Her sabah kalktığında başka ve yeni bir zam haberi okumak hiç de medeni değil. Mesela benzin’e sadece son bir ayda %27 zam geldi. Orta direk dahi arabasını çıkartamıyor. Kırk yıldır çözüm bulunamayan İstanbul trafiğine yokluk çözümü ile çare bulundu. Trafikte gözle görülür bir azalma var. Elektriğe de kademeli zam geldi. 150 kw öncesi %25, sonrası %50 zamlı olacak. Zam zam üstüne yapılınca ihtisasımızda artmış. Artık böyle farklı zam teknikleri geliştirebiliyoruz. Doğalgaz evlere %25, sanayiye yani ürettiği ürüne dolaylı olarak o ürünü kullanacak evlere %50 zam yapıldı. Bak bu da farklı bir teknik… Tek tek uzatmayalım saz telinden, narenciye sıkacağına hemen herşeye zam geldi.

Bu arada asgari ücrete de zam geldi.

“Oh be! Şubat başında elimize geçecek asgari ücrete %50 zam oldu, ne güzel” dedik… Bismillah daha maaşlara dokunamadan, zammımızı benzinci (ABD), doğalgazcı (Rusya), elektrikçi (Çin, İngiliz) elimizden aldı.

Emeğimize yapılan değer buhar oldu. El oğlu, kızı acımadan çekip alıverdi… Zammın yani insanî değerlenmen yalan dedi.

Daha üzücü olan ise halk içinde durumu anlamak istemeyenlerin varlığı…

Maalesef koca bir vadide, ovada tehlikeye yakalanmış deve kuşu misali başını kuma saklamak. Anlamak namümkün… Dahası da var. Anlatmak için çabalandığında, başını kumdan biraz çıkarttığında sana olabildiğince kızıyor… Yüksek sesle bağırabiliyor…

Ne güzeldi değil mi? Hiç tehlike de yoktu… Haydi o zaman tekrar kafayı kuma göm bakalım… Beden dışarda ama görme yeter… Dilsiz, sessiz kal…

Neyse biz yine yüzümüzü gerçeklere dönelim...

Bu dönemde yapılan zamların karşılığı çalışanların gelirine katkı olmadı. Geçen sene maaşıyla alabildiği ürünleri, zamlı haliyle bile ancak yarısını alabiliyor. Halk pazarlarına geç saatte çıkıp atılanları toplayan sayısı arttı. İntihar edenler arttı. Bir nevi kitlesel vahşet gibi... Bu vahşeti görmezden gelip yapılanların sessiz ortağı olanın, basiret yoksunundan, yabancıdan, elden ne farkı kalır?..

Binlerce, binlerce genç; Taşı sıksa suyunu çıkaracak. Zeki, akıllı ama yanlış eğitim modeli ile eğitim seviyesi Dünya’nın olabildiğince gerisinde… Gençlerimizin içinde maddi durumu olmayanların birçoğu sokaklarda ucuz uyuşturucular ile vakit öldürüyor. Durumu madden biraz daha iyi olanlar da farklı değil. Onlar da bilgisayarda vakit öldürüyor. Hem de sabahlara kadar… Gündüz uyuyor, gece yaşıyor.

Çocuklarımız gündüzün hayrından kopmuş. Gecenin şerrine kapılmış. Elinden tutan olmayınca çaresiz karanlıklarda uyuşmak, ortalıklarda görünmemek için çabalar olmuş.

Peki ya gençlerimiz bir köşede unutulmuş, fayda sağlamadan çürümeye terkedilmişken… Kişisel çıkarlara dalıp ihale, rant vurgununa dalmışa ne demeli. Kişisel çıkarın toplumu zedelediğini ve toplum zedelendiğinde kendisininde aciz kalacağını ya da varolamayacağını bile göremeyen, gözü, gönlü kapalı hırs küpleri...

Buna en güzel cevabı, elbette gören gözlerin vicdanı verebilir.

