BM Genel Sekreterinin görevinin bitmesine kısa bir süre kala Kıbrıs konusunda çözüme ulaşmak adına son bir hamle daha yaptığı bugünlerde; ‘’Kıbrıs Konusunda Günümüze Yansıyanlar’’ başlığı ile kaleme almış olduğum yazımda 50’li yıllardan bugüne uzanan bu önemli konunun kısa bir analizini yapmıştım.
Bu yazımda ise uzun bir süreden buyana taraflar arasında süregelen müzakerelerin günümüzde çok iyi bir ivme kazandığını öne sürerek; 2016 yılını adada çözüm için son şans diye niteleyenleri de unutmadan; Kıbrıs Rum basınından yansıyan haberlere bir bakalım:
Geçtiğimiz hafta içinde GKRY’inde yayınlanan gazetelerin hemen, hemen tamamı; aşağıdaki şu haber başlıklarını paylaşmaktadır:
Bu gazetelerden en çok okunanı Haftalık Kathimerini gazetesine göre; Rum tarafı Kıbrıs sorununa muhtemel çözümün daha çok, Güzelyurt’un Rumlara verilmesine, çözümün ilk günü garantiler olmadan iade edileceklere ve yürürlüğe gireceklere bağlı olduğu öne sürerek; bu iki meselenin “barometre” niteliğinde görüldüğü haberlerine yer vermiştir.
Kathimri’nin;
“Omorfo (Güzelyurt) Anlaşmazlık Konusu, Kıbrıs Sorununun Çözümü İçin Barometre Mesele. Garantiler Yerine Hangi Öneri Zemin Kazanıyor?” Başlığıyla manşete çektiği haberinde;
“Yetkili” bir kaynağın “Omorfo ve garantilerle ilgili müzakerelerin varacağı sonucun birçok şeyi belirleyeceği kesindir.” Dediğine işaret etti.
Gazete;
Adını belirtmediği kaynağın, yukarıdaki sözünü kanıtlamak için Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in gerek hükümetinden, gerekse iktidar partisinden yetkililerin;
“Güzelyurt olmadan çözüm de olmayacağına” ve “garantileri içeren bir çözüme evet demeyeceklerine” dair açıklamalarını hatırlattı.
Gazete kaynağının;
“Omorfo, Toprak başlığında ilerleme olabilmesi için barometredir. Dört Karpaz köyünün federal bölgeler olacağı kabul edildiği andan itibaren Omorfo olmazsa olmazdır” dediğine dikkat çekti.
Haberde, Rum müzakere heyetinin işaret edecekleri ve ilk günden itibaren uygulamaya konulacaklarla birlikte Güzelyurt’un Rum tarafına verilmesi ve garantileri içermeyen bir çözümün Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’in referandumda ‘evet’i öne çıkarmasını sağlayacak güçlü eksen olacağına işaret edildi.
Ardından da Rum tarafının, çözümün ilk gününden itibaren;
“Kapalı Maraş’ın ve ara bölgenin iadesi ve Türk askerlerinin derhal çekilmesini” istediği hatırlatıldı.
Gazete;
Anastasiadis’in “siyasi intihar niyetinde olmadığını, yani yukarıda sayılanları içermeyen bir çözümü müzakereye götürmeyeceğini”, Toprak başlığındaki çetin müzakerede Güzelyurt’un iadesinin büyük önemi olduğuna dikkat çekti ve “yetkili” kaynağının, bunun ne anlama geldiğine dair izahını şöyle aktardı:
“Öncelikle, Referandum geçmezse istifa etmek zorunda kalma riskini almayacak ve halkın karşısına sadece Annan planının bütün maddeleri iyileştirilmiş bir çözümle çıkacak.”,“Müzakerelerde Güzelyurt tamamen Rum idaresi altında değil, federal bölgelerin parçası olursa ne olacak? Böyle bir senaryoda Rum tarafının tepkisi ne olur?” sorusuna karşılık da kaynağının;
“Rum tarafı, Omorfo’nun bu çerçevede kaybedilmesi halinde referandumda olumlu oy çıkaramayacağı görüşündedir” dediğine dikkat çekti.
Uluslararası unsurun, güvenlik-garantiler konusunda her iki tarafı da tatmin edecek bazı öneri ve senaryolar üzerinde çalıştığını belirten gazete, kaynağının;
“Kıbrıs’ta bir uluslararası güç olmasını tercih eden Atlantik ötesi eğilim var. Bu, hem bizim hem de Akıncı tarafından tartışılan bir öneridir” dediğini yazdı, özetle şunları ekledi:
“TÜRK ASKERİ MAVİ BERE GİYDİ DİYE İYİ OLAMAYIZ”
“Müzakerelerin perde önünde ve gerisinde, Akıncı tarafı, Kıbrıs’ta – barış gücü içerisinde - küçük bir Türk kontenjanı kalması senaryosunu terk etmiyor.
Ancak bu da kabul edilemez, yetkili kaynağın söylediği gibi ‘Türk askeri mavi bere giydi diye iyi olamayız.’’
