İSTANBUL -


Nükleer anlaşmanın devamlılığı için ABD'nin ileri sürdüğü "İran'ın balistik füze faaliyetlerini durdurması" şartı, nükleer anlaşmanın geleceğini zora sokarken yaptırımlar nedeniyle ekonomik kriz içindeki İran'ın alacağı karar merak ediliyor.


Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi (ABD, İngiltere, Çin, Fransa, Rusya) ve Almanya ile İran arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmada kritik bir sürece girildi.


Her fırsatta İran’la yapılan anlaşmadan rahatsızlığını ifade eden ABD Başkanı Donald Trump, 12 Mayıs günü anlaşmayla ilgili son kararını açıklayacak. Ekim ayında anlaşmayı son kez uzattığını duyuran Trump, o günden bugüne İran aleyhine diplomasi çalışmalarına hız verdi. Trump'ın, kampanya döneminden itibaren sert ifadelerde eleştirdiği nükleer anlaşmadan ayrılacağına kesin gözüyle bakılırken, ekonomik sorunlarından nükleer anlaşmayla çıkış yolu arayan İran’ın bu aşamada ne yapacağı merak konusu. Trump, anlaşmanın İran'ın nükleer programını engellemekte yetersiz olduğunu ifade etmesinin yanı sıra Tahran'ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki doğrudan veya dolaylı askeri varlığını çekmesini, füze faaliyetlerinin de durdurmasını istiyor.



Batı İran'ın füzelerinden tedirgin


Kimyasal, nükleer ve biyolojik başlık taşıyabilme kabiliyetine sahip balistik füzeleriyle Avrupa’nın birçok noktası, Asya ve Afrika'nın büyük bölümü ve Ortadoğu'yu vurma potansiyeline sahip İran'ın bu kapasitesi, başta İsrail olmak üzere bölge ülkeleri tarafından tehdit olarak algılanıyor.


İran yönetimi yaklaşık 30 yıldan bu yana Rusya ve Kuzey Kore'den aldığı destekle menzili 300 ile 3 bin kilometre arasında değişen Şahab, Siccil, Kadr, Kıyam, Aşura, ve Hurremşehr gibi balistik füzeleri geliştirdi. Tahran makamları tarafından teyid edilmese de ABD askeri makamları, İran'ın Rus uzmanlarla 10 bin kilometre menzilli Şahab-6 füzesini geliştirmesinden endişe duyuyor. ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Ajansı Direktörü Lowell E. Jacoby, 2005 yılında yaptığı açıklamada, İran'ın 2015 yılında kıtalar arası balistik füze yapabilecek güce ulaşabileceğini söylemişti.


İran-Irak savaşında silah ambargosu nedeniyle savunmasız kaldığını öne süren Tahran yönetimi, 8 yıl süren savaşta yaşadıkları tecrübeler neticesinde edindikleri füzeleri tartışma konusu dahi yapmak istemiyor.


İran Lideri Ali Hamaney'in Devrim Muhafızları Temsilcisi Abdullah Hacı Sadıki yaptığı açıklamada, İran düşmanlarının İran'ın füze faaliyetlerini durdurmalarını ancak 'rüyalarında görebileceklerini' ifade etti.


Yaklaşık 23 ay süren nükleer müzakerelerde dönem dönem gündeme geldiği öne sürülen füze konusu, füzeleri elinde bulunduran Devrim Muhafızlarını ve onlara yakınlığıyla bilinen muhafazakarları tedirgin etmiş, başında Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in bulunduğu İran müzakere heyetini konuyla ilgili açıklama yapma durumunda bırakmıştı.


Öte yandan İsrail ve Suudi Arabistan da her fırsatta İran’ın balistik füzelerinin ulusal güvenliklerini tehdit ettiğini dile getirdi.


Tahran yönetiminin bu konudaki kararlı açıklamaları da İsrail ve müttefiki ülkelerde hem “İranfobia”nın güçlenmesine hem de “İran, füze faaliyetleri durdurmalı” söyleminin güçlenmesine neden oldu. İngiltere, Almanya ve Fransa bir taraftan 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın korunması gerektiğini söylerken diğer taraftan İran’ın füze faaliyetlerini durdurmasını tartışmaya açarak nükleer anlaşma maddeleri arasında yer alması gerektiğini gündeme getirdiler.



İran karşıtı cephe genişliyor


Trump, İran'a karşı tedricen sertleşen politikasının son tezahürleri olarak dışişleri bakanlığına İran’a karşı sert açıklamalarıyla tanınan eski CIA Başkanı Mike Pompeo ve ulusal güvenlik danışmanlığına İran rejimine karşı mücadele eden muhalif gruplardan Halkın Mücahidleri Örgütü'nün toplantılarında boy gösteren John Bolton’u getirdi. Yakın zamana kadar nükleer savaşın eşiğinde oldukları düşünülen Kuzey Kore ve Güney Kore’nin barış görüşmeleri için bir araya gelmesi, Trump’ın İran’a yönelik baskılara odaklanacağı şeklinde değerlendirmelere de yol açtı.


