Epey oluyor, yabancı bir belgesel izlemiştim. Sanırım Amerikalılar yapmıştı yine; ne yapmıyorlar ki zaten! Bilimkurgunun tüm nimetlerinden faydalanara

Epey oluyor, yabancı bir belgesel izlemiştim. Sanırım Amerikalılar yapmıştı yine; ne yapmıyorlar ki zaten! Bilimkurgunun tüm nimetlerinden faydalanarak sahici bir gelecek tablosu çizmişlerdi lakin o, dünyanın tüm renkleriyle dolu tabloya dikkatlice baktın mı Nuh'un gemisini görüyordun ama ne Nuh vardı ortada ne de başka âdemler. Belgesel, insan ırkı yok olduktan sonra dünya nasıl olurdu, gibi acayip bir soruya cevap arıyordu.
Evet, okur; insan hükmünün bir devamlılığı yoktur esasında ve bu her alanda böyledir maalesef. Ama üzülme yine de; hükümdar olanların dahi günü gelir o hükmü kesilir de öbür dünyaya açılan bir dâr kalır geriye. İşte Sultan Süleyman'a kalmayan dünya kelamı bu halin nihai dehşetli bir tercümesi gibidir.
Aslında Anadolu kültürü insanın bilhassa zamanla kurduğu bağa dair misallerle dolu-dur. Bu kültürün dışavurumu masallar, halk hikayeleri, söylenceler ve elbette türkülerle pek görkemli olur. Bizler, geçmiş zaman insanlarının gök kubbede bıraktığı çoğu acım- tırak sadaları duymaz olmuşuz artık; oysa daha düne kadar şu dünyaya sapsağlam basan falsosuz Âdem evlatları da kendilerini hepimiz gibi cihanın merkezi addediyorlardı ki haksız da değillerdi.
Bu çetrefilli, uzun girizgahtan sonra asıl bahse gelelim. Sahi, gel şöyle birlikte bir ha-yal edelim sevgili okur, insanın olmadığı, neslinin mezarlarına kadar tükendiği bir dün-ya ihtimalinden çok mu uzağız dersin? Bence değiliz hem de hiç değiliz. Dünya madem milyarlarca yıldır deli danalar gibi durmaksızın dönüyorsa -belki milyar yılda bir de ol- sa durduğu olmuştur- bizler biliyoruz ki bu dönüşe dayanamayan nice hayvan soyu tükenip hiç yaşamamış olmuşlar. Bir mecradan bakarsak madem insan düşünen bir hayvan- dır -hiç alınma ey okur, hayvan lugatta canlı demekse…- o zaman insanın da kökü ku- ruyabilir. Bak bunun mantıktaki önermesi son derece basittir. Birinci önerme: Hayvanlar canlıdır, insan da canlıdır öyleyse insan da bir hayvandır. İkinci önerme: Bazı hayvanların nesli tükenmiştir, insan da bir hayvansa insanın da nesli tükenebilir.
Mantık bilimi gerçeği gün gibi koyuyor ortaya. Aslında her an bir yok oluş içerisindeyiz ama bu yok oluş kişisel ve kitlesel olarak var. Yani şu anda insan ölüyor ve kaza yahut belalarla insanlar ölüyor ama bu hal evrensel bir boyuta ulaşmadığından nesil devam ediyor. Bir günde milyonlarca insanın öldüğünü duydun mu hiç; belki binlerce ölüyor o kadar. Yalnız böyle giderse Tanrı’nın eliyle doğa, hiçbir ilacın tesir etmediği bir virüsle işimizi bitirebilir.
Buradan nereye gelmek istiyorum? Bir zamanlar ne cevval, dediğim dedik, astığım astık âdemler bir hiç olup gitmediler mi? Yani fi tarihinden beri hikayelerimizle var olduğumuz şu alemde sandığımız kadar da derin izler bırakmıyoruz esasen. Laf uzadı yine, zaten belgesel de uzundu.
Neyse, insan soyu ortadan kalktıktan sonraki ilk yüzyıllarda neler olmuyordu ki... Arınmaya çalışan bir dünya hayal edin. Özellikle son iki yüzyılda ağır sanayileşme hamleleriyle zavallı gezegeni görülmemiş bir hızla sömürdük, derinlerine inip bağırsaklarını deşip -petrol çiş ise doğalgazı, kömürü vesaireyi anladın sen okurum- içini dışına çıkardığımız şu canım tabiatın icabına baktığımız için Dünya, insandan sonra vücut şehrinin sakinliğine hayret ediyor ama temkinli gene de; bugün olmazsa yarın, diye bekliyor korkulu. Ama her gün aynı kıvamda artık. İnsanın alışma hastalığı Dünya 'ya da bulaştığından ilk yüzyıllar, insanoğlunun muazzam pisliğini temizlemekle geçiyor. Sonuç, yemyeşil bir doğa, masmavi bir gökyüzü... Gezegen de bu yeni duruma alışıyor tabii. Sonraki yıllar ise hayvanların boyunduruktan kurtuldukları bir ortama dönüyor; birkaç bin yıl içinde insanın değiştirdiği şeyler eski halini almaya başlıyor. Misal yatakları değiştirilen nehirlerin eski yataklarına dönmesi gibi… Nihayetinde tüm insan medeniyeti toprağa batıyor. Pahalı arabalarımız, gökdelenlerimiz, paha biçilmez sanat eserlerimiz, yatlarımız katlarımız yani övünüp kıyamadığımız ne varsa vah vah, yok olup gidiyor ki en son Amerika'da bir baraj sanırım yirmi bin sene sonra mı ne, yıkılınca insanlığın kurduğu büyük medeniyet tamamen ve hiçbir iz bırakmadan yok oluyor. Öyle ki bu müthiş arınmadan sonra yeni âdemler yaratılsa dahi bizlere dair hiçbir ize rastlamadan yaşayacakları bir bakir Dünya var oluyor. Ne mutlu son ama…
Haftanın kitabı: Biraz da şiir okuyalım. Divan edebiyatı için sözlük lazım olacağından en iyisi bizim halk edebiyatı ve Cumhuriyet sonrası hızla gelişen serbest şiir anlayışına bağlı şairler… Ha, hafıza için şiir ezberlemenin etkisi inanılmazmış. Hele bu zamanda yergi şiirleri iyi gider. Edebi zamanlar dilerim.