Merhaba Mine Hanım, birçok televizyon dizisi ve tiyatro oyunlarıyla sizi tanıdık. Mimar Sinan Güzel Sanatlar’dan mezun olduktan sonra tiyatroyla sektöre giriş yaptınız. Yine bir tiyatro sahnesindeyiz. Gate Production yapımı Ölüm Tuzağı oyunu için hazırlanıyorsunuz.

21 Mart gecesi Prömiyerimizi yaptık. Ölüm Tuzağı bizi çok heyecanlandıran bir oyun. Çok tatlı ve deneyimli bir ekiple beraber çalışıyoruz.

Ölüm Tuzağı, söylerken biraz ürkütücü geliyor. Seyrederken de böyle olacak mı?

Biraz ürkütebilir, ama çok değil. Şunu söyleyebilirim ki; çok sürükleyici ve sürprizli bir oyunumuz var.

Oyunun içindeki karakterinizden biraz bahseder misiniz?

Ben oyunun içinde yazarın karısını oynuyorum. Bu öyle bir oyun ki, karakterle ilgili söylediğim tek bir şey bile oyunun ana hatlarından birini deşifre edebilirim. O yüzden çok fazla ipucu vermek istemiyorum.

Mine ile karakter arasında ortak bir özellik var mı?

Ölüm Tuzağı daha önce filmi çekilmiş, defalarca oynanmış bir oyun. İçinde çok fazla sürpriz olduğu için teklif gelince çok fazla düşünmedim. Oynadığım karakterle çok fazla ortak yönüm yok. Zaten ben oynadığım karakterlerle ortak bir yönümün olmasını sevmiyorum. Oynadığım karakterlerin benim karakterimin dışından olması beni daha hoşnut ediyor.

Tiyatro hayatınızın merkezin olmuş. Şu an bu sahnede olmak, size neler hissettiriyor?

Şöyle bir düşünüyorum da; bu yaşımdan tekrar geri dönüp lise yıllarına bakma şansım olsa, şimdiki düşüncemle, yine oyuncu olurdum, yine sahnede olurdum. Başka bir meslek düşünemiyorum.

Sanatın içinde olmak mı sizin için daha önemli yoksa oyuncu olmak mı?

Ben hem yazarlık hem yönetmenlik alanında çalıştım. Tiyatro sanatı geniş bir çerçevedir ve her alanında var olmak çok keyiflidir.

Oyunculuk sizin için bir çocukluk hayali miydi?

Evet, çocukken gittiğim oyunlarda, sahneden çok oyuncuların kuliste neler yaptığını merak ederdim. Orada olmayı, onları ben karşılamayı hayal ederdim. İlkokuldayken oyunlar yazıp, o oyunları da yönetirdim. İnsanları karşıma dizip, onlara roller verirdim. Çocuklar evcilik oynar, benim de oyunum tiyatroydu.

Sonra aileniz mi keşfetti oyuncu olmak istediğinizi?

Ben lisedeyken teknoloji o kadar gelişmiş değildi. Televizyondaki sesleri teybe alırdım, sonra oradaki kadının repliklerini bir yere yazıp, kendim konuşurdum. Konservatuarda tiyatro eğitimi verildiğini öğrendikten sonra ailemin karşısına çıkıp, “ben oyuncu olmak istiyorum” dedim.

Devlet tiyatrosu disipliniyle kariyeriniz başladı. O günün şartları, o günün hocaları ve oyunları farklı iki zaman dilimi gibi... Devlet tiyatrosu kökenli olmak sizin bugünkü oyunculuğunuzu nasıl etkiledi?

Devlet Tiyatro’su başladığım yıllarda da ve şimdi de gerçek bir disiplinle çalışan, son derece profesyonel bir kurumdur. Dolayısıyla bizler de o disiplinle yoğrulduk.

Televizyon dizilerinde de severek sizi izliyoruz. En son Kara Tahta dizisinde izledik. Sizi bu hikayenin içinde etkileyen şey neydi?

