Osmanlı Devleti yüzlerce yıl Kuzey Afrika’da hüküm sürmesine rağmen Afrika’nın güneyine İslam’ın yayılması konusunda çok gecikmişti ama bu

Osmanlı Devleti yüzlerce yıl Kuzey Afrika’da hüküm sürmesine rağmen Afrika’nın güneyine İslam’ın yayılması konusunda çok gecikmişti ama bu ideale yönelik bir türlü fırsat çıkmamıştı; öyle ki yüzyıllardır beklenen bu fırsat 1862 yılında çok güzel bir şekilde ortaya çıktı! Güney Afrika Müslümanları özellikle Hollanda sömürge yönetimi dönemindeki yasaklar nedeniyle İslami bilgiden uzak kalmışlar, kitabi bilgiden çok sözlü ve fiili uygulamalarla İslam’ı anlamaya ve yaşamaya çalışmışlardı. Ancak zaman içerisinde Müslümanlar arasında mezhep ve inanç tartışmaları ortaya çıkmış ve bu tartışmalar 19.Yüzyılınn ortalarına gelindiğinde çatışmalara varmıştı. 
Bunun üzerine Müslümanlar Cape Town’daki 16 Nisan 1862′de Osmanlı Fahri Konsolosu Roubaix aracılığıyla Güney Afrika Cape Town’daki İngiliz sömürge valiliğine başvurarak Osmanlı Devleti’nden bazı konularda fetvalar ve dini kitaplar istediler. Konu Londra’ya oradan da İstanbul’a aktarıldı. Ancak Osmanlı Devleti gönderilecek Arapça ve Türkçe kitaplardan bir şey anlaşılamayacağını ayrıca konuyu İstanbul’a aktaran İngiltere’nin fetva ve kitapları kendi çıkarları için kullanabileceğinden şüpheleniyordu.
Müslümanlar’dan gelen bu talep üzerine Sultan Abdülaziz devreye girerek Güney Afrika’ya dini kitapların haricinde bir de alim gönderilmesine karar verir. Ahmet Cevdet Paşa buraya gönderilecek alim olarak Şehrizor’da Ebubekir Efendiyi seçer. 3 Eylül 1862 tarihinde Ebubekir Efendi Güney Afrika’ya “muallim ve müderris” olarak görevlendirilir.
Ebubekir Efendi yeğeni ve hizmetçisi Ömer Lütfü Efendi ile birlikte 3 Aralık 1862 yılında bir buharlı gemi ile Cape Town’a hareket ettiler. Atlas Okyanusu'nda 44 gün süren bu yolculuk, 13 Ocak 1863'te Cape Town’da sona erdi. Gemi limana yaklaşırken İngiliz bayrağı ile birlikte Osmanlı bayrağı da çekildi.  Gemi karadan da üç pare top atışıyla karşılandı.  Ancak İngiliz yönetimi, “Osmanlı nüfuzunu artıracağı” düşüncesiyle, bölgedeki Müslümanlar’ın Ebubekir Efendi’yi karşılamasını istememiş ve olayı gizli tutmuştu. Ebubekir Efendi 3 ay içerisinde yaklaşık 300 kadar kız ve erkek öğrenci toplayarak bunların eğitimine başladı. Ayrıca genç yaşlı, kadın erkek yetişkinlere de sohbetler toplantıları ile dersler verdi.
Ebubekir Efendi Kanada kıyılarını keşfeden meşhur İngiliz kaptanı “James Cook’un” yeğeni ile evlenir. “Tahire (Cook)” ismini alan bu İngiliz hanımefendisi, Ebubekir Efendi’ye beş erkek evlat verdiği gibi, üstadın Cape Town’daki Müslüman çocuklara ve gençlere yönelik açmış olduğu iki kolejden kızlara yönelik olanında yıllarca müdirelik yapar. Ebubekir Efendi bunlardan Ataullah Efendiyi iyi bir alim olarak yetiştirdi. Ataullah Efendi de 1884 yılında Kimberley’de ilk kız okulu olarak açılan “Osmanlı İlahiyat Okulu Müdürlüğü’ne” tayin edildi. Ebubekir Efendi yedi ay içerisinde hem İngilizceyi hem de Afrikansçayı öğrenip Osmanlıca harflerle ama Afrikansça dilinde yerli halkın sorunlarına hitap eden bir fıkıh kitabı yani “Beyanü'd-Din” adlı ilmihali yazması ise takdire şâyândır.
