Kadıoğlu Hastanesi, Tanfer Sağlık Grubu’na devredildi Tanfer Sağlık Grubu, Kadıoğlu Hastanesi’ni bünyesine katarak Tanfer Kadıo

Kadıoğlu Hastanesi, Tanfer Sağlık Grubu’na devredildi

Tanfer Sağlık Grubu, Kadıoğlu Hastanesi’ni bünyesine katarak Tanfer Kadıoğlu Hastanesi olarak yoluna devam ediyor.



Tanfer Sağlık Grubu’nun temelleri 1957’de KBB Uzmanı Op. Dr. M. Nedret Tanfer tarafından atıldı. 1982 yılından itibaren yoluna Ağız ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer ile devam eden Tanfer Sağlık Grubu, 1 Şubat 2019 tarihi itibariyle de 1973 yılında İstanbul’un merkezi Şişli’de Op. Dr. A. Baki Kadıoğlu tarafından kurulan ve Op. Dr. A. Tuğrul Kadıoğlu ile devam eden Kadıoğlu Hastanesi’ni bünyesine kattı. Hastane, Tanfer Sağlık Grubu çatısı altında Tanfer Kadıoğlu Hastanesi olarak yoluna devam edecek.

NİHAT TANFER: “VERİMLİ ÇALIŞIRSAK ÜLKEMİZE DE HİZMET ETMİŞ OLURUZ”

Tanfer Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı, Ağız ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer, Kadıoğlu ve Tanfer Sağlık Grubu tanışma yemeğinde tüm çalışanlarına bir konuşma yaptı. Dr. Nihat Tanfer konuşmasında, “Biz Tanfer Sağlık Grubu olarak 1957 yılında sağlık sektörünün içerisine girdik. Rahmetli babam KBB Uzmanı Op. Dr. Mehmet Nedret Tanfer, ben 12 yaşında iken beni ameliyatlarına aldı. Onun çalışma disiplini ile çok küçük yaşlarda büyük tecrübeler edindim. Bunu da kendi meslek hayatımda uyguladım. Aynı dönemlerde Tuğrul Kadıoğlu’nun babası Op. Dr. Baki Kadıoğlu da Kadıoğlu kliniğini kurmuştu. Babam da Cihangir Dispanserini kurdu. Cihangir Dispanseri; göz, KBB, çocuk ve diğer branşların olduğu, doktorların muayenehane şeklinde çalıştığı konsept olarak kuruldu. Hiçbir zaman birlikte çalışmadık. Ben babama, “Babacığım sizin çok iyi bir kariyeriniz var. Beraber çalışalım” dedim. Babam da bana; “Ben sana hasta gönderemem. Nedret bey, oğluyla ortak çalışıyorlar derler. Sen kendi yoluna git ve ne yapabileceksen yap” dedi. Çapada cerrahi kürsüsünde ihtisasımı tamamlayıp Dr. Md. ünvanını aldım. 1980 YÖK kanunu nedeniyle doktoramı yaptığım üniversitede doçentlik yapabilme şansım ortadan kalktığı için 1982 yılında İstanbul Nişantaşı’nda Tanfer ağız ve diş sağlığı muayenehanemi açtım. Şu anda Tanfer Sağlık Grubu, sadece yurt içinde değil, yurt dışında Almanya’da ciddi bir sağlık turizmi hamlesi içerisinde. İlerleyen zamanda Londra’da da olacak. Oralardan hastalarımız geliyor. Biz Tanfer olarak kurumsal bir yapıya sahibiz. Tanfer Sağlık Grubu’nda çalışan arkadaşlarımız uzun senelerdir bizimleler. Çok ciddi özveriyle görevlerini yaparlar, yapmaya devam ediyorlar.

SEYCAN TANFER: “ÇOK DAHA BÜYÜK BİR AİLE OLACAĞIZ”

“Öncelikle hepinize Tanfer Ailesi’ne hoş geldiniz diyorum” diyerek sözlerine başlayan Yönetim Kurulu Üyesi Seycan Tanfer konuşmasında, “Biz senelerdir aynı ekip arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz. Ben de 22 yıldır bu topluluğun içerisindeyim. Birlikte büyüdük, kurumumuzu bu ekip çalışmasıyla büyüttük. Bugün, Kadıoğlu Hastanesi’nin de aramıza katılması ile birlikte bu ekip çok daha büyük sayılara ulaştı. Ümit ediyorum ki, Bodrum ve Antalya’daki projelerimizi de hayata geçirdiğimiz zaman çok daha büyük bir aile olacağız” dedi.

M. EMİN BALCI: “KURUMSAL VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEK BİZLERİ BEKLİYOR”

Tanfer Kadıoğlu Hastanesi Genel Müdürü Mehmet Emin Balcı ise konuşmasında, “Vizyonları hayata geçirmek, iyi organize olmuş birlikteliklerin işidir. Ortak geleceğimiz için herkese pek çok görev ve sorumluluk düşüyor. Bu da bir ekip işi olduğundan ancak hep birlikte gerçekleştirebiliriz. Kurumsal ve sürdürülebilir bir gelecek bizleri bekliyor. Artık daha çok çalışma zamanı” dedi.

