Gecenin geç saatleri... Herkes, uykunun huzurlu veya huzursuz kollarına teslim olmuş... Ortalığa saçılmış eşyaların, yıl geçtikçe yamulmuş duvarl

Gecenin geç saatleri... Herkes, uykunun huzurlu veya huzursuz kollarına teslim olmuş... Ortalığa saçılmış eşyaların, yıl geçtikçe yamulmuş duvarların çığlığını duyuyorum.

İsteksiz yapılan bir düğünün kesik kesik sesleri… Fersiz eğlence davulunun tokmağı kulakları tırmalıyor.

Her daim ortalığı kesip almak ve her şeye hâkim olmak istediği için ver Allah bağıran televizyonun gümbürtüsü giderek uzaktan gelmeye başladı.

Mitolojik kahraman Paris’in seçimi gibi bir şey işte… Herkes en güzel ve her şeyde birinci olmak istiyor…

Eğreti bir düzlemde uyur ununu elemiş eleğini asmış ve görevini layıkıyla yapmış, taltif veya birincilik istemeyen bir kadın...

Duvarlarda yaşanmış, yaşlanmış, hırpalanmış, es geçilmiş veya fazlasıyla hakkı verilmiş bir hayatın izleri... Geçmiş fotoğraflarına benzemeyen ve artık her şeye doyduğu için mazisine dönmek istemeyen insanlar...

Çocuk masumiyeti, ilgisi, inadı ve hırçınlığı... Ne demişti Yahya Kemal Beyatlı…

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.

Ailesine fazlasıyla düşkün hangi adam kaldı etrafta... Bulun gelin onu bana... Hep bir kafa karışıklığının ve uykusuz gecelerin hesabını soracağım ondan.

Domatesleri doğrarken bastırma, kabuklar ya çıksın meydana, tamamen soyulsun ya da hiç bulaşma onlara, kendi haline bırak hepsini...

Gücünü ve ezikliğini göstermek için kimseye sesini yükseltme... En kötü bağırışlardan birinin eşek sesi olduğunu hatırlarım sana...

Bastırılmış ve baskılanmış çocukluğunun cama yapışmış bir yüzü var... Üstelik konuşması gecikmiş insanlardan olmasının yegâne sebebi sensin...

Munis ol, makul ol, insan ol... Bir gün vakit tamam olduğunda pişmanlık içinde, arkana baka baka gitme... Bırak onlar peşinden koşsun ve o arkalar seni bir türlü bırakmak istemesin...

Lakin ben, arada şöyle bir geriye dönüp bakarım. Eski yaşlarımdaki kişinin ben olmadığıma hükmederim. O zamanlar, ne yazık ki daha öfkeli, kestirip atan, bilmediklerinin altında ezilmiş ve kırmızıçizgileri olan bir adamdım.

Örneğin ayrıldığım sevgilimi görmemek için elimden ne geliyorsa yapardım. Onunla alakalı tüm belgeleri, bilgileri yakardım, yıkardım.

Hele kötü bir şekilde ve hakaretamiz ayrılmışsak, geçtiğim yollardan bile geçmek istemez, birlikte gittiğimiz mekânlara da uğramazdım. Öyle ki yanımda adını andırmazdım. Şimdi otuz altı yaşındayım. Değiştim, değişiyorum. Çok farklı olduğumu ve düşündüğümü şaşkınlıkla görüyorum.

Seni kaybeden ve araya mesafe koyduğun şahısları görmemek için mücadele etmeyeceksin. Doğal akışına bırakacaksın her şeyi, hatta daha görünür olacaksın ortalıkta… İyi olduğunu, her şeyin yolunda gittiğini ve yaşanan durumun ruhi dünyanda bir dalgalanma meydana getirmediğini bilecekler.

Açlık çekmeni ve bir lokma ekmeğe muhtaç olmanı görmek isteyenleri dumura uğratmak için sanki et kemirmiş gibi balkona çıkıp dişlerini kürdanla karıştıracaksın.

Ayağına çelme takmaya çalışan insanlara, seni yolundan alıkoymaya gayret eden, hoyrat hayata karşı dimdik duracaksın ve kılıcın her daim keskin olacak…

Mücadeleden, sahaya inmekten, profesyonel olmaktan, zarafet ile daha çok ilgilenmekten ve bilmediğin şeyleri öğrenmekten korkmayacaksın.

Görmemek için çaba sarf etmek, yolunu değiştirmek, onunla gezdiğin yollardan geçmemek, küstüğün dağın odununu yakmamak için çeşitli triplere girmek bir nevi kavgadan kaçmak demek.

Düellodan, yaşamın içine atılmaktan ancak korkaklar ve fazlasıyla benciller kaçar en nihayetinde… Eskiden küstüğü dağın odununu yakmıyorum adı altında ödleğin teki olduğumu çok iyi biliyorum şimdi...

Artık korkmuyorum hayattan, bilmediğimi bilmekten, okunacak kitaplardan, kendimden ve kendimle yüzleşmekten... Bir gün vakit tamam olduğunda pişmanlıkla ve ardıma baka baka gitmeyeceğim...

Yaşanmış, yaşlanmış, hırpalanmış, es geçilmemiş ve fazlasıyla hakkı verilmiş bir hayat bırakmaya çalışacağım arkamda.

Tabii Paris’in seçimiyle baş başa bırakacağım beni tanıyanları… En güzelin ve birincinin kim olduğunu bulsunlar diye…