1648’de kantonların birleşmesi ile İsviçre ortaya çıkmıştır. Birçok batı ülkesinde farklı anlamlarda benzer birimler için de kullanılmaktadır.

1648’de kantonların birleşmesi ile İsviçre ortaya çıkmıştır. Birçok batı ülkesinde farklı anlamlarda benzer birimler için de kullanılmaktadır. Suriye halkının önemli bir kısmının ülkeyi terketmesinin ardından IŞİD terörü aşamalarında daha önce telaffuz edilmeyen kanton lafı, birden kullanıma sokuldu. Halbuki başta Kobani olmak üzere bölgedeki birimlerin asırlardan beri kullanılan isimleri olup bunlara hiçbir zaman kanton denmemiştir. Bu kavram, içinden çıktığı toplumun tarihi izlerini de içinde bulunduran kültürünün bir parçasıdır.
Öte yandan Suriye’nin kasabaları, şehirleri harap olunca yolunu bulanlar komşu ülkelere kaçarken, nice kadınlar, çocuklar, yaşlılar aç bi-ilaç evlerini beklemek zorunda kaldılar. Ancak buradaki çocuklara oyuncağı bırak ekmek götürme kampanyası dahi görülmedi. Buna karşın geçen yıl medyatik bir çıkışla “Kobanili çocuklara oyuncak götürme projesi”, Suriye halkının yaşadığı trajedi ile dalga geçme gibi bir şeydi. Hedef ise “Kobani Kantonu”nu başka açıdan bilinçaltına yerleştirmek. Bu projeye fuzuli alet olanların Suruç’ta başına gelenler ise ayrı bir facia olarak tarihe geçti.
Hafta içinde Cezire, Kobani ve Afrin sözde kantonlarının sözde delegeleri Rimelan’da federasyon ilan etmeye karar verdiler. “Sözde” sıfatının nedeni ise bu gelişmenin, bölge kimliği, halkı, kültürüyle ilgisi olmadan sadece başarılı istihbarat mühendisliği sonucu olmasına dayanmakadır. Federasyon ilanı Rus- ya’nın kısmen çekilmesinden hemen sonradır. ABD bu kararı tanımamıştır. Ancak mesela Sovyetler dağılmadan önce Yukarı Karabağ, Ermenistan’a bağlanma kararı aldığında Sovyet yönetimi bunu kabul etmediğini duyurmuş, ardından Ermenilerin kararını destekleyen adımlar atmış, Azerbaycan’ı cezalandırmıştı. PYD’nin bu aşamaya gelmesinde ABD’nin katkısını dikkate aldığımızda, Washington’ın Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunma yönündeki açıklaması ihtiyatla karşılanmalıdır.
Suriye olaylarının başından beri pek sesi çıkmayan İsrail’den, kantonların birleşmesine destek geldi. Savunma Bakanı Moşe Yaalon ABD seyahati es- nasında böyle bir federasyonu onayladıklarını söyledi. Yaloon’a bağımsız Filistin devleti veya federasyonu kurul- masına niçin karşı çıktıkları sorulmadı. Bu gelişmeleri Suriye tepkiyle karşıladı. Şam yönetiminin PYD’ye verdiği desteğin “besle kargayı oysun gözünü” aşamasına geldiği böylece somutlaşmış oldu. Aynı şekilde Türkiye Dışişleri Bakanlığı yetkilisi de “tek taraflı kararların geçerliliği olmaz” dedi. Böylece Şam yönetimi ile Ankara, resmen aynı noktaya geldi. Aslında olayların başından itibaren Ankara ve Şam, çıkarlarının -ki bu bölgesel huzur, refah ve güvenlik dengesi demektir- birbirine bağlı olduğunu görmesi gerekirdi. Bugünkü noktaya gelinmesi çok da anlamlı değildir çünkü iki ülke de çok şey kaybetti. Yani “ba’de harabü’l-Halep” (Halep harap olduktan sonra) bu durum çok anlamlı değildir. Yine de daha fazla kaybetmemek, az sayıda ülkesinde kalan Suriyelileri mültecileştirmemek için bu ortak noktadan hareketle iki ülkenin işbirliği yapma zamanı gelmiş demektir.
Bu arada İsrail’in görünüşte bugüne kadar suya sabuna dokunmaması, olayların dışında kalması anlamına gelmemiştir. Son açıklamada da görüldüğü üzere uzun vadeli hedeflere adım adım ulaşılmaktadır. Özellikle “at izinin it izine karıştığı” bu gibi ortamlarda birileri sessizce oyun kurar, sonuç alır, diğerleri cümle kurar, alkış alır. İsrail’in Kerkük petrollerini kendi kontrolünde Akdeniz’e aktarma hayali, birçok yan projelerle gerçekleşme sürecine girmiş gibidir. IŞİD operasyonları, Türkmenlerin her iki coğrafyada da yok edilmesi, her türlü kullanıma açık Kürt etnisitesi ile siyasi coğrafyanın yeniden yapılanması bu projenin aşamalarındandır.
Ankara ve Taksim saldırılarıyla güme giden bir gelişme de 8 sol örgütün PKK’ya katılması. Bunların isimleri, Marksist, Leninist, Komünist, Devrimci gibi enternasyonal fraksiyon tamlamalarıdır. Halbuki katılınan örgüt, etnik kimlikli PKK. Sözkonusu örgütlerin beyin takımına baktığınızda önemli bir kısmı başta Ermeni olmak üzere gayr-i Müslimdir. Aynı kadroları benzer isimlerle başlayan partilerde, sendikalarda, derneklerde de görmek mümkündür. Bir fikir vermek için Hrant Dink’in isminin niçin Fırat olarak değiştirilmiş olduğunu hatırlatalım. Vikipedi şöyle der: “.. Dink,..Türkiye Komünist Partisi/ Marksist-Leninist çizgisinde siyaset yapmaya başladı. O yıllarda, örgüt ile Ermeni cemaatinin ilişkilendirilmesini önlemek amacıyla ismini mahkeme kararı ile Fırat olarak değiştirdi.”
Kantonların federasyona dönüşmesi sürecinde Komünist türevli isimleri olsa da hepsi ırkçı saldırı, cinayet ve katliamlarla tanınmış örgütlerin birleşmesi, yine büyük projenin parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Herşeye rağmen kantonlaşma veya kantonların birleşmesinin Orta Çağ’dan yeni çağa geçerken, ulus devletleşme sürecinde kaldığı zannedilmektedir. Halbuki bugün sınırların anlamsızlaştığı küresel dünyada yaşamıyor muyuz?