Bir zamanların efsane sanatçıları Neşe ve Gülden Karaböcek'in şöhret yollarında yaşadıkları, "Anlatsam film olur" dedikleri türden bir hikaye... Biz de bugün Neşe Karaböcek'in hayatını ve kardeşi Gülden Karaböcek ile yaşadıkları talihsiz olayı sizler için derledik...


Asıl adı Neşecan Göktürk olan Neşe Karaböcek, 1 Nisan 1947 de İstanbul Yeşilköy’de üç katlı ahşap cumbalı bir evde doğar. Aslen baba tarafından Bulgaristan kökenlidir. TCDD Kurumunda Muhasebe Şefi olan Hüseyin Orhan Göktürk ile ev hanımı olan Arife Göktürk çiftinin ikinci çocuklarıdır. Sırasıyla Tezcan, Saniye Gülden (Gülden Karaböcek) ve Gülcan adında üç kız kardeşi, Taner adında bir ağabeyi vardır. Çocukluğu Ankara ve İstanbul’da geçer.


Babasının Devlet Demiryolları’ndaki görevi nedeniyle 1950 de Ankara’ya taşınmalarının ardından, komşuların da zorlamasıyla, Ankara Radyosu’nda çocuk korosunu yöneten Ayşe Abla’ya götürür annesi. Ama Ayşe Abla elinde kaşıkla kocaman kocaman şarkılar söyleyip, kocaman kocaman şarkıcılara taş çıkaran küçük Neşecan Göktürk’ü ne yapsın; o çocuk şarkıları söyleyen çocuklarla çalışmaktadır! Fakat anne dayatınca, konservatuvara götürmesi için bir kart yazar. Neşe Karaböcek 3,5 yaşında iken, o sıralarda Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatro Bölümü kurulur. Muhsin Ertuğrul’un talimatıyla gazetelere ilan verilerek, tiyatroya alınacak yetenekli küçükler aranır.

"Daha ilkokula gitmiyor, okuma yazması yok. Oyunu nasıl ezberler." Yine de imtihanı kazanır; üstelik tiyatro, şan ve bale bölümlerine kabul edilir. İlk rolü ‘‘şarkı söyleyen bir kuş’’tur, yaşı 3,5’ken alır bu rolü. Sonra Mümtaz Zeki Taşkın’ın yazdığı iki oyunda başrol oynar: “Yıldız Ece” ve “Kara Böcek”. Mümtaz Bey’in hep ‘‘Böcek’’ diye sevdiği ve bu nedenle de adına bu oyunu yazdığı Neşecan, sonraları hep Neşe Karaböcek olarak anılacaktır. Diğer oyunlardan kat kat fazla oynanan Kara Böcek, Neşecan’ın o küçücük haliyle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile de tanışmasına vesile olacaktır.
Daha sonra Devlet Operası’na alınır. Soprano olarak yetiştirilir. Carmen, La Bohem operalarında, Peter İlyiç Çaykovski’nin Kuğu Gölü’nde yaşını aşan görevler alır. Muhsin Ertuğrul’la Büyükbaba ve Torunu oyununu birlikte oynarlar. Bu arada bir de Halkevi’nde de halk tiyatrosu eğitimi alır. Ve bütün bunlar o henüz ilkokula başlamadan gerçekleşir.

Nihayet ilkokula başlar! Altı yaşında, ikinci sınıftan. Ama aynı zamanda tiyatroda, operada rol alır; bale eğitimine devam eder, bir de üstüne gazinolarda ‘‘solist’’ olur. Yedi yaşındayken, semaverden çay içilip fındık fıstık yenilen Ankara Cebeci Dörtyol Aile Bahçesi’nde sahnede bulur kendini. Ablasıyla birlikte, Karaböcekler olarak türküler söylerler, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses’ten önce! Ama Neşecan tek başına ‘‘Bakmıyor Çeşmi Siyah’’, ‘‘Aheste Çek Kürekleri’’ ve inanmayacaksınız ‘‘Makber’’i icra etmektedir. Bahçe dolar taşar, Ankara çalkalanır. O ise bebeklerle hiç oynamayan, evcilik oynayan kızları ‘‘Allah Allah, yapma şeylerle oynuyorlar’’ diye garipseyen bir çocuktur o zaman.

Eh sonunda bir tercih yapacaktır; ne de olsa yedi yaşına gelmiştir! Tabii ailesinin etkisiyle tercihi sahneden yana olur. Operayı bırakır ama, okul, konservatuvar ve sahne devam eder. Bu arada Fahri Kopuz’dan, Türk müziği, nota ve solfej dersleri alır. Bir bakarsınız, plakçılar kapıda. Yedi yaşında ilk plağını da doldurur: Bir Arap şarkısı Alloma ve Tintin Tini Mini Hanım.
Ortaokulu bitirince ablası evlenir ve Neşe Karaböcek tek başına sahnelerdedir artık. Ama o batı, özellikle İspanyol müziğine merak sarmıştır. Ankara Radyosu’nda Flamingo Dans Orkestrası eşliğinde Latin Amerika müziği icra eder.

