Aslında Batı Dünyası için problem 1071’de başlamıştı… Bilindiği gibi Türklerin Batıya olan  yürüyüşleri sürecinde Anadolu’ya girmesine, Rumeli’ye geçmesine, Balkanlar’ı almasına  İstanbul’u  fethetmesine ve Avrupa içlerine doğru ilerlemesine engel olamıyan  Batı Düyası (Avrupalılar), 600 yıl boyunca Türkler’in ilerleyişi karşısında hep gerilemişlerdi.

1683  2.nci Viyana kuşatmasında  Osmanlı ordusunun yenilmesi sonucu  yeni bir safha başlatan Avrupalılar’ın  amaçları; Balkanlardaki  Hristiyan milletleri Osmanlı Hakimiyetinden kurtarmak ve Türkler’i Balkanlar’dan atmak, İstanbul’u Türklerin elinden almak, Asya topraklarında da azınlıkları bağımsızlıklarına kavuşturmak ve Anadolu’dan Türkleri çıkararak, topraklarını paylaşmak, ana başlıklarıyla belirlenmişti.

Batı Dünyası, bu planı adım adım gerçekleştirirken İç isyan ve savaşlarla gücünü yitirmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk ve Müslüman halkı, 18.nci yüzyıl boyunca Balkanlarda ETNİK TEMİZLİĞE kurban edilmekte ve insanlık tarihinin gördüğü en büyük vahşetin sonucunda 550 yıllık anavatanlarından koparılmaktaydılar.

Türk ve Müslümanlara uygulanan Etnik temizlik,

1804 yılında başlayan ve 1812’de Bükreş Antlaşmasıyla  muhtariyet kazanan  Sırp isyanından  sonra ,  1821’de başlıyan ve 1827 Londra Antlaşmasıyla muhtariyetle sonuçlanan Yunan isyanı, 1820'li - 1830'lu yıllarda Sırp ve Yunanların bağımsızlığı kazanmalarıyla sonuçlanmıştı.  1877-1878 (93) Osmanlı-Rus Harbinde Rus ve Bulgarların, Türkler’e yaptıkları katliamların acısı dinmeden, 1912-1913 Balkan faciasında da Avrupa Türkiye’sinde kalan Türk ve Müslümanların SOYKIRIMLA yok edilişinin hedefi oldu. Vatan topraklarındaki yangının külleri soğumadan kendini I.nci Dünya Savaşında bulan Osmanlı’nın Anadolu’da kalan son toprakları da işgal edilip Sevr Anlaşmasıyla elinden alınıyordu.

O dönemde Türk ulusunun milli ve manevi duygularını Türkçenin billur süzgecinden geçirerek haykıran İstiklâl Marşımızın yazarı, millet sevdalısı Mehmed Âkif, Halkı basın yoluyla aydınlatma amacıyla “Müdafa – i Milliye” heyeti yayın şubesine üye seçilir. Mısır ve Arabistan’da görevliyken Çanakkale zaferinin kazanıldığını öğrenince, önce sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlar, sonra Mehmetçiğin kahramanlık ve vatan sevgisinin gücünü Türkçenin eşsiz güzelliği ile abideleştiren “Çanakkale Şehitleri” adlı şiirini yazar. 1919’da Yunanlılar İzmire asker çıkarınca Balıkesir’e giderek Zağnos paşa camisinde toplanan halka bağımsızlık için mücadele gerektiğini anlatan hutbesini okur.

“Niyetimiz Anadolu ve diğer cihetlerdeki düşmanı denize dökmek ve sevr paçavrasını parçalamaktır” dediği Kastamonu hutbesini okur. Konya’da başlayan isyanı  bastırmada görev alır. “Tefrika girmese bir memlekete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” Mısralarıyla ümitsizliğe kapılan halkın milli mücadele çemberi etrafında toplanmasını sağlamaya çalışır. Bursa’nın Yunanlılarca işgal haberini alınca “Ne hüsrandır ki şarkın ben vefasız, kansız evladı, Serapa garba çiğnettim de çıktım haki ecdadı” diyerek kendini kahrettiği “Bülbül” şiirini yazar. “Asımın nesli dedikya nesilmiş gerçek / İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek” dediği asımlar adım adım zafere ulaştılar. Ankara hükümeti bu mücadelenin büyüklüğünü anlatacak onu geleceğe taşıyacak bir milli marş şiiri yazma yarışması açınca Akif önce “Benim milletime satacak malım yok“ diyerek ödüllü olan bu yarışmaya katılmadı ancak devrin maarif vekili ödül olarak verilecek paranın orduya ait bir vakfa bırakılacağını vaat edince, İstiklal Marşımızı kaleme aldı ve 12 Mart 1921’de marş oybirliği ile kabul edildi.

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde   vatan topraklarının her karışında işgale karşı mücadele verildiği, Kurtuluş Savaşının en heyecanlı günlerinde yazılan İstiklal Marşımız, ortak sesimiz, ortak vicdanımız, kahramanlık destanımızdır, milli mutabakattır...

Türk milletinin varoluş manifestosu olan İstiklal Marşımızın sözleri, savaş koşulları altında yazılan ve derin bir telkin gücüyle her okunuşunda Türk milletinin, birlik, beraberlik ve bağımsızlık sevdasını güçlü bir şekilde dile getirmesine vesile olmaktadır.

Mehmet Akif’in, şiirinde, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancıyla bağımsızlık, hak, iman, vatan, din ve benzeri konuları özenle işlediği, Hamdullah Suphi Bey'in Büyük Millet Meclisinde kürsüden okuduğu, ATATÜRK'ün "BU MARŞ, BİZİM İNKILABIMIZIN RUHUNU ANLATIR" dediği İSTİKLAL MARŞI, 12 Mart 1921 tarihinde kabul edildi.

Ciddi maddi sıkıntı içerisinde olmasına rağmen, kazandığı 500 liralık ödülü almayarak, yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten Darülmesai'ye bağışlayan Mehmet Akif ERSOY’u ve besteleyen Osman Zeki ÜNGÖR’ü rahmet ve minnetle anıyorum.