20 Temmuz Çarşamba günü Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 48’nci yılını; saat 11.00’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu’na tertiplenen Taksim Atatürk Anıtı’na çelenk takdim törenine, Kıbrıs Gazileri ve sevdalıları ve yurttaşlarımız katıldık. Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki cumhuriyetin bu büyük ve anlamlı ZAFER’ini neşe içinde coşku ile kutladık. 

Değerli okurlarım, bilindiği gibi 48 yıl önce Rum-Yunan ikilisi, 1974 yılında Kıbrıs’ta kendi aralarındaki hesaplaşmayı önce çıkararak, aslında Enosis’e yani Kıbrıs Adası’nı Yunanistan’a bağlamaya kadar gidecek bir silahlı çatışmayı tekrar başlatmışlardi. Aslında 1955’lerden beri devam edegelen bu çatışmanın asıl hedefi; Kıbrıslı soydaşlarımızı adadan kaçırıp adayı Yunanistan’a bağlamaktı.

Malumları, 307 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu ada, 93 Harbi’nden sonra İngiltere’ye kiralık verilmiş Birinci Düny Harbi sırasında da Kıbrıs, İngiltere tarafından gasp edilmişti. Görüldüğü gibi ne bu yakın geçmişte ne de daha öncesinde Kıbrıs hiçbir zaman Yunanistan’ın olmamıştı.

Osmanlı’nın eski görkemini kaybettiği Fransız ihtilalinden sonraki yıllarda hızla yayılan milliyetçi akımların etkisi altında Mora Yarımadası’nda isyan eden Rumları, bütün Avrupa ve Rusya, sınırsız bir şekilde desteklese de Osmanlı bu isyanı bastırabilmişti.

Ama duruma müdahale eden Rusya’nın 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nı kazanması ile bağımsızlığına kavuşabilen Yunanistan;

- 1865’te İyon Adaları’nı,

- 1881’de Teselya ve Epir’in bir kısmını,

- 1913’te Epir ve Makedonya’nın bir bölümü ile Selanik’i ve Girit dahil Ege Denizi’nin doğusundaki bütün Osmanlı adalarını,

- 1919’da Batı Trakya’yı,

- 1947’de de Oniki Ada’yı yine Avrupa ve Rusya’nın sınırsız desteği ile topraklarına katarak üç misli büyümüştü.

Ve bu süre içinde Yunanistan sadece Balkan Harbi’nde Osmanlı’ya galip gelmiş, diğer kazanımlarını Osmanlı ile savaşmadan Avrupa’nın oyunları ile bir bir ele geçirmişti.

Bilahare Birinci Dünya Harbi sonunda İngiltere‘nin maşası olarak Anadolu’yu istilaya kalkan Yunanistan; muhteşem Kurtuluş Savaşı’nda dersini alsa da İkinci Dünya Harbi sonunda galip devletler masasına oturmayı başarınca gözlerini bu defa da yine bir Megali İdea hedefi olan Kıbrıs’a dikmişti.

Hemen Kıbrıs Rumları, Enosis için kiliselerde imza toplayıp Birleşmiş Milletler’den (BM) self determinasyon hakkının tanınmasını talep etmişti. Bu talep tabii Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı demekti. BM bu talep hakkında karar almayı 17 Ağustos 1954’te reddetmişti.

Artık eskisi gibi uluslararası platformlarda beklediği sonuçları alamayacağını anlayan Rum-Yunan ikilisi 1 Nisan 1955’te Kıbrıs’ta anarşi ve terörü başlatıp adayı kan gölüne çevirmişlerse de kısa sürede teşkilatlanan kahraman soydaşlarımız, Rumlara geçit vermemiş ve Türkiye de olabildiğince, kahraman soydaşlarımızı desteklemişti.

Kıbrıs’ta Türklerin ve Rumların eşit haklara sahip iki ortağı olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti sadece üç yıl yaşayabildi. Rum-Yunan ikilisinin, Kıbrıs’ta Türklerin varlığına son vermek için 21 Aralık 1963’te Kanlı Noel’le başlayan saldırıları tam 11 yıl sürdü. Kahraman soydaşlarımız; bütün imkansızlıklara ve olumsuzluklara rağmen, Rum-Yunan ikilisinin insanlık dışı vahşet ve katliamlarına, Türkiye’nin de desteği ile direndiler, topraklarını, hak ve hukuklarını korumayı başardılar.

Kahraman soydaşlarımız, kan ve gözyaşı dolu bu 11 yıl boyunca her türlü güçlüğe göğüs gererek, T.C. sınırları dışında, Türk olarak dimdik ayakta kalmanın amansız mücadelesini verdiler.

Ve sonunda Rum-Yunan ikilisi; Kıbrıs’ta bir darbe ile kendi cumhurbaşkanları, eli kanlı papaz Makarios’u devirip kuruluşunu ilan ettikleri Kıbrıs Elen Cumhuriyeti’ne azılı katil Nikos Sampson’u cumhurbaşkanı atayıp, 15 Temmuz 1974’te iç savaşı başlatmışlardı. Makarios yanlılarının kontrolünü müteakip, sıra soydaşlarımızın Kıbrıs’taki varlıklarının sonlandırılmasına geleceği apaçık ortadaydı. Tabii hemen devreye giren Türkiye; garantör devletler olarak İngiltere ile İngiltere kabul etmezse tek başına müdahaleye karar vermişti. 

