Kadınların her çağda kendini var edebilme, eşit temsiliyet, eşit yurttaşlık ve daha insanı şartlarda yaşama mücadelesi devam etmiştir. Tarihi çok geçmişe götürülebilir bir mücadeledir bu. Bu anlamda karşımıza çıkabilecek kadınlardan biridir, Marie Gouze daha doğrusu Olympe de Gouges. Yaşadığı çağın tiranlığına karşı çıkmış, kadınlar için köleler için eşit yurttaşlığı savunmuş, dini evliliğe karşı olup, cinsel özgürlüğü savunmuş, ölüm cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, iktidarlar tarafından gayrı meşru olarak görülen çocukların tanınması, evlat edinilmesi, gelir vergilerinin adaletsizliği, yoksulluk gibi konularda mücadele etmiştir. Yaşadığı dönemde bu savunular çok yeni ve savunulması mümkün olmayan şeylerdi. Olympe’nin hayatı da verdiği mücadeleyi özetler niteliktedir.

 

HAYATI


1748 yılında Farnasa’nın güneyinde Montauban şehrinde doğan Olympe de Gouges, bazı söylentilere göre küçük burjuva bir ailenin çocuğuydu. Anne ve babası sıradan insanlar olan Olympe için babasının Aydınlanma hareketinin öncüsü olduğu söylentileri de vardır. Ailesi tarafından Marie Gouze adı verildi. Çocukluğu hakkında çok bilgi olmamakla birlikte 1765 yılında kendinden yaşça büyük ve sevmediği biriyle evlendirildiği bilinmektedir. Kısa bir süre sonra bir oğlu olan Marie Gouze, oğlunun doğumundan kısa bir süre sonra eşini kaybeder ve tarihte bilinen Olympe de Gouges adını alır.
Her insan gibi kuşkusuz Olympe de Gouges’in fikirlerini oluşturan yaşadığı hayattır. Bugün birçok kadının hala yaşadığı bir sorun olan zorla yaptırılan evliliği, daha sonra Olympe de Gouges’in aşkın ve güvenin mezarı olarak yorumladığı dini evliliğe karşı olmasına ve cinsel özgürlüğü savunmasına katkı sağlamıştır.
Fransız Devrimi’ni büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla bekleyen Olympe de Gouges devrimle birlikte büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Devrimle birlikte eşit hakların sadece erkeklere verildiğini, kadınların erkeklerle eşit statüye getirilmediğini görünce Fransız Devrimine karşı olan bütün heyecanını ve umutlarını yitirdi. Bu amaçla mücadelesini kadın mücadelesi üzerine yoğunlaştıran Olympe de Gouges aralarında birçok ünlü kadının olduğu bir grup arkadaşıyla birlikte 1791 yılında kadınlar için eşit politik ve yasal hakları talep eden bir dernek olan Cercle Social`e katıldı. Olympe’nin de aralarında olduğu kadınlar, dönemin ünlü kadın hakları savunucusu Sophie de Condorcet’in evinde buluşmaya başladı. Eğitimi konusunda çok bilgi olmamakla birlikte bilinen bir gerçek vardı ki oda Olympe de Gouges’in eğitim düzeyinin düşük olduğuydu. Hatta bazı kaynaklarda okuma yazma bilmediği bu yüzden eserlerini yardımla yazdığı dile getirilmektedir. Eğitim düzeyi her ne olursa olsun kendini geliştiren Olympe iz bırakan ve özellikle kadınlar için mücadele eden bir kadın olarak tarihe adını yazdırmıştır. Eserlerinin konularını politik yazılar, manifestolar, edebi incelemeler ve sosyal bilince sahip önemli konular olarak seçmiştir. Birçok eser veren Olympe de Gouges hayatının son dönemlerini roman yazarak geçirmiştir.

