Kadiyanilik, Mirza Gulam Ahmed’in adına izafeten Mirzaiyye, ortaya çıktığı yere nispetle Kadiyaniyye adıyla anılır. Gulam Ahmed’in 4 Kasım 1900 tarihinde yayımladığı bildiriyle Hz. Peygamber’in ismine işaret etmek üzere Ahmediyye olarak ilan edilmiş, bu tarihten itibaren gerek kendileri gerekse Batılılar bu adı kullanmışlardır. Müslüman âlimler ise bu adlandırmanın Gulam Ahmed’in kendisine işaret etmek üzere yapıldığını belirterek Kadiyaniyye’yi tercih etmiş ve yakın dönem mezhepler tarihi literatüründe daha çok bu isimle yer almıştır. Gulam Ahmed, Hindistan’da Pencap eyaletinin Gurdâspûr bölgesinde küçük bir kasaba olan Kadiyan’da kendi ifadesiyle 1839 yılında dünyaya geldi. Oğlu Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed ve diğer bazı Kadiyanilerce 1835’ten başlamak üzere çeşitli tarihler zikredilmişse de ağırlıklı olarak kabul gören doğum tarihi 1839’dur. Gulam Ahmed’in ailesi, 1526’da Babürlü İmparatorluğu’nun kurucusu Babür ile birlikte veya ondan biraz sonra (1530) Hindistan’a göç eden Hacı Barlas soyundan gelmektedir. Gulam’ın babası Mirza Gulam Murtaza, kendi babası Mirza Hâdî gibi bir halk hekimi olup her ikisi de İngiliz idaresine karşı gösterdiği bağlılığın sonucu ailenin elde ettiği topraklarda tarımla uğraşmıştır. Bu bağlamda İngilizler ile beraber Vatikan’ın da yönlendirmesi ile Mirza Ahmed bir tarikat kurmak için harekete geçmiştir. Özellikle FETÖ ile büyük benzerlikler gösteren bu tarikatın pek çok hususta aynı şeyleri çağrıştırması da aynı elden çıktığının (Vatikan) göstergesidir. 

19. yüzyılın sonlarında Mirza Gulam Ahmed (ö. 1908) tarafından Hindistan’ın Kadiyan şehrinde kurulan ve Kadiyanilik diye anılan siyasi ve dinî karakterli bir hareketle de birçok yönüyle benzer niteliktedir. Şer kariyerleri mukayese edildiğinde ise Kadiyaniliğin FETÖ’nün eline su dökemeyeceği rahatlıkla söylenebilir. FETÖ’nün dinî düşünce yapısı ve paradigması hakkında da çok çeşitli değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu konuyla ilgili en isabetli değerlendirmelerden biri, FETÖ’nün farklı dinî hareketler, ekoller, gruplar ve tarikatlara ait unsurların birbiriyle harmanlanıp bağdaştırıldığı, senkretik ve melez bir teolojiye sahip olduğudur. Zira gerek dinî referans sistemi gerek örgüt hiyerarşisi itibarıyla FETÖ, İslam mezhepler tarihinde Haşişiyye, Fidaviyye ve Melahide gibi sıfatlarla anılan Nizari İsmailiilik’ten, Hristiyan gelenekteki Opus Dei ve Cizvitler gibi tarikatlara özgü birçok özelliği kendine uyarlamış bir organizasyondur.

