1915’te Yahya Kemal Beyatlı çok sevdiği bir arkadaşına sorar. “Devletin çekildiği yerlerde Türklüğün tükendiğini görmüyor muyuz?”… Evet,

1915’te Yahya Kemal Beyatlı çok sevdiği bir arkadaşına sorar. “Devletin çekildiği yerlerde Türklüğün tükendiğini görmüyor muyuz?”… Evet, Dünya tarihi gösteriyor ki devletin olmadığı yerlerde halk dağılıyor ve zaman içinde asimile oluyor.

Yine aynı yıllarda bir gazeteye, Kadıköy’den telgraf gönderen kadınlarımız “Milli hukukumuzu ve ismetimizi muhafaza edecek hükümet ve erkek yoksa biz varız” dedi… Ah şu Türk kadınları, hanların hanı yani “Hanım” ünvanı hakkıyla almış, genlerinden gelen müthiş güç ile gözünü budaktan sakınmayan Türk kadınları… Bu mektup ile; devletin adeta garantisi olduklarını ne de güzel anlatıyorlar. İşgal koşullarında, Türklerin cayır cayır yanan yüreklerine ne de güzel su serpiyorlar. O dönemde moralsiz milleti ayıltıp, kendine getiriyorlar.

Peki, Devlet neden bu kadar önemli?

Çünkü devlet bir arada tutar… Halkın sosyal refağını sağlar. İç düzeni sağlar. Kurallar koyar. Bu kuralları düzenler. Fiyat istikrarı sağlar. Mesela borsa takip eder gibi benzin fiyatı inip çıkmaz, takip edilmez. Yetkilendirir, güçleri ayırır, tek elde gücü biriktirmez. Otokontrolleri vardır. Birçok delegasyon sistemi ile işler denetlenir ve sonuca ulaşılır. Birçok fikir alır-verir. Aynı fikirleri söyleyenleri değil, farklı fikir söyleyenlere kulak kabartır. Ve yeniden düzenler… Farklı fikirler sistemi geliştirir. Yine mesela çarkları sağlıklı çalışan devletlerin hapishaneleri bomboştur. Gardiyanlar sinek avlar.

1920 sonrası birçok ulusun işgalinden kurtulmuş, çok fazla işgal, mandacılık tecrübesi kazanmış ve buradan sağsalim çıkabilmiş bir milletin kurduğu devlette çok fazla kontrol noktası geliştirildi. Tekrar aynı şeylerin yaşanması istenmiyordu. Vatan ve Millet her adımda ön planda tutulmuştu.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlar Kurulu, Meclis, Anayasa mahkemesi, Sulh mahkemeleri ve muhalif partiler temel otokontrol mekanizmasını oluşturdu. Böylece toplumsal korunma kalkanı da oluşmuştu. Ve tek hakim millet olacaktı.

Bu durum bürokrasi getirse de milletin bekâsı için çok önemliydi. Devlet’in bürokrasi yaklaşımı ile holdinglerin İSO, EFQM, kalite yaklaşımları ile eşdeğerdir. Kırtasiye getirir ama korur… 

Fatih Sultan Mehmet, Molla Gürani’ye demedi mi; Bilmeden halkıma yanlış yaparsam beni bile tanıma… Özellikle silahlı kuvvetler, tarihimizde en önemli devlet otokontrol mekanizmamızdır.

Otokontrol, bir konunun tekrar tekrar düşünülmesini sağlar. Eleştiri sağlar. Farklı fikirlerin gelmesini sağlar. Konu hakkında beyin fırtınası sağlar. Konu gelişimi sağlar. 

“Ben söyledim olacak” olamaz. Yavaş ilerler ama millet için ilerler… Şahsi menfaatlerin hepside bunca “elekte” elenir, gider… Devlet’in tüm emareleri sağlıklı çalışıyorsa yandaş olmaz. Herkes vatandaşdır.

Maalesef günümüzde şikeler, kumpaslar, ardı ardına gelen aldanmalar, özürler otokontrol mekanizmalarımıza zarar verdi. Arazi ve binaları satıldı.

Bugün ise gündemimiz bir diğer otokontrol mekanizması; muhalefet… Meclis’e girmiş, halkın oyunu almış, halk “Git meclise gir, orada kendi fikirlerini, eleştirilerini sun” demiş. Yani seçmenler, sunulan fikirlere farklı bakış açıları, fikirler getirilmesini istemiş. 

Ve bugün tamda bunun için muhalefet eleştiriliyor. Bir otokontrol mekanizmasının daha susması isteniyor.

Dedik ya; Devlet olabilmektir, bizleri koruyup kollayacak olan… Devlet’e sızanları bitiremezsin, otokontroller olmadan… 

Ve bu farklı güçlerin mutabık kaldığı son noktada, konsensüsta, milletin birliği doğar…

Unutmayalım ki yapısal bozukluğun yaşandığı devletleri, başka devletler kıskanmaz… 

Bu “kıskanıyorlar bizi” söylemleri medyada sıklıkla dile getiriliyor. Havaalanı ve köprü kıskançlığı falan… Diğer devletler ya da Avrupa belki endişe edebilir. Muhtemelen zayıflıktan faydalanıp işgal etmek isteyebilir ama kıskanmaz…

Devletimizin yorgun düştüğü, şehrin anahtarını İngiliz’lere teslim edildiği o 1915’li yıllarda bir şey daha olmuştu. İngilizler Ayasofya’ya çan takmak istediler… Halk ayaklandı. Ayasofya’ya yürüdü. Silahlarını Ayasofya’nın avlusuna çattı. Korumaya aldı. Devlet’i yoktu ama halk kendi imkânları ile olabildiğince mücadelesini veriyordu.

Yine bugünlerde uzun zamandır dillendiremedikleri “Kudüs’ün İsrail’in başkenti olma” meselesi tekrar dünya gündemine oturdu. Yani Kudüs’e çan takacaklar… Peki yıllardır dillendirilememiş bu mesele, neden bugün dillendiriliyor?..