Kıymetli okuyucularım; son zamanlarda ülkemizde, devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı işlenen suçların yanında, kadına ve çocuğa karşı hunharca işlenen cinsel suçlarda artış gözlenmesi ve bu suçların toplumda infiale neden olması dolayısıyla idam cezası tekrar gündeme geldi. İktidar ve muhalefet kanadından siyasilerin de telaffuz etmesiyle hukuk sistemimizden 2004 yılında çıkardığımız idam cezası ciddi ciddi konuşulur oldu. Bugünkü yazımda sizlere ülkemizde idam cezasının tarihçesi, kaldırılması ve geri getirilmesi için gerekli prosedür hakkında bilgi vermeye çalışacağım. 

İdam cezası, bir kimsenin işlemiş olduğu suç dolayısıyla bu suça karşılık ceza olarak asılarak hayatına son verilmesi şeklindeki cezai müeyyidedir. Ölüm cezasının infazının bir şeklidir. Genellikle mahkûmun iple asılarak öldürülmesi şeklinde uygulanır. Bazı kaynaklarda “Ölüm cezası, bir devletin suçun karşılığı olarak bir mahkûmun hayatına son vermesidir. Ölüm cezasına çarptırılan kişinin cezasının infaz edilmesine idam denir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Günümüzde, dünyada aralarında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) de bulunduğu 58 ülkede hâlen ölüm cezası uygulanmaktadır. 98 ülke ölüm cezasını yasal düzenlemelerle hukuk sistemlerinden tamamen kaldırmış, 7'si savaş suçları ve istisnai durumlar dışında kaldırmış, 35'i ise fiilen (de facto) ölüm cezasını uygulamadan kaldırmıştır. Ölüm cezası, uygulandığı ülkelerde, vatana ihanet ve kasten adam öldürme suçlarına yönelik olarak verilmektedir.

Türk hukukunda idam cezası 1984 yılına kadar ölüm cezası olarak uygulanmış; 2001 yılında yapılan anayasa değişikliği ile önce “Savaş ve çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları hâlleri dışında ölüm cezası verilemez düzenlemesi yapılmış daha sonra 2004 yılındaki değişiklikle mevzuattan tamamen çıkarılmış ve Anayasamızın 38. maddesinde “Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.” hükmü getirilmiştir. Şu andaki mevcut ceza sistemimizde idam cezası yoktur ve sıkıyönetim ve savaş hâli de dâhil olmak üzere ölüm cezasının uygulama alanı bulunmamaktadır. Nitekim, 1 Haziran 2005 tarihinde yeni Türk Ceza Kanunumuzda (TCK) da ölüm cezasına yer verilmemiştir. Daha önceki ceza kanunlarımızda yer alan ölüm cezaları, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürülmüştür.

Ülke olarak bizim de taraf olduğumuz ve imza attığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek olarak kabul edilen 6 numaralı protokol ile savaş zamanları haricinde ölüm cezası verilmesi yasaklanmış; daha sonra yürürlüğü giren 13 numaralı ek protokolle de her durumda ölüm cezası kaldırılmıştır. Bu protokolü Türkiye 09 Ocak 2004 tarihinde imzalamıştır. Protokol Türkiye açısından 1 Haziran 2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu protokol, ölüm cezalarını hiçbir istisnaya yer vermeksizin kaldırdığı gibi, protokol hükümlerine istisna getirmeyi ve çekince koymayı da yasaklamıştır.

AİHS’nin 13 numaralı ek protokolü, yürürlükteki Anayasamızın “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların, aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” şeklindeki hükmüyle birlikte değerlendirilince; ülkemizde basit bir kanun ya da anayasa değişikliği ile ölüm cezasının tekrar uygulamaya konulmasının çok da mümkün olmadığı görülmektedir. Anayasa ve kanun değişikliğinin yanı sıra aynı zamanda uluslararası sözleşmelerden de çekilmek gerekmektedir. Normlar hiyerarşisi ilkesine göre, tarafı olduğumuz ve usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmeler, kanunlardan üstün ve öncelikli durumdadır.