Her yıl artarak devam eden  kadına şiddet ve cinayet olayları ciddi bir sorun haline gelerek, toplumun soyolojik yapısını bozmakta ve psikolojik açıdan geleceğimizi tehdit etmektedir. Yaygın olarak yaşanan kadına yönelik şiddete rağmen,  meşrulaştırılan bu “TOPLUMSAL YARA” görülmek istenmediğinden, aile içi sorun denilip geçiştirilmektedir. Malesef ülkemizde  10 kadından 4’ü kendini güvende hissetmiyor.

Dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddet, özellikle ekonomik, siyasal ve etnik sorunlarla iç içe geçerek artmaktadır. Yüzlerce, binlerce örnekte olduğu gibi, Nijerya'da, evlilik dışı çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle şeriat mahkemesi, Mardin'de genç bir kızın ailesi tarafından taşlanarak öldürülmesine karar verilmesi bunun en somut ve güncel örnekleridir.

“Cennet annelerin ayağı altındadır” ve "Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır." inancına rağmen,  mayamız şiddetle yoğrulduğu için, hergün medyaya yansıyan taciz, tecavüz, işkence ve cinayetler vakayi adiyeden oldu.

Annemiz, kardeşimiz, eşimiz,  evladımız,  çocuklarımızın anası ve en önemlisi  bir insan olan kadınlar malesef hor görülüyor, taciz ediliyor, tecavüze uğruyor, şiddet görüyor, vahşice öldürülüyor, yakılıyor, parçalanıyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 tarihli “toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksi” sonuçlarına göre Türkiye 145 ülke içinde 131’inci sırada; dipteyiz... “Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği” göstergesine bakıldığında 144 ülke içinde 128’inci sıradayız...  Eğitime ulaşım fırsatlarında, siyasete katılımda, ekonomiye katılım ve fırsatlarda da 144 ülke içerisinde yine son sıralara demirlemişiz. Ülkemizde 10 kadından sadece 3’ü çalışıyor. Çalışanların da yarısı kayıt dışı! Tarımdan sanayiye daha fazla iş, daha az ücret esasına göre sömürülüyorlar.

Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve Aile ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Derya Keskinci, “Kadına yönelik şiddetin nedenini, kadının ikinci bir varlık olarak görülmesi ve kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğu bilincinin toplumda yerleşmemiş olmasıdır.” şeklinde tarif ediyor.

Bu sebeple içselleştirilmiş toplumsal cinsiyet rollerinin ve erkeklik anlayışının yok edilmesi gerekir. Bu amaçla erkeklerin de içinde olduğu okul öncesi eğitimden başlayarak topyekûn bir zihniyet dönüşümü mücadelesinin başlatılması gerektiğini ifade ediyor.

Bir başka deyişle, kadınların maruz kaldıkları şiddet daha ziyade “özel alan”da, yani kişiler arası ilişkilerde yaşandığı için toplumsal bir sorun olarak kabul edilmeyebiliyor. Yabancı bir erkeğin bir kadına uyguladığı cinsel şiddeti suç kabul ederken, bir erkeğin aynı şiddeti eşine uygulaması halinde bunu ceza konusu yapmayan hukuki sistemlerin ardında, kadının erkeğin mülkü olduğu ve bir erkek bir kadına tecavüz ettiğinde aslında başka bir erkeğin mülküne ve mülkiyet haklarına saldırıda bulunduğu görüşü vardır. Benzer bir mantık, kadına karşı işlenen cinsel suçların kadının bedenine yönelik değil, topluma yönelik işlenmiş suçlar olarak değerlendirildiği ceza hukuku sistemlerinde de bulunuyor. Doğal olarak bu hukuki ve toplumsal yapılarda, erkeğin eşine uyguladığı her türlü şiddet, kadın kocasının mülkü kabul edildiği için sorunsallaştırılmadığı gibi cezai bir yaptırıma da maruz kalmayabiliyor.

Dünya Kadınlar Günü nedeniyle programların yapıldığı her 8 Mart günü bir yanda ŞİDDET MAĞDURU kadınlar, öte yanda hiç bir olmamış gibi duyarsız kalan bazı insanlar... Sürekli tekrarlanan bu sahne artık insanlık ayıbı haline dönüşmüştür. Bu korkunç durumun farkında olmamayı seçen insanlık, geleceğe çok kötü bir miras devretmektedir.

Türkiye ve bir çok ülkede kadınlar eğitimden yoksun bırakılarak eve mahkum edilmekte, ekonomik faaliyetleri yasal ve geleneksel birçok engelle kısıtlanmakta, çalışma yaşamında bin bir haksızlık ve ayrımcılıkla karşılaşmakta, toplumun en fakir kısmını oluşturmakta ve kendi kaderine terk edildiği koşullarda, şiddetin ilk hedefi de doğal olarak(!) en korumasız ve zayıf kesimi olmaktadırlar.

Bütün bunların sona erdirilmesi için

-          Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması,

-          Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması, eylem ve eğitim projelerinin kadın örgütleriyle birlikte hayata geçirilmesi,

-          Aile içi şiddeti ve genel olarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için kampanyalar, ana-baba eğitim programları başlatılması,

-          Kadınların ekonomik özgürlüğü için çalışmasının önündeki engellerin kaldırılması, sosyal güvenlik, parasız eğitim ve parasız sağlık hakkından yararlanılmasının sağlanması,

-          Medyanın, kadın ve çocuklara yönelik şiddeti teşvik edici yayınlar üzerinde kendi oto-denetim mekanizmasını kurarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti bir malzeme olarak kullanmaktan vazgeçmesi,

-          Evde, sokakta, işyerinde, gözaltında, cezaevinde yaşanan kadına yönelik şiddetin sorumlularının yargılanması ve caydırıcı yasal tedbirler alınması gerekmektedir.

K A Y N A  K............................:

(1)    25 Kasım 2002 - İnsan Hakları Derneği

(2)    http://www.zrzhukuk.com/kadina_siddete_hayir_bv-5

(3)    19.02.2015 - MAYAMIZ ŞİDDETLE YOĞRULUNCA, www.rubasam.com, Süheyl ÇOBANOĞLU