FETÖ elebaşı Gülen de tıpkı Gulam Ahmed gibi hareket mensuplarınca kültleştirilmiş bir kişiliktir. Buna göre Gülen mutlak hakikati temsil ettiği iddiasıyla modern çağın aydınlatıcısı olduğuna inanılan, olağanüstü güçlere sahip olduğu varsayılan ve hepsinden öte kâinat imamı gibi sıfatlarla ilahi kurtarıcı (Mehdi-Mesih) olarak algılanan bir şahsiyettir. Gülen, Allah’la konuşmak, rüya yoluyla Hz. Peygamber’le istişarede bulunmak gibi hezeyanlarla kendisine ilişkin bütün bu vehimleri pekiştirmekte ve bu sayede hareket mensupları arasında itaat ve sadakat duygusunu perçinlemektedir. FETÖ ile Kadiyanilik arasındaki bir diğer benzerlik, her iki hareketin de kelam ve fıkıh alanında sözde ehlisünnete sadakat söylemine sahip olmasıdır. Kadiyanik Gulam Ahmed’le ilgili nübüvvet iddiası, kılıçla cihadın reddedilmesi ve Gulam’a inanmayanların kâfir sayılması gibi görüşler hariç, Allah, ahiret, kader gibi konularda ehlisünnet itikadını benimsediği iddiasındadır. Hatta kendi ifadeleriyle Kadiyaniler Rasulullah’a gönülden bağlı, İslami emirlerin tamamına riayet eden Sünni Müslümanlardır. Gülen ve FETÖ mensupları da söylem düzeyinde ehlisünnet anlayışına sadakat iddiasındadır. FETÖ’nün Sızıntı ve Yeni Ümit gibi dinî içerikli dergilerine göz atıldığında dinî meselelerde geleneksel ehlisünnet anlayışına bağlılığı esas alan bir yayın politikasına sahip olduğu sonucuna ulaşılır. Buna mukabil Dinlerarası diyalog ve ılımlı İslam gibi konular söz konusu olduğunda, ehlisünnet şöyle dursun, Mutezile ve Şia gibi fırkaların itikadi sistemlerinde dahi kabul görmeyecek bir geniş mezheplilikle karşılaşılır. Bu durum, FETÖ’nün sosyal ve siyasal şartların değişmesine bağlı olarak kendini yeniden yapılandırıp yeniden tanımlaması ve yeni fırsatlar oluştukça hiçbir fırsatı kaçırmaması gibi karakteristik bir özelliğe sahip olmasıyla açıklanabilir. Kadiyanilik Hint alt kıtasındaki işgalci İngiliz hükümetine sadakat politikasıyla tanınan bir harekettir. Nitekim Gulam Ahmed, İngilizlere bağlılığını dile getirip adalet ve iyilik yıldızı olarak gördüğü kraliçenin duacısı olduğunu açıklayan iki eser telif etmiştir. Buna benzer şekilde Gülen de 1998 yılında Papa II. Jean Paul’e sunduğu mektupta, “Papa VI. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz.” demiş, ayrıca 1990’lı yıllarda Nevval Sevindi’ye verdiği bir röportajda Amerika Birleşik Devletleri hakkında şunları söylemiştir: “Eğer gönüllü kuruluşlar küresel birleşimi sağlamak maksadıyla dünyanın değişik yerlerinde okul açıyorlarsa bu kuruluşların ABD ile çatışma içinde olması hâlinde bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmayacaktır. ABD hâlâ dünya liderliğini elinde tutan ülkedir.”

Günümüzde baktığımızda Kadiyaniler düşünce ve ideolojilerini tüm dünyaya yaymaya devam ettiler. Bugün Afrika başta olmak üzere hemen tüm dünyada nüfuz alanları ve milyonlarla ifade edilen sayılarını artırmaya devam ediyorlar. Pakistan’ın önemi ise bir nevi merkezleri konumunda bulunmasıdır. Tıpkı FETÖ gibi, Kadiyaniler de dünyaya benzer şekilde yayılıyorlar. Aynı ve benzer yöntemler ile hareket ettiklerinden dolayı aynı elden çıktığı da unutulmamalıdır. Vatikan’ın bu noktada rolü son derece önemlidir. Bu ve benzeri tarikatların hepsinin üst aklı Vatikan’dır. Irak’ta da Kesnizani Tarikatı’na bu noktada çok dikkat etmek gerekmektedir.