SHARON MARİE TATE VE GALLER PRENSESİ DİANA SPENCER

SHARON MARİE TATE VE GALLER PRENSESİ DİANA SPENCER



''Şimdi bu kadar solmuş durması, vaktiyle pırıl pırıl oluşundan mıdır?'' dedi Rainer Maria Rilke.



Sharon Marie Tate, Amerikalı aktris... 24 Ocak 1943’te Dallas, Texas'da doğdu. Babası Paul Tate ve annesi Doris Tate…



Korkak bakışlı Sharon Marie Tate, 1959'da Miss Richland, 1960'da da Miss Washington güzeli seçildi. Asker olan babasının işi için gittiği İtalya’da reklam filmlerinde oynadı.



1966’da kadrosunda yer aldığı ‘Eye of the Devil’ filminde yeteneği gün yüzüne çıktı. Sonraki zamanlarda, geri planda kalıp küçük roller alsa da duru güzelliği ve oyunculuğu ile kendini göstermişti.



En yakındakiler dâhil, hayatındaki tüm erkeklerin tüm engelleme ve bencilliklerine rağmen 1960'larda başladığı oyunculuğunda ve Hollywood kariyerinde emin adımlarla ilerliyordu.



20 Ocak 1968’de Roman Polanski ile Londra'da evlendi. Bazı narsist erkekler gibi Roman Polanski de Sharon Marie Tate’yi gölgede bırakmayı seçmişti; çünkü oyunculukta eşini gerektiği kadar desteklemiyordu.



Sharon Marie Tate, 09 Ağustos 1969’da 8,5 aylık hamileyken Charles Manson denen, başkalarının mutluluklarını ve kazanımlarını kıskanan, yetmişli yıllar Amerikan kültürünün ürünü bir psikopatın dört müridi tarafından, evinde (10050 Cielo Drive’deki malikânede) canice katledildi.



Charles Manson’ın ‘The Family’ (Aile) adını verdiği tarikatının üyeleri Susan Atkins, Patricia Krenwinkel, Linda Kasabian ve Charles ‘Tex’ Watson, bir yaz gecesinde, sessizce girmişlerdi malikâneye. Sırlarla dolu, uzayan saatlerdi; komşu evlerdeki kadeh tokuşturmalar bile duyuluyordu.



Manson kızlarının 16 yerinden bıçakladıkları, kanıyla duvarlara aforizma yazdıkları Sharon Marie Tate, “Ölmek istemiyorum, bebeğimin yaşamasını istiyorum!” diye yalvarıyordu. Ünlü yönetmen Roman Polanski ise o esnada Londra’da bulunuyordu ve eşinin çağırmasına rağmen tatilini uzatmıştı.



Sharon Marie Tate, bu olay yaşanmadan önce, bir dergiye verdiği röportajda şöyle demişti.



Umarım çocuğum dünyanın en güzel, sağlıklı çocuğu olur. Ve umarım ömür boyu çok mutlu yaşar. Dünyadaki güzellikleri görüp dolu dolu yaşayabilecek mutlu bir insan... Aynı zamanda kendim için de bunu diliyorum. Şimdiki gibi mutlu yaşamaya devam edeyim. Yoksa çok şey mi istiyorum?”



26 yaşında hayattan koparılan Sharon Marie Tate, kötücül bir sezgi ile yaşanacakları hissetmişti ve bu dünya bu naifliği, güzelliği ve yüksek ruhu kaldıramamıştı. Yaşamdaki güzellikleri görüp dolu dolu yaşayabilecek mutlu bir insan olmasını istediği evladı da dünyaya gözlerini açamadan katledilmişti.



***



Galler Prensesi Diana Spencer, 1 Temmuz 1961’de İngiltere’de doğdu. Annesi babası erken yaşta ayrıldı. Üvey annesinin zulmünden kaçmak için yuva öğretmeni oldu.



Talihsiz bir rastlantı ile Prens Charles ile tanıştı, Londra’daki St. Paul Katedrali’nde, 1981’de şaşalı bir düğün ile evlendiler. Diana Spencer, şefkatli bir kadın olarak kısa zamanda kendini belli etti, İngilizler tarafından sevildi. Gariplere, evsizlere, fakirlere yardım eder, kimsesiz çocuklara el uzatırdı.



Zarif, tarz sahibi, asil ve zeki bir kadındı. Fakat kocası onu Camilla Parker Bowles ile aldatıyordu. Prenses bunu, en kötüsü de Camilla Parker’ın en başından beri hayatlarında olduğunu öğrenince kahrolmuş, sararıp solmuştu; evliliğini kurtarmaya çalışmıştı ama başarılı olamadı.



İlk önce kuralları, gelenekleri ihlal etti ve cesaretle çıkıp BBC’ye konuştu ve eşinin yaptıklarını halkın önünde bir bir anlattı, hatta “Bu evlilikte biz üç kişiydik, biraz kalabalıktık!” bile dedi. Röportaj 20 Kasım 1995'te BBC One kanalında yayınlandı ve röportajı milyonlarca kişi nefesini tutarak izledi.



Diana Spencer 1996’da Charles’den boşandı, gururu incinmiş bir kadın olarak eski kocasından, Kraliyet Ailesi’nden intikam almak için elinden geleni yapıyordu. Üstelik ‘Gönüllerin Kraliçesi’ olma yolunda da ilerliyor, popülaritesi giderek artıyordu. Kraliyet Ailesi’ni dahi gölgede bırakıyordu.



Bir gün yardımcısı Paul Burrell’a, durduk yere, ‘Beni öldürecekler,’ dedi. Üzerinden çok geçmeden Mısırlı işadamı Dodi el Fayed ile birlikte, güya basını atlatmak isterken, Paris’te geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti.



Normal şartlarda paparazzilerden her türlü olumsuzluğu göze alacak kadar kaçmıyorlardı, halkın içindelerdi; saklanma, aşklarını gözden uzakta yaşama gibi bir nedenleri yoktu.



O gün, kaldıkları otelden çıkarken (son an da) şoför değişmişti, bu husus sır olarak kaldı. Kazadan kurtulan ve hayatta kalan Diana'nın koruma görevlisi, Trevor Rees-Jones da hiç konuşturulmadı, İngiltere Kraliyet Ailesi, meseleyi kapatmak için elinden geleni yaptı, hatta işi devlet sırrına aldırdı.



İki hüzünlü prenses, vaktiyle pırıl pırıl olan, Diana Spencer ve Sharon Marie Tate, erkeklerin soldurduğu en ünlü kurbanlarından ikisiydi. Ama son olmadılar… Bu lanet hâlâ devam ediyor…



Fatih ALTINBEYAZ