Gençler ulusun temel taşıyıcılarıdır. Kafa kumdayken taşıyıcıların çöktüğünü göremezsin belki ama çöktüğünde enkazın altında kalmaktan da kaçamazsın…

Kim ne derse desin... Bunları çözmek çok kolay… İsteyelim yeter…

Öyle verimli bozkırlarımız, ovalarımız var ki!..

Lakin yakın zamanda “Ovalarımız çok ekilmekten zehirlendi” diye açıklama olmuştu. Sana da be insaf!.. Bu ‘Verimli Hilal’ onbin yıldır ekiliyor. Ve onbin yıldır Avrupa bu verimli hilali özeniyor. Ve bu süre içinde toprak hiç zehirlenmedi. Nasıl olduysa on yılda zehirleniverdi... Ve ne garip ki Avrupa onbin yıldır ilk defa bizi özenmiyor. Çiftçiler ise buna; Farklı ve yoğun İsrail gübre kullanımı yüzünden diyor… Demek ki tarımdaki en üst makamın rahatlıkla çözebileceği bir konu...

Tam da bu alandaki boşluğa derman elbette yine gençlerimiz. Bugün boşluğa düşmüş, yurt dışına heveslenme sebepleri olan gençlerimize toprağı, hayvancılığı, teknolojiyi, ilimi, irfanı verimlice öğretmek sorunlarımızı hızla çözer…

Onları bir köşede çürümeye bırakmak, bize hiç yakışmıyor. Görmezden gelip, kafayı kuma saplamakta bize yakışmıyor.

Gözden düşme işi genç ve çocuklara adım adım sirayet etmeye başlayınca; Toplumun vicdan dengeleri de kayboluyor. Vahşet buralarda kendini daha belirgin gösteriyor. Bir bakıyorsun bir baba intihar ederken çocuğunu da kesiyor. Kimi pompalı tüfek ile vuruyor. Kimi henüz üç aylıkken döverek öldürülüyor. Kimi intihar etmiş tıp okuyan çocuğunun, intihar etmesine sebep olmuş şahsı, kurumu haklı buluyor.

Gençleri, çocuklarınızı, eşinizi sakın ola gözden çıkartmayın. Gençlerimiz bizim en kıymetlimiz, en büyük değerimiz. Çocuklarımız, annemiz, eşimiz, kardeşimiz bizlerin en kıymetlisi, en önemli değeri…

Onları israf edemeyiz…

Hele hele onları israf etmiş toplumların, kısa sürede israf olduğunun onlarca örneği varken… Eden bulur, kuma gömen gömülür.

Hâlâ akli selim kalabilmiş gençler ile konuşunca anlıyorsunuz ki bıkmışlar… Parti kavgalarından, kişisel menfaatlerin peşinde koşulmasından, koca bir toplumun kişisel çıkarlar uğruna hiçliğe götürülmesinden bıkmışlar…

Ekonomiyi hep cepteki kağıt parçası ya da şıngırdayan birkaç metal parçası zannediyoruz.

Bak inan ki hiç alakası yok. Para o değil…

Ekonominin değeri; İnsan yaşamının ta kendisidir…

Yoksunluk duygusu kısa sürede insanî değerlerin yitirilmesine sebep olur. İnsanî değerler kaybolurken paranın değeri buna kayıtsız kalmaz…

Milli para, dengeyi sever. Ve oldum olası toplumunu takip etmiştir. Toplum nereye ise o da oraya gider. O gülerse güler, ağlarsa ağlar. Değerlenirse değerlenir, değersizleşirse değersizleşir… 

Demem o ki! Faiz, enflasyona sebep olamayacağı gibi… Para değersizleşti diye toplum da değersizleşmez… Toplum itibarı değersizleştiği için parası değer kaybeder.

Özet ile Para; toplumların değer, kıymet, medeniyet, insanlık ölçüm birimidir.