Ebubekir Efendi’nin hayatı, “adanmış nitelikli insan gücünün” veya diğer bir ifadeyle misyon ve vizyon sahibi idealist bir âlimin, bir toplumu nasıl değiştirebileceğinin canlı bir örneğidir. Ebubekir Efendi’nin öncülüğünde bölge halkıyla başlayan ikili münasebetler Osmanlı’nın yıkılışına kadar devam etmiştir. Osmanlı zor dönemlerinden bile Güney Afrikalı Müslümanlar’a yüklü miktarda kitap bastırıp göndermiş, bölgedeki birçok caminin yapımı için maddi destekte bulunmuş, oradaki Müslümanlar’a Osmanlı pasaportu vererek rahat seyahat etmelerini sağlamıştır. Yani, Osmanlı bu mazlum kıtanın sorunlarına gücü oranında ilgili kalmaya özen göstermiştir. Buna karşılık, Güney Afrika Müslümanları’nın kendilerini “Osmanlı” olarak tanımladıklarını, bu kimliği sahiplendiklerini Trablusgarb Savaşı’na gönüllü olarak yazıldıklarını, Hicaz demiryolu inşası için önemli miktarlarda para toplayıp İstanbul’a gönderdiklerini, bunlara karşı olarak da Devlet-i Âli’nin onlara özel madalya bastırarak gayretlerini takdir ettiğini görüyoruz.
Ebubekir Efendi’nin büyük oğlu, Ezher’deki eğitimini tamamladıktan sonra, Sultan II. Abdülhamit’in emri üzerine, Güney Afrika’daki milletvekili seçimlerine adaylığını koyar. Kazanmasına kesin gözüyle bakılan ve İngilizce, Afrikansça, Arapça, Farsça ve Türkçe hitabeti dillere destan Ahmet Ataullah Efendi’nin seçimleri kazanamaması için seçime çok az bir süre kala seçim kanunu değiştirilir ve böylelikle Güney Afrika’daki ilk Müslüman milletvekili adayı parlamentoya giremez. Sultan Abdülhamit, bunun üzerine kendisini Singapur’a büyükelçi olarak atar. Ahmet Ataullah Efendi orada Pan-İslamizm siyasetinin güçlenmesinden korkan İngilizler’in düzenlediği bir suikastla şehit olur. Kabri bugün Singapur devlet büyüklerinin defnedildiği mezarlıktadır. Ebubekir Efendi’nin diğer evlatları ise Güney Afrika’da kalır; kimisi baba mesleğini seçer, eserler verir, eğitim faaliyetlerine devam eder; torunlarından bir kısmı ise baba yurdu Türkiye’ye döner, bir kısmı da Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Amerika’ya dağılır. “Efendi” soy adı bugün Güney Afrika’da, özellikle Cape Town civarında hala bilinen ve yaygın olarak kullanılan bir soy isimdir.
Ebubekir Efendi’nin beşinci kuşaktan torunları Hişam Nimetullah Efendi, Kemal Efendi ve Gökşen Efendi çocukluklarından bu yana büyük dedeleri hakkında anlatılanlarla büyüdüklerini ve her zaman: "Afrika’da Osmanlı mirasının bir parçası olmaktan gurur duyduklarını,” iftiharla belirtmektedirler. Torunlarından David Baker Effendi ise Cape Town’da Hıristiyanlığı seçmiştir. Yine Ebubekir Efendi’nin oğullarından Alâeddin Bey’in torunu Kerime Sinclair Efendi ise sahip olduğu inançlarını koruyarak hayatını devam ettirmiştir.
Kısacası; Şehrizor’un Hoşnav köyünde, 17 yaşında Irak'tan Erzurum’a yerleşen, Ebubekir Efendi Güney Afrika’ya görevlendirildiğinde 48 yaşındaydı. O, 17 yıl boyunca Güney Afrika’da İslam dinini anlattı ve hizmet etti. 29 Ağustos 1880 yılında vefat eden Ebubekir Efendi’nin mezarı Cape Town’un kentinin en eski mezarlığı Tana Baru’da bulunuyor.  Kısa hizmet hayatına başarılı bir ihya hareketini sığdıran bu Osmanlı âliminin geride bıraktığı kültür mirası, hâlâ Güney Afrika Müslümanları’nın gönlünde yaşamaktadır. 
Son söz olarak diyorum ki; insanlığa hizmet yarışında her zaman önde olan; “atalarımız gururumuzdur!”