 


ÇALIŞMALARI


Bir tiyatro grubu oluşturdu. İlk oyunu 1784’te Zamorze ve Mirza’dır. Kölelik karşıtlığını konu alan bu eseri 1789 Fransız Devrimi’ne kadar sahnelenemeyecektir. Devrimle birlikte hayal kırıklığı yaşayan ve beklediği devrimin bu olmadığını gören Olympe de Gouges Devrimi eleştirmekten kokmadan sert eleştiriler getirdi. Savunduğu fikirler o dönemin koşullarına göre çok yeniydi. Örneğin sadece kadınlardan oluşacak bir meclis düşünen Olympe, ailede mülkiyet ortaklığını savunuyordu. Doğum ölümlerini azaltmak için devlet destekli doğum evleri açılmasını önerdi. Savunduğu fikirlerini kendi çıkardığı Halka Mektup (Lettre au Peuple) adlı bir bültende yazıyordu.
Olympe de Gouges savunduğu fikirler yüzünden kısa süre sonra hedef haline gelecek ve fikirleri yüzünden tutuklanacaktı. Fransız Devrimi sırasında yaşanan birçok adaletsiz olay ve bu olayları önleyemeyişi onda büyük bir rahatsızlık yaratıyordu. Bu rahatsızlığı nedeniyle yazımı sertleşti ve bu sorunlara yönelik sert eleştiriler getirmeye başladı. daha sonra tutuklanmasına da yol açan; yönetim biçimi olarak Cumhuriyet, Federalizm, Anayasal Monarşi arasında bir halkoylaması önermesinin yer aldığı bir metin yayımladı.
Olympe de Gouges adını bugüne kadar taşıyan asıl eseri ise, 1791 yılında meclis tarafından yayınlanan Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ne tepki olarak kaleme aldığı Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’dir. Bu bildirge aslında meclis bildirgesinin kopyası niteliğinde olmasına rağmen asıl önemli olan kısmı Olympe de Gouges’in insan kelimesi yerine kadın kelimesini kullanması ve meclisin bu tutumunu protesto etmesidir. Aydınlanma felsefesi üzerine temellendirdiği bildirgesinde, hakların doğuştan olduğu ve inkâr edilemeyeceğini savunmuştur. Kadınlara duyulan güvensizliğin, önyargının ortadan kalkması için erkeklerin yaptığı tüm işleri kadınların da yapabileceğine inanıyordu. Hayatın her alanında kadınlarında izleri olması gerektiğini savunmuştur. Ona göre, erkek egemen bir mecliste kadınların temsil edilmesi mümkün değildi. Bu yüzden eşitlikçi bir anayasadan söz etmek mümkün değildi. Bu bildiriyi önemli kılan durumlardan biri de kadın sorununu kadın anlar düşüncesiyle XVI. Louis’in eşi Marie Antoinette’ye ithaf etmesidir. Bildiri, yayımlandığı zaman pek önemsenmedi ta ki yıllar sonra feminist hareketlerin hızlanması ve kadının daha görünür olmasına kadar. Olympe, aynı yıl Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’ne karşılık kendi Toplum sözleşmesini kaleme yazarak, Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı evliliği savundu.
Olympe De Gouges, gördüğü haksızlıkları kabul etmeyen mücadeleci, hırslı ve cesur bir kadındı. Bütün yaşam ve kadınlar için verdiği mücadelesini özetleyen sözü olan; “Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” kuşkusuz kadın mücadele tarihi için unutulmaz sözlerden olacaktır.
Olympe’ye getirilen eleştirilerin çoğu ahlaki temelliydi. Böylece kadını itibarsızlaştırılmaya çalışan zihniyetin yeni olmadığına da tanık olmuş oluyoruz. Olympe De Gouges mufazakar, kadını yok sayan, erkek egemen ve erkek üstünlüğünü temel alan bir sisteme karşıydı. Bugün feministler tarafından sahiplenilse de diğer konularda verdiği mücadeleler Olympe’nin sadece kadın sorununa değil her türlü haksızlığa karşı olduğunu kanıtlamaktadır. Yoksa büyük umutlarla beklediği Devrim’i bu kadar acımasızca eleştirmesi ve yaşanılanlara cesaretle karşı çıkmasını sadece verdiği kadın mücadelesine bağlarsak kuşkusuz onun insan hakları savunuculuğunu göz ardı etmiş oluruz. . Olympe De Gouges, erkek egemen bir sistemde kadın eşitliğinden yanaydı ve mücadelesi bu eşitsizliğe karşıydı, temelde ise her türlü insan haklarına yönelik saldırının karşısında olmuş bir kadındır.
Bugün birçok kadının yaşadığı bir hayattan gelerek kendini geliştirmiş ve sisteme kafa tutmuş bu kadının yargılanışı da büyük adaletsizliklerle olmuştur. Verdiği mücadele sırasında sürekli sıkıntılar yaşayan ve baskılara maruz kalan bu hırslı ve cesur kadın toplum için de sürekli hedef olarak gösteriliyor öyle ki kendisin de tanık olduğu bir durum yaşadıklarını özetler gibiydi. Büyük bir meydanda kalabalık içinde;. -Olympe De Gouges’in başı için bana kim 15 kuruş verecek? Sözüne hiç korkmadan: -İlk tekliften vazgeçin! Ben otuz kuruş veriyorum… diyebilecektir. Olympe’nin verdiği cevap oradakileri güldürse de sonraki süreçte tutuklanması ve idam edilmesi yaşanan bu olayın toplumun ona bakışını ve mücadelesini sahiplenmeyişinin en güzel örneğidir.
Topluma yön vermek haksızlığa karşı durmak ve bütün bunları kadın kimliğiyle yapmak büyük bedeller gerektirmiştir her çağda Olympe’nin verdiği, mücadelede bu anlamda kutsal bir mücadeledir. Bugün bile her alanda eşit bir temsiliyet söz konu değilken bundan yüzyıllar önce bir kadının çıkıp tüm tiranlara karşı kadınların varlığını savunması ve bu uğurda canını vermesi kuşkusuz saygı gerektiren bir durumdur. Verdiği mücadele kadar, tutuklanması ve yargılanması da tarihte bir devrimci kimliğin nasıl infaz edildiğinin kanıtı gibi.