 

YUTMA GÜÇLÜĞÜNE DİKKAT!



Akalazya hastalığı, yemek borusundaki kasların anormal çalışmasına neden olan, sinir hücrelerinin tahribatı sonucu gelişen nedeni tam olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Hastalıkta, yemek borusunda normalde gıdaların mideye itilmesi için gerekli olan düzenli kas kasılmaları olmamakta, kaslarda kalınlaşma, yemek borusu ve yemek borusu-mide birleşim yerinde anormal basınç artışı, gevşeme bozukluğu olmaktadır. Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi, gastroenteroloji bölümünden, Doç. Dr. Erdem Akbal, alınan gıdaların mideye doğru itilmekte zorlandığına, mideye geçişinde bozulduğuna ve yemek borusunda birikmeye başladığına dikkat çekiyor…

Peki hastalık nasıl gelişir?

Hastalık yavaş ilerleyen bir hastalık olmakla birlikte hastalığın ilerleme hızı kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Genç erişkin ve orta yaş grubunda daha sık olmakla birlikte her yaş grubunda görülebilen bir hastalıktır.

Yemek yedikten sonra yutma güçlüğü yaşıyorsanız dikkat!

Yemek yedikten sonra oluşan yutma güçlüğü en önemli bulgusudur. Göğüste gıdaların takılma ve tıkanma hissi, göğüste rahatsızlık hissi, gıdaların ağızdan geri gelmesi, akciğere kaçması sonucu akciğer enfeksiyonları, ağız kokusu ve göğüs ağrısı olabilir. Şikayetler reflü hastalığına benzediği için bazen tanıda gecikmeler olabilmektedir. Akalazya hastalarının çoğunluğunu, uzun yıllar reflü nedeniyle tedavi alan hastalar oluşturmaktadır. Bu nedenle diğer bulguların yanında reflü tedavisine yanıt alınamayan hastalarda da akalazya hastalığını düşünmek gerekir.

Akalazya hastalığı endoskopik yöntemle tedavi edilebilir mi ?

Dünyadaki en ileri endoskopik tedavi yöntemleri artık ülkemizde de başarıyla uygulanmaktadır. Merkezimizde ileri endoskopik sistemler kullanılarak akalazya hastalığında ameliyat gerektirmeden endoskopik olarak uygulamalar yapılmaktadır. Akalazya hastalığında Peroral Endoskopik Myotomi (POEM) olarak bilinen endoskopik yöntem uygulanmaktadır.

Normal hayata merhaba…

İşlem endoskopik olarak yapıldığı için vücutta herhangi bir kesi izi bulunmaz ve kısa sürede taburculuk sağlanır. Yaklaşık 1-1.5 saat kadar süren POEM işleminden 1 gün sonra hastalar yemek yemeye başlarlar ve 2. günde taburcu edilirler.

Daha önce balon-botox /cerrahi uygulanan hastalarda POEM uygulanabilir mi?
Yeni tanı konulan daha önce herhangi bir tedavi uygulanmayan hastalarla birlikte daha önce akalazya hastalığı nedeniyle balon uygulanan, botox tedavisi verilen ya da cerrahi yapılan ancak şikayetleri gerilemeyen / yeniden oluşmaya başlayan hastalarda da POEM yöntemi güvenle uygulanmaktadır.

 

Yükseklik Korkusu Neden Olur?

Uzman Psikolog Yasemin Aydoğdu yükseklik korkusu ve nedenleri ile ilgili bilgiler verdi.



Akrofobi yani yükseklik korkusu, yüksek yerlerden aşırı derecede korkma durumudur. Bireyin geçmişte yaşadığı kötü bir tecrübe, büyük bir kaza, düşme, gördüğü bir olay veya ailesinin yükseklikle ilgili gösterdiği abartılı tepki sonucunda öğrenilen bir davranıştır.

Yükseklik korkusu olan kişiler yüksek yerlerde ya da yüksekte olduklarını hayal ettiklerinde bile korku hissederler. Balkondan ya da pencereden aşağı bakamazlar. Bir yerlere tutunma ihtiyaçları olur. Pencerenin yanında oturamazlar. Merdivenin yanında boşluk varsa rahatsız olurlar. Dağın zirvesinden manzaraya bakamazlar. Bu tip ortamlardan kaçınma davranışı gösterirler.

Bu kişilerin meslekleri yükseklik ile ilgili ise sıkıntı çekebilirler.

Yüksek olabileceğini düşünerek yeni yerlere gitmek istemezler. Yüksek yerde evi olan arkadaşlarına gitmezler.
Yükseklik korkusunun derecesi kişiden kişiye göre değişir. Bazı kişiler yüksek binalara çıkarken korku hisseder, bazı kişiler merdivenden çıkarken de korku hissederler.

Yüksekten korkulduğunda baş dönmesi, terleme, titreme, kalp atışında hızlanma, baş ağrısı, gerilme ve kaslarda gerginlik olur.

Bu tip durumlar, korku yaşayan kişilerin yaşamını zorlaştırır ve olumsuz yönde etkiler. Bu yüzden kontrol altına alınması gerekmektedir.

