Kıbrıs Müzakerelerinin Crans Montana’da kopmasına ve çökmesine neden olanın, Anastasiadis’in isteklerinin hiç bitmemesi olduğunu söylemiştim geç

Kıbrıs Müzakerelerinin Crans Montana’da kopmasına ve çökmesine neden olanın, Anastasiadis’in isteklerinin hiç bitmemesi olduğunu söylemiştim geçen haftaki yazımda. Karşısında her istediklerini vermeye hazır bir muhatap görünce, bir türlü isteklerinin sonunu getirmeyip, aldıkları ile yetinmedi.  İşledikleri hunharca cinayetleri, yaktıkları köyleri, yağmaladıkları Türk mallarını unuttuğumuzu sanıp “Sıfır garanti, Sıfır Güvenlik” isteyince de masa Anastasiadis’in başına çöküverdi. “Görüşmelerin çökmesine neden olan adam” olarak itham edilen Rum lider,  şimdi “Ben masaya oturmaya ve müzakereleri sürdürmeye hazırım” diye dört dönüyor etrafta. 

Halen daha Cumhurbaşkanı Akıncı ve ekibi de Kıbrıs konusunda Federal ve Rumlarla ortak bir devletin olamayacağını bir türlü kavrayamayıp, Federasyon hedefli müzakereleri sürdürmek ve taviz vermek peşindeler.  Bunun getirisinin ne olacağı da, gerçekte belli. Anastasaidis’in verdiği garanti sözüne inanılırsa, BM güvenceli Girit ile AB üyesi bir ülke olan Yunanistan’ın Batı Trakya’da yaşayan kardeşlerimize uyguladığı insanlık suçları ve hukuku çiğneyen davranışlarının aynısını bizler Kıbrıslı Türklere de yaşatacakları açık, hem de hiç ayırım yapmadan. Rumlar istedikleri biçimde, kendi idareleri altındaki devleti aramızdaki Federasyon hayranlarının yardımları ve destekleri ile kurduktan sonra bizleri koyacakları kefenin içine bir müddet sonra bunları da koyacaklar hiç gözlerinin yaşına bakmadan.  Ki, bunu anlayabilmek ve görebilmek için tarihi biraz karıştırmak yeterli.     

Uluslararası konjonktür, bölgedeki siyasi dengeler, Türkiye’nin bölgede lider konumuna yükselmesi, Rusya ile ABD’nin Orta Doğu’ya ve Doğu Akdeniz’e bakışlarının değişmiş olması nedeniyle adada kalıcı bir barışa yönelik çözümün yeni fikirlerden ve oluşumdan geçtiğinin artık herkes farkına varmış durumda. Ortak düşünce, müzakereler yeniden başlayacaksa bunun, eskinin tekrarı olmayacak bir zemin, içerik ve hedefte olması yönünde.

Bu yeni içeriğin içinde Doğu Akdeniz bölgesinde bulunduğu iddia edilen doğalgaz da yer almak zorunda. Nasıl çıkarılacağı, kimlerin söz sahibi olacağı ve satışlardan elde edilecek gelirin nasıl paylaşılacağına ilaveten Türkiye ana kıtası ile Kıbrıs adasının Münhasır Ekonomik Bölgelerinin tespiti de olmalı. Türkiye’nin onayı olmadan tek taraflı olarak Rum Yönetiminin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgeden doğalgazın çıkarılması ve satışı olanaksız. Rumlar, ABD, AB, Çin veya Rus kökenli şirketleri bölgeye davet edip sondaj ve gaz çıkarım izni vererek onları yanına çekeceği yanılgısı içinde ancak ne herhangi bir AB ülkesinin, ne de ABD, Rusya veya Çin’in, Rumların hatırına Türkiye ile bırakın savaşa girmeyi, takışmayı bile göze almayacağını herkes biliyor.

Gelelim yine Kıbrıs’a; Son 50 yıldır süren sonuçsuz müzakerelerden sonra artık Kıbrıs adasında, 1977 Denktaş-Makarios Doruk Anlaşmasından kaynaklanan, eşit kurucu ve yönetim haklarına sahip iki toplumdan oluşacak  “Federasyon” tipi devletin kurulamayacağı gerçeği ortaya çıktı. Buna rağmen Rum Yönetimi ısrarla “adayı ele geçireceğimiz uluslararası ortam oluşuncaya kadar müzakereleri uzatalım” felsefesini sadıkane bir şekilde yürütüyor. Bunun için de elden geleni ardına koymuyor.

Anastasiadis, adada sürekli barışı getirecek çözümün ada üzerinde iki egemen ve bağımsız devlet kurulması olduğunu ve iki toplumun siyaseten eşit haklara sahip olacağı ortak bir devletin kurulması yönünde gayret edeceğine, olumsuz tutumları ve stratejisi nedeni ile müzakerelerin içine düştüğü siyasi çıkmazı koz olarak kullanıp, hayallerinin peşinde koşmayı tercih etmekte. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ise hala daha Federasyon peşinde. Belirli şartların oluşması durumunda yeni bir müzakere sürecinin başlamasının faydalı olacağı ve Kıbrıslı Türklerin “bunu denedik bitti, şimdi başka şeyler düşünelim” diyebilme lüksüne sahip olmadığı inancında.

Şimdi sıra bizde, yani Kıbrıs Türklerinde. Tarihi iyi okuyarak, geçmişten ders alarak, dünya konjonktür ve siyasetini iyi takip ederek, haklarımızı koruyacak, mevcudiyetimizi tehdit eden boşlukları tıkayacak bir çözümle geleceğimizi şekillendirmemiz gerektiği gerçeğinin, “Rum’a arka çıkma, Rum’un avukatlığına soyunma” fikriyle değişmesi gerek ki, Kıbrıs Türklerinin çoğu bu görüşte.