Anne babamızı, akrabalarımızı, kardeşimizi biz seçemeyiz. Onlar ne hata yaparlarsa yapsınlar, biz ne kadar kırılırsak kırılalım, onların hayatımızda hep bir yeri vardır. Ben hep bunun için koşulları yaftalamışımdır. “Neden ailemizi, akrabalarımızı seçemiyoruz. Neden arkamızı dönüp gidemiyoruz” sonra döndüm baktım, çok sağlam dostluklar edinmişim. Bahsettiğim, üç beş günlük ya da sinema arkadaşlığı dediğimiz, sadece işi düşünce arayan, boş zamanları dolduran insanlar değil, 19 seneni birlikte paylaştığın, üzüldüğünde, sevindiğinde telefonda ilk onun numarasına sarıldığın, televizyon izlerken, komik bir sahnede ilk ona mesaj attığın; sırf o da gülsün diye, tatil arkadaşı olduğun, farklı takımları tutsan bile onunla maç izlemekten zevk aldığın, sabahlara kadar tavla oynayıp, her seferinde “Bir öncekinde ben seni yenmiştim” iddiasına girip, sayısız kereler aynı masada zar attığın, sabahladığın, kimsenin başına gelmeyecek hikayeler yaşadığın, sonu gelmeyecek yolları bitirdiğin insandan, yani ilkokul arkadaşından bahsediyorum...



Çok farklı bir duygu, 6 yaşından beri tanıdığım, okul önlükleriyle tanıyıp, arkasından duvağını tutmak çok farklı bir hismiş. 19 sene, dile kolay. Bugün eşler birbirleriyle 9 sene geçiremezken, ben arkadaşımın çocukluğuna, gençliğine, kadınlığına, ömrünün yarısından çoğuna şahit oldum. Eskiden, gelin olacağımız günlerin hayalini konuşurduk, sözler havada kaybolurdu, biz ertesi gün gene, ertesi gün gene, ertesi gün gene aynı sözleri havada buharlaştırırdık.



Şimdi herkes birbiriyle dost oluyor, şimdi herkes dostum dediğine, kankam, canım diyor. Oysa ne çok gülüyorum onlara, 19 sene biriktirmişim, 19 sene neye güldüğünü, gülerken aslında ne hissettiğini, hangi şarkıda hüzünlenip, hangi şarkıda dans ettiğini, menemeni yumurtasız yediğini, uyandığında güne ilk kola içmekle başladığı günleri, gece uyumadan önce son kez twitlerini okuduğunu, en az 10 saat uyumadan hayatta olsa bile, asla ayakta olamayacağını, bütün kış matem tutup bahar açtı mı nasıl beyazlara büründüğünü, belki kendinin bile bilmediği kendiyle ilgili o kadar çok şey bilirim ki, işte o zaman anlarım o benim gerçek dostumdur; çünkü neye güldüğünü değil, neye üzüldüğünü bilirim...



İlkokul arkadaşlığı ne demek bilir misiniz? Ayakların sıranın altında sallanırken başlar, sen ölene kadar seninle gelir. Çok değerlidir bir kere, çünkü kendinin bile unuttuğu şeylerin adını taşır. Silgisi bittiğinde onunla paylaşırsın, öğle tenefüslerinde onunla bahçeye çıkarsın, yemeğini onunla bölüşürsün, benim hiç kardeşim yoktu, ama çok değerli ilkokul arkadaşlarım vardı. Onlarla paylaşmayı, dörde bölmeyi öğrendim. İlkokul arkadaşınla sıra arkadaşı olursun; ödevini paylaşırsın, kızarsın, o zaman da defterini karalarsın, küstüm sanırsın, ertesi gün kendini aynı şiiri birlikte okurken bulursun, çok gariptir ilkokul arkadaşı olmak, büyürken, susarken, canın yanarken, ailenden olmayıp da, kanından olmayıp da, canından olan kişidir, o senin neye canının yandığını çok iyi bilir, suskunluğunun içindeki çığlıkları çok iyi duyar, görünmez duvarlarını çok iyi görür. İlkokul arkadaşı olmak, bulutlara verilmiş söz gibidir, belgesiz, imzasız bir ömür yanındayım dersin, anlaşmaya, maddelere gerek yoktur, zaman alır götürür, sonra da büyütür ve kendiliğinden geçer 19 yıl. Şimdi her şey, bütün dostluklar o kadar yüzeysel ki, hep bir çıkar, hep bir beklenti barındırıyor, oysa iyi dostlukların içinde işlem olmaz, onlar hesapsız kurulur.



20 Nisan’da farklı bir dünyanın kapısından içeri girecek, bir kez daha bilmesini istedim, bu yolculukta da yanındayım. Bilmiyorum, ilk defa size bir hikaye, bir makale yazmak yerine, çocukluğumu yazmak istedim, anılarımı değil, anılarımı paylaştığım kişiyi yazmak istedim, 19 senemi paylaştığım, hayatın bana hediye ettiği kardeşliği sizlere anlatmak istedim.



Arkadaş olmak, dost olmak, kanka olmak nedir bilmem, ama çok iyi ilkokul arkadaşlığı nasıl kurulur, onu iyi bilirim. Sağlam temelleri vardır, yalanlara değil, gerçeklere dayanır, inanmakta güvenmekte sıradanlaşır, çünkü tanırsın, aynada gördüğün kendine nasıl inanıyorsan, ona da öyle inanırsın.



Bir 19 yıl bitirdik, şimdi siz “Bu kadar şey söyledin, bir ismini söylemedin” diyeceksiniz. İsmi ben de saklı kalsın, yazının ilk paragrafında o kendi adını çoktan görmüştür bile. Biliyorum, önümüzde atlatılacak, yazılacak, gülünecek, eğlenilecek, kutlanacak çok seneler olacak. Dostluklar günü diye bir şey yoktur, ama her özel gününde dostun vardır.



Hayat kocaca bir derya, ancak sana ayna olanın yüzünde kendini görebilirsin. Kaybolduğunda, bir tek o yüz de kendini bulabilirsin. Gerçek dostun varsa, hayatındaki bütün aynalar kırılır; ayna sadece gösterirken, o bütün yolu seninle yürür. Her şeyin yenisi, dostun eskisi makbuldür.