Ayrıca Fas'ın sürpriz bir kararla "Hizbullah örgütü ile Polisario Cephesi arasındaki ilişkinin ülke güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiği gerekçesiyle" İran ile diplomatik ilişkilerini kestiğini duyurması, Katar'ın bu kararı desteklediğini açıklaması, İran üzerinde uygulanan psikolojik baskıyı belirginleştirdi.


Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita yaptığı basın açıklamasında, Fas'ın, Lübnan merkezli Hizbullah örgütü ile Polisario Cephesi arasındaki ilişki sebebiyle İran'ın başkenti Tahran'daki elçiliğini kapatma kararı aldığını ve İran Büyükelçisinin de ülkeyi terk etmesini istediğini belirtti. Burita bu adımın, "İran destekli Hizbullah örgütünün Polisario Cephesi ile ilişkileri sebebiyle" atıldığını, ellerinde "Hizbullah liderlerinin Polisario'ya fon sağladığı ve onlara eğitim verdiği" yönünde deliller bulunduğunu söyledi.



Almanya ve Fransa’dan farklı açıklamalar


Trump’ın nükleer anlaşmayla ilgili kararını açıklamasına iki haftadan az bir süre kalmışken anlaşmaya imza atan ülke diplomatlarının baş döndüren diplomasi trafiği de dikkati çekiyor. Anlaşmanın iptal edilmesi yerine Trump yönetiminin beklentilerini karşılayacak düzenlemeler yapılması arayışlarının odağında ise “İran’ın füze faaliyetlerini durdurulması” konusu yer alıyor.


Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 19 Nisan günü Berlin’de Almanya Başbakanı Angela Merkel’le bir araya geldi. Basın toplantısında Merkel, İran konusunda Fransa ile yakın işbirliği içinde olduklarını, İran'ın balistik füze programının endişe verici olduğunu, bu konuda Fransa ile ortak tutum sergileyeceklerini kaydetti. Macron ise İran ile ilişkilerde bir sorun yaşanmaması için AB bünyesinde görüşmelerin gerekliliğini, İran konusunda İngiltere ile de ortak bir tutuma sahip olduklarını belirtti.


ABD’de resmi temaslarda bulunan Macron 24 Nisan Salı günü Trump’la görüşmesinin ardından, özetle; Trump’ı nükleer anlaşmaya bağlı kalmaya ikna edemediğini açıkladı. Macron, anlaşmanın bütünüyle iptal edilmesi yerine anlaşmada değişikliklere gidilmesi gerektiğini söyledi. Macron’un tavsiyeleri arasında, İran’ın 2025 yılına kadar nükleer faaliyetlerden el çekmesi, uzun vadede de nükleer programa sahip olmaması, füze faaliyetlerini durdurması ve Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’daki doğrudan veya dolaylı askeri varlığına son vermesi bulunuyor.


Macron’un ardından 27 Nisan’da Merkel ABD’de Trump’la görüştü. Trump, Merkel’le düzenlediği ortak basın toplantısında, İran'la nükleer anlaşmanın kaderinin yakında belli olacağını belirterek "Bu kanlı rejimin nükleer silahlara yaklaşamayacağından emin olmalıyız." dedi. Merkel ise "Almanya NATO içerisinde her zaman güvenilir bir ortak olmaya devam edecektir. İran'ın nükleer silah yapmasına, terörizme, Suriye ve Irak'ta DEAŞ'a karşı birlikte savaşıyoruz. Birbirimize bağlıyız." değerlendirmesini yaptı.


Bu arada Macron'un Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le telefonda görüşmesinin ardından her iki ülkenin nükleer anlaşmaya riayet edileceklerini ifade etmesi, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un çark etmesi şeklinde değerlendirildi.


Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail istihbaratının İran'ın nükleer silah üretmek için gizli bir program üzerinde çalıştığına dair delillere ulaştığını iddia etti. Netanyahu, Tel Aviv'de düzenlediği basın toplantısında, İsrail istihbaratının "İran nükleer programı hakkında 183 CD'de dosyalanmış 55 bin sayfa gizli bilgiye" ulaştığını söyledi. "İran, askeri nükleer programa sahip olmadığını söylerken dürüst değildi." ifadelerini kullanan Netanyahu, İsrail istihbaratının ulaştığı on binlerce belgenin, İran'ın nükleer silah üretmeye çalıştığını ortaya koyduğunu savundu.


İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, "Tahran yönetiminin nükleer silah üretmek için gizli bir program üzerinde çalıştığını" iddia eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu "yalancı çoban" olarak nitelendirdi. Zarif, bahse konu iddiaların daha önce Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından araştırıldığını ifade etti. Nitekim İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi "Netanyahu, İran'ın nükleer anlaşmayı ihlal ettiğine dair hiçbir delil sunamadı" başlığını kullandığı haberinde belgelerin çoğunun 2011'de Uluslarası Atom Enerjisi Kurumu tarafından yayınlanan belgeler olduğunu öne sürdü.



