İtilaf devletleri dünyayı paylaşmak için kendi aralarında dayanışma yaparak en fazla da Osmanlı Devleti toprakları üzerine saldırmışlardı. İşte

İtilaf devletleri dünyayı paylaşmak için kendi aralarında dayanışma yaparak en fazla da Osmanlı Devleti toprakları üzerine saldırmışlardı. İşte bu cephelerden en önemlisi de Çanakkale idi. Çanakkale’ye bütün sömürge askerleri ile acımasızca saldıran İngiltere “Çanakkale geçilmez” sözünü söylemek zorunda kaldığı için de bu yenilgiyi bir türlü hazmedemiyordu. Bu yenilgiyi kabullenmek için de zaman zaman ilahi güçlere bağlamak istiyorlardı. Mesela bir tümen askerin yenilgisini bulutlar içerisinde şöyle anlatırlar: 21 Ağustos 1915 sabahı. Şafak harekâtı başlamıştı. İngilizler’in 163. Tümeni ilerliyordu. Fakat daha 900 m. ilerlemişlerdi ki, Türk askerlerinin yoğun ateşi karşısında kaldılar. Artık bir adım bile ilerleyemiyorlardı. Fakat aynı durum İngiliz Alayına ait 4. Tabur için geçerli değildi. 163. Tümenin sağ yanında yer alan bu birlik, fazla bir karşılık görmeden ilerliyordu. Türkler için, kritik bir durum oluşmuştu. İlerleyen İngiliz birliği, önlerindeki tepeyi aşarsa, Türk birliklerini arkadan çevirebilirdi. Bu durumda, Türklerin sonu olurdu. Albay Sir Beauchamp komutasında, 267 askerden oluşan birlik; önlerinin açık olmasından yararlanarak, hızla ilerlemeye başlarlar. Hedef 60 numaralı tepeyi ele geçirmek. Birlik, hızla önlerinde bulunan tepeye doğru tırmanmaya başlar. Halbuki tepenin üzerinde garip, gri tonlarda, mantar gibi bir bulut vardır. Sanki taarruza geçen düşmanı bekliyordu. Birliğin son askeri tepeyi tırmanıp, bulutun içinde kaybola kadar hiçbir şey olmadı.  Son asker de, bulut tabakası ile kaplandığında, bulut yükünü almış bir gemi gibi hareketlendi. Sonra ise, ufukta kayboldu. Evet, savaş sonrasında bu tabur kayıp veya yok edilmiş sayıldı. İşgal kuvvetleri komutanı General Hamilton; bu kaybolan birlik hakkında çektiği telgrafta; bunların önüne düşmanı yani Türk’leri katmış hızla ilerlediklerini, daha sonra ormanlı bölgeye hücum ettikten sonra gözden kaybolduklarını şöyle anlatır: “O gün Kraliyet Alayı taze kuvvetlerle bu saldırıda görev aldı. Sağ cenahta yer alan bu alay, daha az bir mukavemetle karşılaştığı için hızla ilerlemeye başlamıştı. Alay, Azmak Deresi’nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağrılı mevkiinden Damakçı Bayırı'na doğru yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Tepenin üzerinde garip, soluk renkte bir bulut durmaktaydı. Alay, sol taraftaki Ağıl Dere’ye inmeden tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldular. Yani alanda askerlerin Mestan Tepe’den şaşkın bakışları arasında 7-8 değişik bulutla daha birleşerek Trakya istikametine doğru uçup gittiler. Orada bulunan 267 İngiliz askerinden hiçbirinin izine bir daha rastlanamamıştır.” 267 askeri bulut kapmış ve sonra çekip gitmiş. Hayır. Aslında Gelibolu’da yaşananlar tamamen gerçeklerle bağlantılı olarak dolu dolu yaşanmıştır. Ama insanların ve özellikle daha önce hiçbir savaş tecrübesi olmayan ve savaşı burada görerek büyük şoklar yaşayan Anzakların; bu tür yakıştırmalar yapması, içinde bulundukları psikolojiyle gayet uyumludur. Korkuyorlardı, karşılarında düşman kabul ettikleri Türkler’in; gerek silah, gerek teçhizat, gerek yiyecek ve diğer tüm bakımlardan, işgal için gelen kuvvetlerden daha zayıf olduklarını biliyorlar ama bunları nasıl yenemediklerini asla düşünemiyorlardı. Anzak koyunda tam ufuk hattında bir kaya çıkıntısı vardır. Anzaklar, bu çıkıntıyı Mısır’daki Sfenks heykeli olarak değerlendirmiş ve bunun Türk’leri koruduğuna da inanmışlardır. Yani; akılları bazı şeylere kesmeyince, çareyi değişik fikirler üreterek bulmaya çalışıyorlardı. Biz bunları her türlü imkânlara rağmen yenemiyorsak, bunların kesin doğa üstü güçleri olmalı diye düşünmüşlerdi. Aslında bizi – Türkleri - yenememelerinin tek nedeni, biz Tükler’in vatan sevgisi, gelecek nesillere, bu vatanı işgal altında değil de, özgür olarak bırakma özlemidir.  Bu tür, kaybolduğu düşünülen birlikler ise; ormanlık alanda, bölgeyi kendilerinden daha iyi bilen Türk birlikleri tarafından, imha edilmiş olmasıdır. Generalin dediği üzere ormanlık alan, Anzak askerlerinin dediği üzere dere yatağı. Her iki arazi yapısı da, saldıran değil savunan askeri birlikler için ideal ve avantajlıdır.  Yani; sonuçta, bu 267 kişilik askeri birliğin göğüs göğüse mücadele eden Türk askerleri tarafından ortadan kaldırıldığı kesindir. Peki neden bulunamadı?  Gelibolu’da cenaze bulmak mümkün mü idi acaba?  Cenazesi bulunamayan, adı bilinemeyen, milliyeti dahi bilinemeyen yüzbinlerce insan, o toprakların altında yatmaktadır. 267 kişi nedir ki? İşte İngiliz komutanı bu yenilgiyi kendine mal etmek yerine Tanrı’ya havale edip hem askerlerini kutsamış oluyor hem de yenilgisine efsanevi bir değer yüklüyordu. Allah aşkına  basbayağı yenilmiş olan bir İngiliz ordusu vardı. Komutan ise bir türlü Türk’ün zaferini kabullenemiyordu! Sonuç; İngilizler’in bu efsanevi yalanı bir tarafa bırakıp, Gelibolu’da canını dişine takan ve büyük bir mücadele örneği veren Ata’larımızı rahmetle analım, ama onların başarılarını, bilek zoruyla kazandıkları başarıları, düşmanların uydurdukları efsane ve masallar dinleyip başka yönlere çekmeyelim. Bunu yaparsak işte o zaman atalarımıza büyük saygısızlık yapmış oluruz!