Oynadığım karakter çok güçlü bir kadındı. Eşini, o anda hiçbir işi olmamasına rağmen, çocuğunu arkasında bıraktığı için terk edebilmesi ve o güçlü karakteri gösterebilmesi beni çok etkilemişti.

Bir hikayenin içinde sizi etkilemesi için, o heyecanı hissetmek için aradığınız duygu nedir?

Öyle bir spesifik duygu aramıyorum. Ben sıradan olmayan rolleri seviyorum. Mutlaka o karakterin hikayesinde ilgi çekici bir yanı olması lazım.

Hem annelik hem oyunculuk... İkisi de artık sizin bir uvzunuz gibi bu yolculuk sizi yordu mu?

Zaman zaman yorucu oluyor. Bir oyunu çalıştığınız zaman her şeyinizle çalışıyorsunuz. Sabah 9, akşam 5 işi gibi bir meslek değil bizimki. Eve gittiğinizde de, yemek yaparken de çalışıyorsunuz. Ben televizyonda bir şey seyrederken aslında sahneyi kafamda döndürürüm, karakterime çalışırım. Oyunculuk, hayatın konsantre noktasını kaydırıyor. Anne olduktan sonra sahnede olmak, provaları birlikte sürdürmek zor oluyor.

Annelik Mine Tüfekçioğlu’nu nasıl bir dönüştürdü? Anne olduktan sonra keşfettiğiniz bir özelliğiniz var mı?

Daha duyarlı oluyorsunuz. Benim bir kızım var. Kız çocuklarına karşı daha sevecen oldum. Kızım Tılsım bir yaşındayken, bir yaşındaki çocuklara daha çok ilgi gösteriyordum, beş yaşındayken, beş yaşındaki kız çocuklarına daha çok ilgi gösteriyordum. Şimdi genç bir kız oldu, artık gençlere ilgi ve şefkat gösteriyorum. Annelik merhamet duygunuzu arttırıyor.

Günümüzde oyuncu olmak isteyen birçok genç var. Sizce oyunculuğun bu kadar popüler bir meslek haline gelmesindeki en büyük unsur nedir?

Televizyon dizileri. Gençler sanıyorlar ki, basitçe, birkaç kurs alıp oyunculuk yapabilirim, televizyonda oynarım, beni keşfederler ve ben bu işten çok para kazabilirim gözüyle bakıyorlar. Tabi ki herkes için bunu demiyorum, ama böyle bakan bir kesim var. Oyunculuk o kadar basit bir şey değil, oyunculuk evde bir komedyenin veya herhangi birinin taklidini yapmaya benzemez. Oyunculuk tüm hayata yayılan, disiplin gerektiren bir meslek, bunun derinliğini bilmedikleri için böyle düşünüyorlar.

Bu popülerlik sizce mesleğe artı mı kazandırdı yoksa kendinden eksiltti mi?

Artıları da eksileri de var. Yeterli eğitim almadan sahneye çıkan gençler iyi işler çıkaramıyorlar, ama çok iyi işler çıkaran, sürekli işsiz kalan gençlerimiz de var. Çok fazla oyunculuk okulu, kursu var. Dolayısıyla her yıl çok fazla oyuncu sektöre atılıyor, ama bu oyuncular içinde gerçekten iyi olanlar ayırt edilemiyor. Ben o gençlere de çok fazla üzülüyorum. Ben konservatuardayken eleme vardı. “Hadi çocuğum sen oyuncu olamazsın” denirdi. Şimdi öyle bir şey yok. Mezun olmuş, oyunculuk mesleğine katılmış, ama ilerleyemeyen bir genç haline gelecek. Bırakın sektörü ben bireysel olarak da doğru bulmuyorum.

Yarın sabah uyandığınızda dilediğiniz ilk şeyin gerçekleşeceğini bilseniz aklınızdan ilk ne geçerdi?

Tek bir şey seçme hakkı elbette beni zorlardı çünkü her ne olursa olsun o hakkımı kızım için kullanırdım.