 



TUTUKLANMASI VE İDAMI


Olympe De Gouges savunduğu fikirler ve yazdığı yazılar yüzünden tutuklanır ve üç ay tutuklu kalır. Hukuksuz bir şekilde Avukat tutma hakkı verilmediği için kendi savunmasını kendi yapar. Hapisteyken yazdığı ve kendi savunması için kullandığı iki metin arkadaşları tarafından yayımlanır. Yazdığı bildirgeler yüzünden tutuklanan Olympe De Gouges savunmasını da bu bildirgeler üzerinden yaparak. Kendisini yargılayanlara tarihi bir cevap vermiştir aslında. Fikirlerin yargılanamayacağının kanıtıydı bu. Mahkeme beklendiği gibi idam kararı aldı. Olympe De Gouges bu karardan kurtulmak için hamile olduğunu söylese de yapılan kontrollerde hamile olmadığı anlaşıldı. Olympe De Gouges 3 Kasım 1793 günü “Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır” dediği ve kadınlara eşit yurttaşlık istediği ve insan haklarını hiçe sayan her uygulamaya karşı koyduğu için tiranlarca giyotinle idam edildi… Olympe De Gouges’in başının düştüğü yere kısa bir süre sonra kendisini yargılayanların başı düşecek ve intikamı alınacaktır. Bu intikam şahsi olsa da kuşkusuz halk katilerinin cezasız kalmayacağının güzel bir kanıtıdır.
Olympe De Gouges kadın mücadele tarihinin önemli temsilcilerindendir. Burjuva liberal bir kadın olmasına ve bugün daha çok feminist tarih açısından sahiplenilmesine rağmen verdiği mücadeleyi kadın mücadelesi açısından değerlendirmek daha doğru olacaktır. Onun verdiği mücadele bugün birçok kadının yaşadığı sorunlara ışık tutmuştur. Hem bir kadın olarak özel hayatında yaşadığı sorunlar, kendisinden büyük ve sevmediği biriyle evlendirilmesi ve eğitiminin olmamasına rağmen kendini geliştirmesi ve savunduğu fikirler açısından önemli bir kadındır.
Dünyanın her yerinde ve bugün ülkemizde yoğun olarak yaşanan kadın sorunlarına baktığımızda yüz yıllar geçse yaşadığımız sorunların değişmediğini görüyoruz. Kadının görünmezliği, bütün alanlarda olduğu gibi dinler içinde durum aynıdır. Yahudilerin “Bizi kadın olarak yaratmayan Tanrı’ya şükürler olsun” demesi, Hristiyanlar için Hz. İsa’dan sonra kutsal olan kişilerden olan Aziz Augustinus, kadınlar için şeytan benzetmesini yaparak kötülüklerin kaynağı olduğunu savunmuştur. Yine İslam dini kadını tarlaya benzeterek sürülmesi gerektiğini ya da çobana ihtiyaç duyan sürü olarak nitelerken aynı ötekileştirmeyi ve ikincilleştirmeyi, toplum nezdinde meşrulaştırıyordu. Dinler tarafından bu bakışa sahip bir toplumda kadının adının, kimliğinin dile gelmesi, savunulması imkansız gibi gelmektedir. Bu yüzden bugün kadının toplumda var olabilmesi için birçok kadın yazar, aydın ve özellikle devrimci ve yurtsever kimliğe sahip kadınların büyük mücadeleleri söz konusudur.