Fark edilir durumda korku varsa psikolojik destek alınmalıdır.Bireyin korkuyu neden yaşadığı ortaya çıkarılmalıdır. Hipnoterapi-psikoterapi ile bireyin yükseklik korkusu oluşmasına sebep olan geçmişindeki olaylar ortaya çıkarılır, anlamlandırılır, telkinler verilir ve çözümlenir.

 

Kanser Nedenleri Arasında İkinci Sırada!



Kanser Kontrol Örgütü’nün (UICC) yürüttüğü kampanyalarla 4 Şubat Kanser Gününde, her yıl milyonlarca ölüme neden olan kanserin, pek çoğunun önlenebilir olduğuna dikkat çekiliyor.

Çevre Hastanesi doktorlarından Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. H. Ömer Aycanvücuttaki yağlanmanın, yemek borusu, pankreas, safra kesesi, karaciğer, kalın bağırsak, meme, rahim ve böbrek kanseri riskini arttırdığını ve kanser nedenleri arasında obezitenin ikinci sırada yer aldığını söyledi.



Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. H. Ömer Aycan, fazla yağ dokusunun bir iltihap odağı gibi davrandığını, bu iltihabi durumun kanser riskini yarattığını söyledi. İnsülin direncinden kaynaklanan yüksek insülin düzeylerinin, iltihabi sürece katkıda bulunduğunu, insülin seviyeleri yükseldikçe, insülin benzeri hormonların kanser öncüsü hücreleri çoğalttığını, kansere dönüşmesine zemin hazırladığını belirtti. Obez kişilerde kadınlık hormonu olan östrojenin, normalden yüksek olduğunu vurgulayarak, rahim ve meme kanserine zemin hazırladığına dikkat çekti ve şöyle konuştu; “Kilo veremeyenlerde karşılaştığımız sorunlardan biri, kalp ve damar hastalıkları riskini arttıran ve sağlık sorunlarının bütününü oluşturan metabolik sendrom diye tanımladığımız durum. Metabolik sendrom, erkeklerde bel çevresinin 102 cm, kadınlarda ise 88 cm’den fazla olması, şeker hastalığı ya da insülin direnci bulunması, yüksek tansiyon, kanda ki yağ seviyesi yüksekliği, kandaki iyi kolestrol seviyesinin düşüklüğü ve bu bulguların hepsinin bir arada bulunduğu durumdur. Diyet yapmasına rağmen zayıflayamayanlar, cerrahi ameliyat yöntemleri ve cerrahi ameliyat olmaktan kaçınanlar için ameliyatsız yöntemler uyguluyoruz. Hayatımızdan kanseriuzaklaştırmak için ideal kilomuzu korumalı, günde 30- 60 dakika orta düzeyde ya da 30 dakika yüksek tempoda fiziksel aktivite yapmalı, sağlıklı besinleri daha fazla, yüksek kalorili, şekerli içecek ve işlenmiş kırmızı etleri daha az tüketmeliyiz. “

AKDENİZ MUTFAĞI AKCİĞER KANSERİNE KALKAN…





En sinsi ve en korkulan kanser türlerinden biri de akciğer kanseri. Özellikle sigara kullananların büyük tehdit altında olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ancak uzmanlar genetik faktörleri de göz önünde bulundurarak ailede hikayesi olanların da mutlaka 40 yaşından sonra akciğer kanseri taraması yaptırması gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca sigaradan uzak durmak ve doğru beslenmenin de önlem almada en önemli adımlar arasında olduğuna vurgu yapıyorlar.
Şişli Kolan Hastanesinden Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan akciğer kanserine karşı önlem almanın yollarını ve doğru beslenmenin korunmadaki önemini anlattı.
“Erken teşhis diğer kanser türlerinde olduğu gibi akciğer kanserinde de büyük önem taşıyor. Akciğer kanserini erken evrede yakalamak için checkup sayısını arttırmak, akciğer filmleri ve düşük doz tomografiler önemli rol oynuyor. Özellikle 10-20 yıldır sigara kullanan 40 yaş üstü kişiler, ailesinde akciğer kanseri hikayesi olanlar düzenli olarak hekim kontrolünde olmak zorundalar. Risk altında oldukları için bu kişilere kesinlikle tomografi öneririm. Eğer lezyon tespit edilirse veya patolojik bir durum görülürse 6 ayda bir ya da duruma göre 3 ayda bir de çekilebilir. Ama düşük doz tomografi olması büyük önem taşıyor çünkü hastalar radyasyona maruz kalıyor.Tomografi ilaçsız çekilse bile hasta radyasyon alır. Erken tanıda bize yol gösteren uluslararası bir formül vardır bu yöntem yüzde 100 olmasa  da bizlere bir fikir vermekte. Filmde patoloji saptandığı zaman sigara içimi ve yaş durumu da göz önünde bulundurulur. Sıkıntılı durumları erken tespit etmek için PET CT de  önerilebilir. Lezyon tanısı için biyopsiye kadar giden bir sürece de gidebilir eğer ameliyata uygunsa mutlaka cerrahi tedavi tercih edilmelidir.