İran’da hayal kırıklığı


Yaklaşık 23 ay süren nükleer görüşmelerde 2015 yılının temmuz ayında anlaşmaya varılması bir süredir ekonomik yaptırımlar altında ezilen İran için ümit olmuştu. Ekonomik yaptırımlar kalkacak, İran, petrolünü herhangi bir engel olmaksızın satacak, uluslararası bankacılık sistemine entegre olunacak ve rahatlıkla para transferi yapılabilecekti. Gerçi bu beklentilerin bir kısmı gerçekleşti. Ekonomik yaptırımlarla birlikte 1 milyon varil seviyesine gerileyen petrol satışı, 2 milyon 500 bin civarına yükseldi. İran, Hindistan ve Çin gibi ülkelerde kalan petrol paralarının bir kısmı da tahsil edildi.


Avrupa ülkeleriyle İran arasındaki ticaret hacmi katlandı. Fakat durum İran’ın istediği gibi olmadı. ABD verdiği sözleri yerine getirmedi. Bu süreçte bir dizi yeni yaptırımı uygulamaya koydu; uluslararası bankacılık sistemini İran aleyhine kilitledi. İran’da ekonomik kriz derinleşerek devam etti. İran’da piyasalar, kısa süreli psikolojik rahatlamanın ardından tekrar daralma eğilimine girdi. İş yerleri art arda kapanırken, işsizlik tırmanmaya başladı, döviz kuru tarihi rekorlara koştu. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, anlaşmanın imzalandığı günlerde ABD özelinde Batı’yla ilişkilerin yumuşamasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor, bunun ülkesinin ekonomisine katkı sağlayacağını belirtiyordu.


Yine birçok ülke yöneticisi, nükleer anlaşmayla ekonomik yaptırımların kalkacağını umarak İranlı yetkililerle görüşmek yapıyor, anlaşmalar imzalıyorlardı. Fakat şirketler ABD’nin yaptırımlarından etkilenmemek için İran’la ticari görüşmelerini icraata geçirmediler. İran her fırsatta ABD’yi anlaşmayı çiğnemekle suçladı. Anlaşmaya imza atan diğer ülkelere, ABD’yi anlaşmaya bağlı kalma konusunda ikna etmeleri çağrısında bulundu. Tahran yönetimi, taahhütlerini yerine getirmeyen ABD’nin anlaşmaya imza atmış olmasının bir manası olmadığını belirtiyordu.


Trump’ın tehditleri karşısında savunmaya geçen İranlı yetkililer, önceleri ABD’nin nükleer anlaşmadan çıkması durumunda dahi kendilerinin anlaşmadan çıkmayacaklarını duyursalar da daha sonra anlaşmadan ayrılabileceklerini hatta bununla yetinmeyerek Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’ndan dahi çekilebileceklerini açıkladılar. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, ABD’nin anlaşmadan çekilmesi durumunda İran’ın da anlaşmaya bağlı kalmayacağını açıkladı. İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Başkanı Ali Şemhani ise böyle bir durumda NPT’den dahi çıkabileceklerini belirtti.



Tahran'ın karar anı


İran’ın ABD’nin giderek artan baskıları karşısında ne yapacağı merakla bekleniyor. ABD'nin, ekonomik yönden köşeye sıkışmış İran’ı rahat bırakmayacağı, İsrail’i koruma gerekçesiyle İran’ın füze faaliyetlerine son vermesi konusunda ısrar edeceği gözleniyor.


Ali Hurrem, Ali Bigdeli, ve Feridun Meclisi gibi bazı diplomatlar ve uluslararası siyaset uzmanları, İran’ın nükleer anlaşma ve NPT’de kalmasını umanlardan. İran’da ABD’nin anlaşmadan çıkması sonrasında dahi her şeye rağmen anlaşmada kalınması gerektiğini savunanlar, uluslararası düzeyde “barışçıl nükleer faaliyetlerin” sürdürülebilir olma hakkından vazgeçilmemesi gerektiğini öne sürüyorlar.


Suriye'deki karışıklığın bir benzerinin ülkelerinde yaşanmasını istemeyen İran halkı, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi rejimle olan problemlerini ertelese de ülkedeki yolsuzluk, işsizlik ve ekonomik kriz bir anda rejim karşıtı gösterilerin meydana gelmesine sebep olabilmekte. Bu şartlar altında İran yönetiminin Trump'ın ısrarlı girişimleri karşısında pazarlık masasına füzeleri getirip getirmeyeceği kararı sadece İran'ı değil bölgeyi de etkileyecek potansiyel sahip.

Editör: TE Bilisim