 

2017'nin Ağır Bilançosu


"İlk 100 Günde 106 Kadın Öldürüldü, 85 Çocuk Annesiz Kaldı"


Türkiye'de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri tablosu giderek ağırlaşıyor. 2016 yılının ilk yüz gününde erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden kadın sayısı 94 iken, 2017'nin aynı döneminde bu sayı 106'ya yükseldi.
Türkiye’de 2017 yılının ilk cinayeti 5 Ocak’ta İstanbul’da yaşandı. Silivri’de yaşayan Gökhan H'nin 22 yaşındaki eşi İlknur H.'yi öldürmesiyle başlayan süreçte erkek şiddeti ve devamında gelen ölümler hiç durmadı.

Son 15 günde 7 kadın öldürüldü


Milliyet'ten Çiğdem Yılmaz'ın haberine göre,Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun tuttuğu kadın cinayetleri istatistiği, kadın cinayetlerindeki iç karartan tablonun değişmediğini aksine daha da kötüye gittiğini gözler önüne serdi. Erkek şiddeti sonucu 2016 yılının ilk yüz gününde 94 kadın katledilirken bu sayı 2017’in ilk yüz gününde 106’ya yükseldi. Son 15 günde de 7 kadının yaşam hakkı erkekler tarafından son verildi.

Katledilen kadınların büyük çoğunluğunun faili kendi yakınları oldu



İstatistiğe göre kadınların 32’sinin kim tarafından katledildiği tespit edilmezken, 32’si eşi tarafından, 11’i eski eşi tarafından, 12’si tanıdığı biri tarafından, 10’u erkek arkadaşı tarafından, 7’si tanımadığı biri tarafından, 3’ü eski erkek arkadaşı tarafından, 3’ü oğlu tarafından, 2’si babası tarafından, 1’i de erkek kardeşleri tarafından öldürüldü.

5 kadın koruma kararına rağmen öldürüldü



Eşleri tarafından öldürülen birçok kadının ölümü ise çocuklarının gözü önünde gerçekleşti. Bu cinayetlerden biri ocak ayında Şanlıurfa’da yaşandı. 5 çocuk annesi Fatma Temuçin, eşi Ramazan Temuçin tarafından 5 çocuğunun gözü önünde pompalı tüfekle katledildi. Ankara’da yaşayan Şermin Arslan da eski eşi tarafından 7 yaşındaki oğlunun gözleri önünde bıçaklanarak öldürüldü. Cinayetler sonucu en az 85 çocuk annesiz kaldı.
Öte yandan öldürülen kadınların beşinin koruma kararı olduğu halde öldürüldüğü öğrenildi.

İstanbul ilk sırada



Katledilen kadınların illere göre istatistiğine göre İstanbul’da 18, İzmir’de 11, Bursa’da 9, Antalya’da 8, Balıkesir’de 6 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadınların 28’si kendi hayatına dair karar aldığı için, 14’ü evliliğini sonlandırdığı için, 7’si ilişkisini sonlandırdığı için, 3’ü başka kadına uygulanan şiddeti engellediği için, 2’si ise ekonomik nedenlerden dolayı öldürüldü.

 

 

Hazırlayan: Yağmur Tanyıldız
Editör: TE Bilisim