötü olması önemli değil. Toplum tarafından çok kötü karşılanmış bir karakteri de canlandırmak isterim. Onun içindeki duygusallığı ortaya çıkartmak çok daha keyifli olacaktır.



 

“BENCE HER KARAKTERİN METNİN İÇİNDE BİR GÖREVİ VARDIR”



Nasıl bir oyunculuk ilkeniz vardır? Karaktere hazırlık süreciniz nasıl şekillenir?



- Öncelikle metni, yazarı bütünüyle anlamak isterim. Neye ulaşmak istediğini, neler anlatmak istediğini ve orada kendime düşen görevi sorgularım, araştırırım. Çok fantastik hikayelere girmeden –belki de aldığım eğitimlerden dolayı- metne sadık kalmayı seçen tarafım. Yazar hayattaysa, onunla konuşmak, hangi bilince hizmet etmek istediğini çözmeye çalışırım.



Özellikle son zamanlarda bir oyuncunun başarılı olmasıyla ilgili birçok yorum yapılıyor. Yarattığınız rolün başarılı olması için nasıl bir yol izlersiniz?



- Bence her karakterin metin içerisinde bir görevi vardır. Tabii ki partnerinin sinerjisi de çok önemlidir. Onun da benim hissettiklerimi paylaşıyor olması ortaya güzel bir hikaye çıkartır.





“SANAT YAPMIYORUZ. TİCARET YAPIYORUZ”



Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz?



- Farklı şeyler izlemeye çalışıyorum. Değişik sinemalar, farklı kültürlerin oyuncularını değerlendirmeyi seviyorum. Psikolojiye karşı aşırı bir merakım vardır. Bu tür kitapları çok okurum, çünkü oyunculuğun, sanatın temelinde psikolojiyle temel bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Hem de kendi psikolojimi değerlendirme fırsatım oluyor (gülerek).



Son olarak bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Gelecek nesilleri nasıl bir televizyon dünyası bekliyor?



- Televizyonun varlığı artık tartışılıyor. İnternet işin içinde olduğu sürece bu tartışılmaya devam edecektir, ama bu biraz da Türkiye’nin ekonomik durumuyla da paralel. Yakın bir zamanda televizyonun öleceğini düşünmüyorum. Tabii ki kitlesel iletişim aracı birçok yere ulaşıyor, ama onun misyonu çok önemli. İlerleyen yıllarda platformlar çoğalacaktır. O platformlara kolayca ulaşıldığı takdirde çeşitlilik artacaktır. Televizyondaki çeşitlilik sınırlıdır. Belirli kitlelere ulaşma açısından maalesef yetersiz bir alan. Televizyon bir anlamda ticari bir sistem. Ben ders verirken öğrencilerime “Sanat yapmıyoruz. Ticaret yapıyoruz. Biz, ticaret yaparken onun içindeki ürünüz. Bir şekilde kendimizi pazarlıyoruz” derim. Diğer türlü insanlar çok farklı hayallerin içine kapılıp, yapması gereken görevden uzaklaşabilir.

Editör: TE Bilisim