Türkiye, Kanlı Noel’den bu yana 1974 Temmuz’una kadar, tam altı defa Kıbrıs’a müdahale kararı almış ancak beklenen etkinlikte müdahale yapılamamıştı. Bülent Ecevit’in başkanlığındaki CHP-MSP koalisyon hükümeti, İngiltere’nin müdahaleyi reddetmisini müteakip 20 Temmuz 1974’te müdahaleyi kararlaştırmış, TSK de süratle yığınağını tamamlamıştı.

Bilindiği gibi 20 Temmuz sabahı saat 07.00’de paraşütçüler ve helikopterle nakledilen komandolar, Lefkoşa kuzeyine, anfibi birliklerimiz de Girne batısına çıkıp, hava ve kıyı başlarını ele geçirip üç gün sonra birleşmiş, beşinci gün de Lefkoşa-Girne hattını kontrol altına almışlardı. 

Beş gün içinde Türk Ordusu, kendisinden çok çok üstün sayı, ateş ve hareket kabiliyetine sahip düşmanı mağlub etmeyi başarmıştı. Malumları muhteşem Kurtuluş Savaşı’ndan yarım asır sonra Kıbrıs’ta kazanılan bu ZAFER’in ardından bir türlü anlaşmaya yanaşmayan Rum-Yunan ikilisi TSK’nin 14 Ağustos’ta başlayan ikinci harekatı ile doğuda Gazi Magusa’dan, batıda Erenköy’ün hemen yakınına kadar

Kıbrıs’ın kuzeyini boşaltmış ve adanın %37’si soydaşlarımızın kontrolü altına alınmıştı.

Değerli okurlarım, Kıbrıs Barış Harekatı, dünyada şimdiye kadar yapılan modern anlamdaki kara, deniz ve hava kuvvetlerinin katıldığı üçüncü müşterek harekattır.

İlki malumları İngiliz ve Fransızların 1915’te Gelibolu Yarımadası’na çıkışları, ikincisi de 1944’te ABD, İngiltere ve Fransa’nın Normandiya Çıkarması’dır. Gelibolu’da İngiliz ve Fransızlar, Normandiya’da da müttefikler, o tarihlerde dünyanın en güçlü orduları idi.

Gelibolu‘da İngiliz ve Fransızlar başarılı olamamış, verdikleri büyük zayiatın ardından yarımadayı terkedip kurtulmuşlardı.

Normandiya’da müttefiklerin; 1500 tank, binlerce gemi ve onbinlerce uçağın desteklediği 30 bini havadan inen 150 bin kişilik ordusu, bölgeyi savunan Almanların 20 katı idi. Ancak ilk birleşme bir hafta sonra, bir haftada ele geçirilecek hedefler de ancak bir aydan sonra kontrol altına alınabilmişti.

Kıbrıs da Rumlar tarafından Gelibolu ve Normandiya sahilleri gibi savunuluyordu ve Rumların sayısal üstünlüğü yanında manevra, ateş gücü ve lojistik destek açısından ezici bir üstünlüğü vardı.

Böylesine savunulan bir adaya biz yeterli uçak ve gemimiz olmadığından toplarımızı, tanklarımızı ve diğer ağır silahlarımızı anavatanda bırakarak, sayılı mühimmatla adaya çıkabilmiştik.

Özetle sadece bunlar göz önüne alındığında kazanılan ZAFER, adeta bir mucize idi.

Rumlar da bu yetersizliklerimizi bildiklerinden, adaya çıkamayacağımızı sanıyorlardı. Oysa TSK; beklenmeyen yer ve zamanda adaya çıkarak gerçek anlamda baskın tesiri elde etmişti. Ve bu baskın tesiri; eğitimi, disiplini ve morali yüksek birliklerinin varlığı ile tavan yapmıştı. Bütün bunların yanında kahraman soydaşlarımızın varlığı, Rum birliklerini, adanın dört bir tarafında tesbit etmeleri ve Kıbrıs’a inen çıkan birliklerimizi her açıdan desteklemeleri, başarının önemli nedenleri arasındadır. 

Değerli okurlarım, Kıbrıs’a düğüne gider gibi giden, Kıbrıs’ta kan veren, can veren, emek verip ter döken başta kahraman ve yiğit Mehmetçikleri ve kahraman ve yiğit mücahit ve mücahideleri, asker, sivil bütün görevlilerle aziz milletimizi tarihimize muhteşem bir ZAFER armağan ettiklerinden, büyük bir saygı ile anıyor, şehitlerimizle rahmete kavuşan gazilerimize ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun.

Hayattaki gazilerimize sağlık ve uzun ömürler dilerken, bu yüksek duygular içinde Aziz Milletimizin muhteşem ZAFER’inin 48’nci yılını da yürekten kutluyorum.