Hep söylerim, şu âlemde harflerden ve kelimelerden daha büyülü bir şey yok diye. Şayet melekutla bir bağ kurabilmişsek bunun yegane sebebi inanın ki

Hep söylerim, şu âlemde harflerden ve kelimelerden daha büyülü bir şey yok diye. Şayet melekutla bir bağ kurabilmişsek bunun yegane sebebi inanın ki harfler, yani yazıdır ve yazı sıradan, mesela var olmak kadar alelade bir hal değildir. Haliyle hiçbir ağırlık da kelimelerin ağırlığıyla boy ölçüşemez. İşte mesela kader… Bu kelimenin karşısına neyi korsanız koyun, hafif kalacaktır.
Okkalı mı okkalı ve fazlasıyla ilahi kökenli bu kelime, pek hoş bir tat bırakmaz zihin-de. Seyfi Doğanay'ın da kader ile arası pek iyi değilmiş ki ‘’kader, kader kötü kader’’ diye bir türkü bile yapmış. Ama en çok da ismi Kader olanlara acırım. Daha doğar doğmaz omuzlarına dünyanın yükünü koymak için bir anne babanın çocuğuna yapacağı daha nasıl bir iyilik(!) olabilir ki? Kaderin acımasızlığı kaçınılmazdır dostlar. Dikkat etmişseniz güzel şeyler için kader kelamını kullanmayız. Ancak üzücü yahut kötü sonuçlar için bu kelime zikredilir. Sonra kader, zincir, bir pranga hatta içinden çıkılması mümkün olmayan bir zindan hücresidir. Yorma kendini okur, herkes mahkumdur bir yerde kadere, kaderine. Ama bu mahkumiyet ilahidir. Yaradan’la insan arasındaki o kopması imkansız bağ yahut kemendin adı kader ise ve kader bir rabıta ise insanlar da birer kukla olmuyorlar mı? Münakaşaya lüzum yok, hepimiz az çok birer kuklayız!
Vardığım nokta, bir kaderimiz var ve önceden levhi mahfuz (kader levhası)’da her şey yazılmış ise kaderin zıttı irademiz nerde o vakit? Kader ile irade arasındaki bağ ayrı bir konu olacak kadar geniş. Gerçi Neyben Gencalı gibi kadersiz doğacak kadar şanslıysanız o başka.
Yoksa kader insanın gerçek anlamda özgür olamayacağının bir ispatı mıdır? ‘’Ervah-ı ezelden Ievhi kalemden bu benim bahtımı kara yazmışlar/…Bilmem tecelli mi yoksa ki kader/ Her günümü yüz bin zara yazmışlar…’’ Aşık Sümmani ne de güzel anlatmış. Yine bir başka ozanımız Abdullah Papur sevdiğine seslenirken hiçbir şey yapamamanın çaresizliğini ‘’kaderin acı sırrı’’ diye açıklar. Buradan sırlarla kader arasında derin bir alaka olduğuna ve sırrı olan tek mahluk insan olduğuna göre kader yazısının da salt insana ait olduğunu çıkarırız.
Son olarak kader yazısı nedir? Bu yazı nasıl yazılır ve üstünde değişiklik yapmak mümkün müdür? Kader yazısı, levhi mahfuza bilinmez bir el tarafından ezel kalemiyle yazılır ve sanılanın aksine bu yazının epeyi değiştirilebilir; iş, bunu yapacak mertebeye ulaşmaktır. Bu ise imkansızlık derecesinde güçtür. Yazı varsa kalem de vardır, silgi de.
Bence ölüm dışında her şey külli iradenin gözetiminde değiştirilebilir.
Haftanın kitabı: Şansına, kaderine kızanların okuması gereken bir kitap var bu hafta: Adnan BİNYAZAR’dan ‘’Masalını Yitiren Dev’’ Otobiyografik (özyaşamöyküsü) bu romanı içiniz burkulmadan, durup soluklanmadan, kızmadan, gülümsemeden yani insanlık hallerine batıp çıkmadan okuyamazsınız. Kaderin üstünde bir kader varmış. Gerçekten de çok şanslısın okur.