Gazete haberin devamında;
‘’ Kıbrıs Rum tarafı açısından kırmızı bez (öfkelendiren) olmaya devam eden garantilerde de aynı şey geçerli olduğundan, bir uluslararası sözleşme veya Dostluk ve İşbirliği Anlaşması öneriyor. Bu, ilave bir emniyet supabı olarak işleyecek ve (anlaşmanın) üç tarafından biri sorunla karşılaşırsa diğer iki tarafının destek çıkıp yardım etmesini öngörüyor. Dostluk ve İşbirliği Anlaşması mevcut İttifak Anlaşması’nı tasfiye edecek ve çözümden sonra, üçüncü ülkelerin saldırması halinde söz konusu olacak. Yetkili kaynak ‘Bu çerçevede, Kıbrıs’ta herhangi bir şey olursa durumu göğüslemek için harekete geçecek bir mekanizma var. Kıbrıs Rum tarafı bu Anlaşma veya Sözleşme’nin BM’nin 7’nci maddesi altına alınmasını talep edecek’ dedi.” ( BM’in 7’nci maddesine göre: Adanın güvenliği BM şemsiyesi altında olacak. Adada gelişecek her türlü kargaşaya, adanın güvenliğine yönelik bir tehdit oluştuğunda Güvenlik Konseyinin alacağı kararlar çerçevesinde, gerektiğinde BM üye devletlerinin havadan, denizden, karadan her türlü müdahale hakkına sahip olabileceklerdir!)
Kıbrıs konusunda müzakere sürecinin önemli bir safhaya girdiği bu süreçte; yukarıda belirtmiş olduğum hususları sadece basın haberleri diye geçiştiremeyiz!
Zira bu haber içerikleri aynı zamanda GKRY Başkanının, Rum Ulusal Konseyinin, Rum Ortodoks Kilisesinin de görüşleridir.
1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden bugüne adada görev alan tüm Rum siyasiler; adanın tamamına sahip olma stratejisinden asla vazgeçmemiş, vazgeçmeyecektir!
Rum basınından günümüze yansıyan şu iki önemli husus dahi; ‘’Birleşik Kıbrıs’’ çözümüne giden yolda Kıbrıs Türk Halkını bekleyen şu vahim iki tablonun açıklanması gerekir…
Birincisi;
Varsayalım ki, çözüm adına Güzelyurt (Omorfo) Rum tarafına teslim edildiğinde, burada 42 yıldır yaşayan kardeşlerimiz nereye, nasıl gidecek, nereye yerleştirilecektir?
İkincisi ise Türkiye’nin ve Türk Askerinin adada olmasını gerektiren garanti ve güvenlik antlaşmasının ortadan kaldırılması, bunun yerine BM’in 7 maddesinin getirilmesi önerisidir! Bu öneri önümüzdeki süreçte adada yaşanabilecek olayların, dış müdahalelerin önlenebilmesi için BM’ye üye ülkelere görev vermekte, onların müdahale edebilmelerinin önünü açmaktadır!
Böylesi bir durumda; yıllar içerisinde adada bilinen menfaatlerini, Ortadoğu’daki emellerine odaklayan kimi emperyalist ülkeler Kıbrıs adasına müdahale ettiğinde; ata yadigârı bu topraklarda yaşayan kardeşlerimizin güvenliğini, onların yaşam geleceklerini kim koruyup, kollayacaktır?
Annan Planı içeriğinde de, adanın güvenliği BM güçlerine bırakılıyordu. BM Barış Gücünün bugüne değin Kıbrıs adasındaki icraatlarının ne olduğunu, nasıl Rum taraflı davrandıklarını herkes bilmektedir..!
Sonuç olarak; bugünlerde çözüm adına BM Genel Sekreterinin iyi niyet misyonu çerçevesinde sonuca odaklananların; önümüzdeki dönemde Kıbrıs Konusunda anlaşma peşinde olanların her iki taraf için uygun bir mutabakat zemini yaratma çabalarına bakıldığında:
Rum tarafı hiç de aceleci değil, tam tersine çözüm için amaçladığı hedeflerinden bir adım dahi sapmadan açıkça her şeyi söylemektedir.
BM Genel Sekreteri, görevinin sonuna geldiği bu dönemde; çözüm için sadece iyi niyet temennilerinde bulunmakta, tarafları cesaretli davranmaya davet etmekte, ABD’nin adada bir an önce çözüme varılması isteğini tekrarlamaktadır.
Kıbrıs Türk Halkının temsilcisi K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn Akıncı ise;
Göreve geldiği günden buyana ‘’Birleşik Kıbrıs’’ çözümüne ulaşabilmek adına GKRY Başkanı Bay Anastasiadis ile uyum içerisinde çalışmaya devam etmektedir…
Bu noktada Sn. Akıncı’ya bir kez daha seslenmek isterim:
Kıbrıs müzakerelerinin sonuna yaklaşıldığı bu dönemde; Kıbrıs Türk Halkının adadaki tarihsel ve hukuksal kazanımlarını gözetmek, halkımızın adadaki yaşam geleceğini garanti altına almak, Anavatan Türkiye ile tarihsel, ekonomik, sosyal, psikolojik bağlarınızı daha da güçlendirmek sizin asli görevinizdir.
Unutmayınız ki, hiçbir neden uğruna egemenlikten, geleceğinizin özgürce yaşam hakkından vazgeçilemez. Sırf Rum tarafı çözüme ikna olsun diyerek verdiğiniz/vereceğiniz her taviz adadaki yaşam hakkınızı biraz daha aşındıracaktır. Böylesi bir duruma müsaade etmeyeceğinize inanmak istiyorum.
Rum tarafının uzlaşmaya imkân vermeyen talepleri dikkate alındığında;
Adada anlaşma sağlansın diyerek; sonsuza kadar beklenmeyeceği onlara net bir şekilde anlatılmalı, bundan sonrasında, K.K.T.C’nin uluslararası arenada tanıtılması için Türkiye ile birlikte güçlü bir tanıtım atağı başlatılmalıdır.