‘‘Artık Sevmeyeceğim’’ ve ‘‘Ağlama Değmez Hayat’’ın olduğu 45’lik, 5 milyon satar! O artık bildiğimiz Neşe Karaböcek’tir. İlk Altın Plak ödülünü o zaman alacak ve sonra bunların sayısını 18’e çıkarıp, rekoru hálá kimseye kaptırmayacaktır.

Hemen hemen her tür müziği denemiş ve sayısız 45’lik plak, LP ve kaset/CD doldurmuştur. Ayrıca 11 sinema filminin başrolünde oynamıştır.
Ödülleri; 18 Altın 45’lik plak, 2 Altın Long Play, 1 Altın Bülbül (5 Adet Altın 45’lik yerine verilmiştir.) 2 Altın Kaset, 1 Altın Heykel, ve çok sayıda dergi, gazete, mecmua adına verilen ödüllerle sanat dünyasındaki rekorun sahibidir. Ayrıca Bing Crosby’den sonra dünyada en çok altın plak alan 2. sanatçıdır. 1981 yılında Altın Plak adlı müzik şirketini kurdu.
1991 yılında ikinci eşi Tevfik Yener ve oğullarıyla Amerika’da Newyork’a yerleşir. 20 sene orada kaldıktan sonra Türkiye’ye kesin dönüş yapar.
Neşe Karaböcek Mart 2011 de İstanbul’da da kendi yaptığı resimlerden bir resim sergisi açtı. Adı “Yeşil Elmas” olan Bitkiler ve vitaminler hakkında, bitkilerin, otların nasıl şifa kaynağı olduğunu, doğal güzelliği anlatan bir de kitap yazdı.



Oyunculuk kariyerini geride bırakıp ses sanatçılığına başlayan Neşe Karaböcek, Altın Plak gibi en prestijli ödülleri kazandı. Albümleri uzun süre yok sattı.


Yapımcısı Atilla Alpsakarya ile evlenen Neşe Karaböcek, Unkapanı’nda ortalama bir plak şirketi sahibi olan eşini, kazandırdıklarıyla Elenor Plak gibi ülkenin en büyük plakçılarından birinin sahibi yaptı.


18 yaşından küçük olan kardeşi Gülden’in ünlü olmasını istemeyen Neşe Karaböcek, kardeşine destek olmak şöyle dursun onu engellemeye uğraşıyordu. Ancak Gülden şarkıcı olup ünlenmekte kararlıydı. Bu konuyla ilgili anne ve babasını da yanına çeken Neşe, Gülden’in İstanbul’da yalnız kalmasına ortam hazırladı. stanbul’da tek başına, ailesinin sırtını döndüğü, 18 yaşından küçük bir genç kız olan Gülden’e elini eniştesi uzattı. O günlerde ışık zannettiği bu el, onun ve kardeşinin karanlığı olacaktı…


Neşe Karaböcek’ten boşanınca en önemli sanatçısını kaybeden ve ‘Karaböcek’ markasının Elenor Plak’a ait olduğunu iddia eden Atilla Alpsakarya, bu konuda elinden bir şey gelmediğini fark edince yeni bir plan yaptı. Neşe’nin kardeşi Gülden’e albüm yapıp parlatarak Neşe’nin boşluğunu dolduracaktı. Ancak bir şey eksikti, Karaböcek soyadı… Evsiz, parasız ve kimsesiz kalan Gülden’i evine alan ve ona bakan Alpsakarya, Gülden’in kariyerini inşa etmek için onunla evlenme kararı aldı.


Gülden evlilikten sonra artık Karaböcek soyadını kullanacaktı. Neşe’nin kardeşi olduğundan hem sansasyon olacak hem Karaböcek olması garipsenmeyecekti. Gülden Karaböcek kendini “zaten onunla yaşamaya başladıktan sonra insanların gözünde kirlenmiştim, adım çıkmıştı. Evlilik bir zorunluluk gibiydi. Hiçbir zamanla Atilla ile eş, sevgili gibi olmadık. Onu öyle görmedim. Hayat beni bu noktaya sürükledi” sözleriyle açıklıyor. 1975 yılında gerçekleşen evlilik uzun süre magazinin gündeminde kaldı. Ablası Neşe, tüm çevresi, ailesi Gülden Karaböcek’e sırt çevirdi. Gülden Karaböcek “yuva yıkan kardeş” olarak tanındı.



Kendisini çocukluktan beri yetiştirdiğini, analık babalık ettiğini söyleyen Neşe Karaböcek, onu ömür boyu affetmeyeceğini söylese de ikili birkaç kere barıştı, yeniden araları bozuldu.


44 yıllık küslük


Neşe Karaböcek'in son açıklaması ise tahmin edebileceğiniz üzere kendisinden 6 yaş küçük kız kardeşi hakkında. Neşe Karaböcek aynen şunları ifade ediyor: "O tatsız yaşanmışlığı herkes biliyor. Gülden ile 44 yıldır konuşmuyoruz. Benden hiç af dilemedi. Annemin cenazesinde karşılaştık. Hiçbir şey olmamış gibi bir iki şey konuştuk. Sonra ayrıldık. Affetmek Allah'a mahsus ama benim içim kaldırmıyor. Yüzüne bile bakamıyorum, bakmam..."



TÜRK SİNEMASINDA
BİR BAŞKA YASAK AŞK DAHA...




Yeşilçam'da, attığı yanlış adımlar yüzünden istediği noktaya gelemeyen Perihan Savaş ile "Ayağında Kundura" türküsüyle yıldızı parlayan İbrahim Tatlıses arasındaki ilişkide, ikisi de ayrı tellerden çalıyor denilmişti...

Sinema sanatçısı Perihan Savaş ve yıldızı bir anda parlayan, adından çok okuduğu türkü "Ayağında Kundura"yla tanınan ibrahim Tatlıses arasındaki ilişki, magazin dünyasında günün konusu...
Bizler bu beraberliğe "Yasak ilişki" diyoruz çünkü bu ilişki başladığında İbrahim Tatlıses evlidir, ve ikisi kız, üç çocuk sahibidir.
Perihan Savaş ise Yeşilçam'da yıllardır bocalayan, sinemamızda iyi bir yeri varken attığı yanlış adımlar yüzünden adı gün gün afişlerin altına inen bir yıldız. Filiz Akın'ın ayrıldığı eşi yapımcı Türker İnanoğlu'nun kardeşi, Berker İnanoğlu ile olan dört yıllık beraberliği nedeniyle, sinemada bırakın ilerlemeyi, olduğu yeri bile koruyamayan bir sanatçı.. Kısacası bir yasak aşktan kaçıp bir başkasına yakalanan Perihan Savaş ile bir anda sanat dünyasında düşlerinde bile göremeyeceği yere gelen İbrahim Tatlıses'in şu günlerde içtiği su ayrı gitmez.



Bu ilişkiye üzülen iki kişi vardır onların dünyasında. Biri İbrahim Tatlıses'in eşi Adalet Tatlıses. Ve ömrünü Perihan Savaş'a adayan, onu her yerde adım adım izleyen, kızını annelik içgüdüsü ile uyaran, ama uyarılarının sonucunu alamayınca da kahrolan Fahrunisa Savaş...
"Kızım evlensin, torunlarım olsun onlara ben bakacağım" derken gözünden dökülen yaşlara engel olamıyordu.. Anne yüreği bu, daha önce kızının yaşadığı bazı olayları görmüş, üzülmüş ama elinden birşey gelmemiş...
"Bak kızım" diyordu... Mecidiyeköy'deki evlerinin salonunda kızı Perihan Savaş'a... "Bu işi evladım olmayan birisi yapsa 'Allah canını alsın' derdim.. Allah İbrahim Tatlıses'i çocuğuna, karısına bağışlasın.. Bizden ırak etsin.. Bul bekar bir insan. Gençsin, tabii arkadaşların olacak onlarla birlikle mutluluğu ara.. Beni üzme bizim ailemize yakışmaz böyle şeyler... Senin için yıllarca saçımı süpürge ettim, bir an olsun yanından ayrılmadım.. Ama böyle dedikoduları istemiyorum ben,üzülüyorum" derken göz pınarlarında biriken yaşları avucunun içiyle siliyordu...

"Kendiliğinden bitecek..."

Perihan Savaş da üzgün, attığı yanlış adımın farkında. Ama kadınlık gururu ağır basıyor. "Anne bu ilişkide benim bir sorunum yok" derken gülümsemeye çalışıyor ama beceremiyor. "İnan ki benim İbrahim'le ilişkimde bir sorun yok. 'Karını boşa, beni al' da demedim ona. Demeye de hiç niyetim yok. Başımdan geçen acı bir tecrübe bunu bana öğretti, İbrahim'le film çevirirken başlayan bir yakınlaşma var aramda sadece. Zaman zaman beraber oluyoruz, ama bu, onun karısını boşayıp beni alacağı anlamına gelmez. Bu benim değil onun sorunu. Beni arayan o, eşiyle arasında bir problem varsa İbrahim halletmeli. Üzelme sen, bu ilişki şimdi var, yarın kendiliğinden bitecek. Benim için önemli olan sinema, kaybettiğim yılları geri getirebilirsem ne ala..."
Perihan Savaş arzulu. Berker İnanoğlu ile beraberken kaybettiği yılları kazanmak için atak üzerine atak yapmak amacında...
Perihan Savaş görüldüğü gibi inkar etmiyor İbrahim Tatlıses'le arasındaki ilişkiyi... Onun için bu gelgeç bir hevestir. Hiçbir zaman evliliğe gitmez.... Annesi kesinlikle tasvip etmiyor...
Peki ya İbrahim Tatlıses ne diyor? Deliler gibi aşık Perihan Savaş'a... Film setinde tanıdığı bu genç kıza kelimenin tam anlamı ile vurgun. Bir boşayabilse eşini nikahına alacak belki de...

 

 

Derleyen : Yağmur TANYILDIZ
Editör: TE Bilisim